Yoktan var olmaya çalışan, yangın yerinin küllerinden yeniden doğan bir toplumun geçmişi elbette en büyük dayanağıdır. Bu dayanağın belki de en önemli elemanı kültürdür.

O yokluklar ve kargaşa döneminde Anadolu kültürüne yön vermek isteyen bigâneler, aklı evveller ve müstevliler de çıkmıştır. Flarmoni, caz, senfoni isimleri ile bezedikleri bize zehir gibi gelen dayatmaları Anadolu’nun ta damarlarına kadar zerk etmeye çalışanlar olmuş ve canhıraş bir gayret sarf etmişlerdir.

Kökeni bilinmeyen ve bir telin nağmeleri ile duyguları sese dönüştüren, kopuz, dombra, bağlama, saz gibi isimlerle, insanımızın hayat arkadaşı bir alet, bir dönem bu dayatmacılar tarafından banal, avam, süfli bile addedilmişti.

Bu Cennet Vatanın bağrında yaşayan bu toprağın çocukları, kulaklarında ana sesinden ninniler, çoban kavalından nağmler, kuşun sesinden nota, rüzgarın sesinden form, sürü çanlarından ritim duygularını yaşayarak büyümüş, eli mızrap tutunca da yavuklusundan önce sazına, bağlamasına sarılmıştır.

60 lı yıllarda teknik, iletişim, medya ve kayıt kültürü yaygınlaşınca bu çocuklar, gençliklerinin gür sesi ile Anadolu’nun bağrından öyle bir bağırdılar ki; ne senfoni orkestraları ne caz ne de filarmoni kaldı.

Bozkırın tezenesi için bilinen tüm kalıplar yetmedi, tüm kalıpları alt üst etti. Anadolu’nun Sesi Musa için kalıplar dar geldi kendi kalıbını ve üslubunu oluşturarak bir OKUL bir EKOL oldu.  Doğunun uzun saçlı mızrabı, egenin yavuz delikanlısı bir masal dünyasından günlük hayatın ta içine dalıverdiler.

Her yeni pikap alan, teyp alan ilk onları dinler oldu. Radyo istekleri onlar sayesinde izlenme rekorları kırdı.

Bu gençlerden öyle biri var ki; 60 lı yılların sonlarında ilk olarak Sertavuldadinlediğimde biçare gönlümde keskin bir iz bırakan, bizim toprağımızın evladı Musa Eroğlu’dur.

Bir nezaket timsali, bir azim kahramanı, Anadolu gibi görkemli cüssesinde pırlanta ipek karışımı bir yürek taşıyan, toplumunun en derinlerine inen kökünü hiçbir kaygıya kapılmadan sürekli besleyip daha derinlere indiren bir muhterem.

Sanatçı kelimesi onu tanıtmaya yetmiyor. Yavan kalıyor. Ozan kelimesini çoktan aşıyor. O her taşı bir destan olan Anadolu’nun ses olmuş halidir.

Uzunca bir zamandır özlemiştik. Sağ olsun Karamanın gül yüzlü ve güzel gönüllü TelekomcusuErkintel Mustafa Eroğlu sayesinde hasret giderdik.

Elbette karşılıklı sevgi alışverişi kısa, sanat muhabbeti uzun ve koyu idi.

Her kelimesinde bir sayfa, her cümlesinde bir cilt bilgi barındıran muhabbetin teması ise hayranlığı her konuda daha da katlayan bir güzellik oldu.

Ortaya koyduğu güzelliklerin kaynağının bu topraklar, bu insanlar ve bu coğrafya olduğunu, sadece güzellikleri sergileme konusunda gerekeni yaptığını içeren konuşmalarının yanında günümüz Anadolu derlemelerindeki toplumdan uzak çalışmalar sayesinde oluşan yanlışlıklara varıncaya kadar müzik vardı. En büyük mutluluğu da günümüzde yeni yetişen gençlerin harika kabiliyetleri idi. Onlardan bahsederken adeta coşmuş ve gözlerinde şimşek çakmıştı.

Ancak beşeri konulardan da vazgeçemedik. Bunların en önemlisi de Mut ilçemizin Karamana bağlanması idi. Bu konuda otuz yıldır çalışma yaptığını ve aynı fikirde olduğunu söylemesi Mut Halkını seven bizler için sevinç oldu. Üstelik Mut’un Karamana bağlanmasının avantajlarını o kadar mantıklı ve sağlam yaklaşımlarla izah etti ki çok mutlu olduk.

Karaman O’nu bir sevgi seli ile ağırladı ve bağrına bastı. Hak edilmiş bir sevgiden daha güzel şu dünyada bir değer var mıdır acaba.

Bu gün gençlerimiz bağlamayı adeta konuşturuyor. Her gün yeni bir Musa, bir Arif, Bir Neşet, bir Tüfekçi, bir Sarısözen, bir Yavuz, bir sarı Zeki, bir Erdal, bir Hakan, bir Muhlis, bir Orhan yetişiyor.

Üstelik bağlama artık erkek sazı olmaktan da çıktı. Eline alınca iki bülbül gibi şakıyan bayan bağlama ustaları da o kadar çok ki.

Sağ olun ustalar.

Sağ ol Musa Eroğlu, bu toprağın ve bu halkın sesi. Her mızrap vuruşunda bizi söyledin, her deyişinde biz vardık, sanata dökemediğimiz duygularımızın en yalın ve en derin biçimde sese dönüşmesini sağladın.

Güzel Türkçe’n, karakterli duruşun, Halka olan sevgin, toprağına olan bağlılığın, Sanatçı değil Anadolu’nun Sesi oluşun, nefes alan her canlıya aşk seviyesindeki sevgin ve zorlanmadan geride bıraktığın sayısız üretiminle yeni nesillere bir örnek bir öğretici bir OKUL  oldun.

Bugün Anadolu’nun sesi sayende Ağrı kadar yüksek, Erciyes kadar görkemli, Akdeniz kadar sıcak, ege kadar berrak, Göksu kadar bereketli.

Baki ömrün mutlu, sağlıklı ve uzun olsun değerli kardeşim…

(Sağ Ol ERKİNTEL Mustafa. Güzellik oluşturma uzmanı. Gene yaptın yapacağın güzelliği)