Bu resme iyi bakın. İyi bakın bu resme! 
Bu resim dedim de. Sahi hangi resme? Doğru ya. Gözümüzün nuru(!) alış veriş siteleri, maga-zina, spor, Face-bok, İnstag-haram, Whats-hap derken binlerce namahrem resim geçiyor- her gün aldığımız abdest hatırına - Cehennem ateşi değmeyecek o gözlerimizin önünden. Birazdan söyleyeceğim hangi resim olduğunu. Nerede olduğunu. Hatta ve hatta üstünlüğün takvada olmadığını(!) ispat etmeye yemin edercesine  en önde çıktığın resmin neresinde olduğunu. Bakmak için değil. Bakmış olmak için değil. Öyle böyle değil. Gözünüzle hiç değil, gönlünüzle bakın. Görmek için bakın. Bir hastane köşesinde çırıl çıplak bir halde başlayan ve başka bir hastane köşesinde çırıl çıplak bir halde nihayete erecek ömrünü, irili ufaklı milyonlarca resimden oluşan o kos koca resmi  görebilmek için.
           Öyle bir bakın ki; 
           Yeni(den) alacağınız sıfır -ilahın- resmine dalarken, çok özür arabanın diyecektim, ilah’ta nereden çıktı. Öncekinin içerisine sığamayıp yaklaşık elli mezar büyüklüğünde bir evin hayali ile başvurduğunuz TOKİ çekiliş listesinde adınızı ararken. Bir türlü yetmeyen maaşınızın bankamatik ekranındaki ilk ve son hanesini sünnet bilip aynı anda süzerken. Kimselerin bilmediği o esrarengiz şifreler ile  bismillah deyip mukaddes cep telefonunuzun sosyal medya tarafına girerken . Günde beş vakit en sevdiğiniz dizi filmleri sevabına izlerken. Belki de   bir kafede ya da bir pastanede çoğu zaman sırf Allah rızası için vakit öldürdüğünüz anlarda üç beş kuruşa köle edilmiş Hz. Meryem’in varisi üniversiteli kızlarımızca  önünüze getirilen ve her defasında kazancınızın kırkta birini verip de oh be deyip  sizi rahatlatan yiyecek ve içeceklere bakarken ne kadar içten ve pür dikkat oluyorsanız öyle,  evet tam da öyle bakın bu resme.
            O resimde, çıktığın/çıkmaya çalıştığın yerden, makamdan, mevkiden  her şeyin sahibi olan o “Külli Şey’in Kadir” olan  tarafından ansızın indirilivereceğini hep unutarak en yükseğe çıkmanın telaşı ile ezip geçtiğin dostlarını göreceksin. Ne olduğunu  değil,  ne olacağını hesap ederken bir anda kudret kalemi ile yazılan ismini,  ad ve semud kavminin kendisini vaz geçilmez zanneden şaşkınlarıyla aynı sayfada göreceksin. O resimde, öldü bildiğin, bel ki de bir tek siyer kitaplarının cahiliye kısmında kaldı sandığın “Lât, Menat, Hubel ve Uzza” yüzlü putların ölmediğini; elbisene, arabana, evine, cüzdanına, makamına, koltuğuna dönüşmüş bir halde seni nasılda uçurumun kenarına getirip bırakıp gittiklerini göreceksin. O resimde, “Hatice’m, Aişe’m Sümeyye’m” dediğin eşinin ve kızının bakmaya kıyamadığın resimlerinin akıllı adamların icat ettiği akıllı telefonları hürmetine milyonlarca erkeğin cebinde gezdiğini göreceksin.
           O resimde en afilisinden kıyafetlerinle dünya’nın peşinden koşuşunu ve farkında olmasan da  Yusuf misali düştüğün o karanlık kuyu da “Sen evet sen,  kurtarılmayı beklerken, Suriyeli Umran’ların , Aylan’ların ve Sudanlı Abdullah’ların sana el uzattığını göreceksin.” O resimde yüz lira kazanmanın derdi ile bitmek tükenmek bilmeyen bir birinden önemli işlerinin arasına sıkıştırıverdiğin namazlarına ve Yaratan’dan  ziyade birilerinin gönüllü talebi için gönülsüzce okuduğun hatimlerine Rabbi’nden yüz üzerinden belki de sıfır puan bile alamadığını göreceksin. O resimde sırtından para kazandığın işçilerin, çırakların ve ırgatların akşam yemeğinde evlilik hatırası yirmi yıllık tasa ve tabağa ekmek banarken; kendini bir zaman gelip düşeceğin o kızgın ateşte parlatılan porselenlerde bıraktığın yemek artıkları ile poz verip ayıbını cümle aleme göstermenin pespayeliğinde bulacaksın.

         O resimde yıllarca “şucuların ve bucuların ekmeğine yağ sürdüğün halde meydanlara koşup biz aslında falan görüşün mihmandarı olmuş yiğitleriz”  sözünü şeytanın bile aklına gelmeyen  selfiyelerle ispat etmenin garabetinde bir tek kendini kandırdığını göreceksin. “Ve musalla taşına yattığın gün senin bu dünyada her kapıyı açan yanar döner anahtarının halkasında, “nasıl bilirdiniz bu âdemi? sorusuna cevap veren asılsız şahitlerinden çok,  iki yüzlü bir adamdı diye karşılık veren Melekleri göreceksin.” Sonra Kâlû belâ da eline tutuşturulan ve aklın erdikçe yapmacık kalemlerle üzerini çizdiğin o ter temiz tabloyu, “Ruz-i Mahşer’de sim siyah bir halde Rabb’ine geri uzattığını göreceksin.”

          İşte bu resme iyi bak Ey Âdem… Ve sen de iyi bak Âdemoğlu iyi bak bu resme.