BAŞÖRTÜLÜ HAKİM DEMOKRASİNİN AYARINI BOZAR MI?

Cumhuriyet tarihini esas alarak bir okuma yaptığımızda demokrasi adına birçok adımın atıldığını ve bunların birçoğunun sözde adımlar olduğunu görebiliyoruz. Daha cumhuriyetin başında demokrasiye geçiyoruz diye kurulan iki siyasi partiyi, milletin iradesi yani demokrasi o iki siyasi oluşumdan yana meyledince, henüz demokrasiye geçiş şartları oluşmadı diye kapattık. Millet iradesi ilk adımda sekteye uğradı. Bununla da kalmadı uzun süren tek parti dikdatoryası ardından millet iradesini özgürce kullanabileceği yeni siyasi oluşumlar oldu. Ancak akıllara zarar seçim uygulamalarıyla demokrasi iğfal edildi. 1950 demokrasi adına millet iradesinin sandığa özgürce yansıması adına önemli bir başlangıç oldu. Fakat uzun ömürlü olmadı. 1960’ta eli sopalı anti demokratik zihniyet millete demokrasiyi çok görerek darbe yaptı. Sonrası malum. Her 10 yılda bir demokrasiye ayar çekildi. Millet hizaya sokuldu. Kime oy vermesi gerektiği, nasıl hareket etmesi gerektiği, nelere dikkat etmesi gerektiği hep hatırlatıldı. Millet sopayı daim ensesinde hissederek bugünlere gelindi.

Kim ne derse desin 2002 yılı demokrasi adına bir milat oldu. Millet üzerinde tutulan ve inmeye hazır bekletilen sopa bertaraf edildi. Vesayetin kalkması adına önemli adımlar atıldı. Millet iradesine rağmen yapılan/yapılması düşünülen işler açığa çıkartıldı. Anayasada yapılan değişiklikler, çıkartılan kanunlar, 2010 referandumu ‘yetmez ama evet’ anlamında önemli gelişmeler olarak kayda geçti. Süreç olarak demokrasi yavaş yavaş ülkemizde yerleşmeye başladı. Son olarak açıklanan demokratikleşme paketiyle de yerini sağlamlaştırma adına bir gelişme kaydetti.
Şimdiye kadar atılan adımların ve açıklanan bu paketin tamamen reddedenleri olduğu gibi, yetmez ama evet diyenleri de oldu. Bunu da doğal karşılamak lazım. Herkesi memnın etmek mümkün değil.
Paketi n içeriği yeterli mi? Elbette ki hayır. Eksik tarafları var mı? Elbette ki var. Ancak vesayetçi anlayışın, hizaya getirici anlayışın biraz daha etkisini azalttığını söyleyebiliriz.
Mesela andık andık ta ne oldu. 8 yıl her gün tekrar ettirdiğimiz çalışkanlığımız, dürüstlüğümüz, küçüklere sevgimiz, büyüklere saygımız hangi düzeyde kaldı. Kayseri’de 3 çocuğa tecavüz edip öldüren, andını yıllarca okumadı mı? Anasını babasını boğazlayıp, sevdiği kızın boğazını testereyle kesen andını yıllarca okumadı mı? Üç-beş ağaç sevdasıyla yola çıkıp hükümeti devirmeye yönelen, günlerce sokakları savaş meydanına çeviren, ülkesini dünyada itibarsızlaştırmaya çalışan gezi zekalılar antlarını yıllarca okumadılar mı? Bunlar varlıklarını bu milletin varlığına kırarak, dökerek, yakarak mı armağan ediyorlar? Geçiniz efendim geçiniz.
Kamuda başörtüsü yasağı kalktı. Utanç verici bir durumdu. Çok iyi oldu. Fakat devamında vesayetin izlerini taşıyan yine utanç verici bir hususiyetle karşı karşıyayız. Meğerse yasak tamamen kalkmamış. Hakimlik-savcılık, polislik ve askerlik mesleklerinde yasağa devam ediyoruz. Niçin bu mesleklerde başörtüsü yasak. Başörtülü bir hakim başörtülü bir zanlıya aidiyet duygusuyla iltimas mı geçecek? Peki aynı durum başı açık bir hakim için geçerli olmaz mı? Yani o da başı açık birisine aidiyet besleyemez mi aynı mantıkla. Şayet giyim tarzı, hayat tarzı bir hakimin kararını etkiliyor, bir savcının araştırmasına yansıyor, bir askerin, bir polisin tavrına yansıyorsa buna söylenecek bir şey yok. Orası sözün bittiği ve tuzun koktuğu bir yerdir.
Kimin neyi giyeceğini, kimin nasıl bir hayat tarzı yaşadığını bırakıp kanunlara riayet edip etmediğine bakalım. Verilen karar, yapılan iş kanunlara uygunsa gerisi teferruat. Bu ülkenin yapacağı çok daha büyük işler var. Onlara bakalım.
Somali Başbakanı Abdu Farah Shirdon bakın ne diyor. ’19 Ağustos 2011 tarihinde Başbakan Erdoğan ülkemizi ziyaret etti. Somali'nin o gün kaderi değişti. Erdoğan ziyaret edene kadar uzunca bir zaman hiçbir ülke bize gelmiyordu. Neredeyse izole edilmiş haldeydik. Yoğun çatışmalar yaşandığı O günden sonra bütün dünyanın bize bakışı değişti. Başka ülkeler ve liderleri ülkemize ilgi göstermeye başladılar. Somali'de yeni bir heyecan dalgası başlattı. Dünya medyası Somali'ye odaklandı. Biz de bu vesileyle 19 Ağustos 2011 tarihini 'Türkiye-Somali Günü' ilan edeceğiz. Böylece bu tarih ölümsüzleşecek.’
Gerçekten yapılacak çok iş var.
M.Abdulkadir YUSUFOĞLU