“BARIŞ MASKESİYLE GELEN TEHLİKE; ÜNİTER DEVLETE KURULAN TUZAK”

TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜĞÜNE VE LOZAN ANTLAŞMASI'NIN TARİHSEL MİRASI'NA SAHİP ÇIKIYORUZ!

Açıklanan PKK’nın fesih kararı ve silahlı mücadeleyi sonlandırdığı yönündeki beyanlar, ilk bakışta barışa ve demokratik sürece yönelik bir adım gibi lanse edilse de, bu açıklamaların arka planı dikkatle irdelendiğinde, karşımıza çok daha derin ve stratejik bir oyun çıkmaktadır. Bu tür açıklamalar yalnızca bir iç barış çabası değil; Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısını zayıflatmayı ve federatif yapılar aracılığıyla bölünmeyi hedefleyen küresel senaryoların bir parçasıdır.

PKK, kuruluşundan bu yana Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalamayı, etnik temelli bir ayrışmayı körüklemeyi ve sınırlarımız içinde bir terör devleti kurmayı hedeflemiş; on binlerce vatandaşımızın hayatına mal olmuş, binlerce askerimizin şehit olmasına neden olmuş kanlı bir terör örgütüdür. Bugün, sözde fesih kararlarıyla yeni bir "demokratik toplum" süreci başlattıklarını iddia etmeleri, geçmişin tüm karanlığını, işledikleri suçları ve uluslararası taşeronluk faaliyetlerini örtbas etme girişimidir.

Bu süreçte dikkat çeken en tehlikeli noktalardan biri; bu adımların “Demokratik Toplum Sosyalizmi” adı altında, Orta Doğu’da yeni yapılar oluşturmayı hedefleyen sözde “Küresel Özgürlük Hamleleri” ile eşgüdüm içinde sunulmasıdır. Bu, yalnızca bir iç siyasal mesele değil; emperyalist merkezlerin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında Türkiye’nin ve bölgenin haritasını yeniden çizme amacının bir parçasıdır. Bu bağlamda kurulması istenen yapılar, “Demokratik Ulus”, “Ortak Vatan” gibi kavramlarla süslenmiş olsa da, nihai hedefin Türkiye Cumhuriyeti’nin etnik, dini ve mezhepsel temelde parçalanması olduğu açıktır.

Bu noktada özellikle vurgulanması gereken husus, Ulus Devlet anlayışının, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin temel taşı olduğudur. Ulus Devlet modeli, farklı etnik ve mezhepsel kimlikleri bir arada, eşit vatandaşlık ilkesi altında buluşturan, anayasal birliğe dayalı modern bir devlet yapısıdır. Bu anlayış; halkı birbirine düşman etmeyi değil, ortak bir milli kimlik etrafında birleştirerek toplumsal barışı sağlamayı hedefler. Ulus Devlet, emperyalist çıkarlar doğrultusunda uygulanan etnik temelli böl-parçala-yönet politikalarının panzehiridir.

Bugün, 1924 Anayasası öncesine referansla çok kimlikli, çok parçalı bir siyasal yapılanmanın özlemini dile getirmek; sadece tarihsel gerçeklikten kopmakla kalmaz, Cumhuriyetin kazanımlarını da hedef alır. 1924 Anayasası, Osmanlı’dan devralınan çok milletli imparatorluk düzenine son vererek; egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu, laik, üniter ve bağımsız bir hukuk devleti inşasını sağlamıştır. Bu anayasayı ve onun üzerine inşa edilen Ulus Devlet sistemini hedef almak, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ruhuna ve varlık nedenine karşı yürütülen sistematik bir saldırıdır.

Türkiye’nin 100 yıllık temelini oluşturan Lozan Barış Antlaşması, sadece bir savaşın sonlanması değil; Türkiye’nin uluslararası alanda tanınan sınırlarını, egemenliğini ve üniter yapısını garanti altına alan bir belgedir. Bugün bazı çevrelerin Lozan öncesine referansla bir “alternatif tarih” yazmaya çalışması, bu ülkenin tarihsel kazanımlarına ve varoluş temel taşlarına doğrudan bir saldırıdır. Lozan, Türk milletinin bağımsızlık iradesini tüm dünyaya ilan ettiği ve binlerce şehidin kanıyla imzalanan bir destandır.

PKK’nın silahlı mücadeleyi sonlandırması, eğer samimi bir dönüşüm olsaydı, Türk hukuk sistemi içinde hesap vermeyi ve terörün mağdurlarına karşı açık bir öz eleştiriyi de içerirdi. Ancak görünen o ki; bu karar, yeni bir uluslararası meşruiyet kazanma çabası, terörü legalize etme ve bölge üzerinde yeni yapıların zeminini hazırlama stratejisinden ibarettir.

Barış, ancak egemen devletlerin karşılıklı iradesiyle olur. PKK bir devlet değil, Türkiye’ye karşı savaş açmış bir terör örgütüdür. Bir terör örgütünün devlet gibi muamele görmesi ve onunla barış yapılması yönünde oluşturulan algı, Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarına ve anayasal düzenine yapılmış açık bir tehdittir. Bu süreçte Türkiye Cumhuriyeti Devleti, anayasal sınırları ve ulusal birlik, beraberliği temelinde hareket etmekten asla taviz vermemelidir.

Türkiye Cumhuriyeti, üniter yapısı ve laik, demokratik rejimiyle bölgenin en önemli denge unsurudur. Bu yapının zayıflatılması, sadece Türkiye’yi değil, tüm bölgeyi istikrarsızlaştıracaktır. Bu nedenle; tüm siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, kanaat önderleri, medya organları ve vatandaşlarımız, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne sahip çıkmalı, bu tür sinsi girişimlere karşı milli bir duruş sergilemelidir.

Sonuç olarak; Lozan’ın mirası, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşıdır. Bugün yapılması gereken, bu mirasa sahip çıkarak, ülkemizin içinden ve dışından gelecek her türlü bölücülük faaliyetlerine karşı durmak; barışı, terör örgütlerinin değil, anayasal düzen içinde milletin iradesiyle inşa etmektir.

“Ne Mutlu Türküm Diyene” sözü, sadece bir etnik ifade değil; bu topraklarda kardeşçe, eşit ve özgür bir biçimde yaşamanın ortak paydasıdır.