BOŞANMA DAVALARININ DERİNİNDE YATAN GERÇEK: AİLE MÜDAHALESİ

Şüphesiz ki aile birliği kutsal kabul edilen bir olgudur. Bu olgunun ötesinde aile olabilmek, yuva kurabilmek ve bunu devam ettirebilmek günümüzde zorlandığımız bir konu. Neden? Hukuksal açıdan ele aldığımda boşanmaların artması, özellikle pandemi ve sonrası dönemde yaşanan yoğun boşanma tablosu benim gibi aile hukukçularının olduğu kadar toplumun da dikkatinden kaçmamıştır. Bunun sebeplerine geldiğimde en çok gözüme çarpan  ;  ailelerin evlilik birliğine karışması oluyor. Ailelerin müdahalesi sebebi ile tartışan eşlerin bu durumu mahkeme salonlarına taşınması sonucunda, Yargıtay bu toplumsal gerçeği kararlarında incelemiş ve bu müdahaleye sessiz kalan eşin evlilik birliğinin sona ermesinde kusurlu olduğu, diğer eş için evlilik birliğinin devamına imkan vermeyecek şekilde evlilik birliğinin sarsıldığı yönünde içtihat geliştirmiştir. Gelin bunu bir yargıtay kararı ile biraz inceleyelim...”Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı erkeğin aile müdahalesine sessiz kaldığı anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere eşin ailesinin evlilik içerisine müdahalesi onu kusurlu kılmakta, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebebiyet vermekte ve mağdur olan eşin boşanma talebini haklı göstermektedir. Eşlerin “başkalarına karşı koruma yükümlülüğü” söz konusu olduğundan, eşin ailesi dahi olsa evlilik birliği içerisine müdahalede bulunduğu takdirde, eşin aile birliğini koruması gerekmektedir.” Bu karar ve daha çok yazabileceğim nice kararlar olduğu gibi, eşlerin ailesinin evlilik üzerindeki baskısı, eşlerin bunu kabullenememesi ve sonucunda gelişen evlilik birliğinin temelinden sarsılması sonucunu doğuruyor. Bunun sonucunda da adliye koridorlarında gördüğümüz o tanıdık tablo beliriveriyor. Boşanma davalarında, Aile Mahkemesi Hakimi, tarafların vakıalar üzerinde kusur oranlarını ve talep edilen tazminat miktarlarını göz önünde bulundurarak tazminat miktarına karar verir. Bunu yaparken de evliliği bitiren sebeplerde kusur oranlarına bakar. Bahsettiğim şekilde eğer;  eşin ailesinin, diğer eşe sözlü ya da fiziksel şiddetinin söz konusu olduğu durum var ise, ağır kusurlu sayılan eşin boşanma sırasında tazminat ödemeye mahkum bırakıldığı görülecektir. Zira evlilik akdi sırasında, eşler birbirlerine karşı evlilik birliği kapsamına yönelik tüm yükümlülüklerini yerine getirmeyi üstlenmiş olurlar. Size naçizane bir tavsiye de vermek isterim; hukukçular olarak bazen danışanlarımızı psikoloji alanına da yönlendiriyoruz. Özellikle ailelerin çıkmaza girdiği yerlerde  profesyonel yardım almaları çok önemlidir. Bu konuda evlilik terapistleri bakın ne diyor; “Ailenin sınırları olması gerekiyor. Bu sınırların, ailenin dışarıdan gelebilecek olumlu ya da olumsuz etkilere karşı zırh oluşturması gerekiyor. İkinci kişilerin müdahalesinin engellenmesi gerekiyor. Bazen sınır ihlali içerden olabiliyor. Bizim ülkemizde anne babalar çocukları evlenirken “güle güle” demekte zorlanıyorlar. Onlar da “hoşça kal anne baba” demekte zorlanıyorlar. Keşke çocuklarımızı evlendirirken onlarla gerçekten vedalaşabilsek. Bir yetişkin olarak, başka bir ev kuran bir kişi olarak çocuklarımızı konumlandırabilsek. Aksi halde çocuklarımız o evlilikte birinin kızı birinin oğlu olarak kalmaya başlıyorlar. Ve ondan sonra da dışarıdan suflörlük yapan bir sürü insanla karşılaşıyorlar. Yönlendirmeler başlıyor. O zaman zaten zor olan iki kişilik evlilik ilişkisi daha zor oluyor. Eşinizle yaşadığınız bir problemi, bir başkasıyla paylaşınca davetiye çıkartıyorsunuz, gelin benim aileme müdahale edin diye. Sorunun çözümüne bir katkısı olmayacaksa başkalarını sorunlara çok dâhil etmemek gerekiyor. Aksi halde bir problemi legalleştirmiş oluyorsunuz. Bu da diğer kişiyi zor durumda bırakıyor. Karizması, kişiliği, her türlü şeyi ihlal ediliyor. Eşler, problemlerini kendi içlerinde halledebilmeliler. “ Umarım aile olma bilincini, evliliğin iki kişi arasında olduğunu ve ancak onlar isterse müdahale edebileceğimizi öğreniriz.