Çocuktum… Bir gün bir amcayla karşılaştım dışarıdayken… 1 lira istedim. Verdi. Tam gidecekken arkamdan seslendi ve çantasından bir çikolata çıkarıp uzattı bana. Çok mutlu oldum. Sarılmak istedim ona; ama yapamadım.

1 lira, bir çikolata… Bir de şefkatle sarılsa o gün belki de dünyanın en mutlu çocuğu olacaktım. Yapmadı. Yapmamasını sorgulamadım. Çünkü yaşadığımız dönem öyle bir dönem ki o bana şefkatle sarılsa başka bir gün ben bana kötü niyetle sarılacak olan kişinin de şefkatle sarılacağını düşünme yanlışına düşebilirdim.

Biliyordum o da sarılmak istiyordu; ama benim çocuksuluğuma zarar verecek başka kişilerin varlığı onu da tedirgin etmişti ve sarılmadı. Arabasına binip gitti. Belki de bana verdiği çikolatayı kendi çocuğu için almıştı.

“Almasa mıydım!” dedim içimden… İnsan herkesi kendi gibi bilir ya işte, o çocuk çikolatasız kalacak sandım önce. Sonra “Babası yol üzerinde bir bakkaldan ona yenisini alır.” dedim ve 1 lirayı cebime koyup çikolatayı iştahla yedim.

Birazdan eve giderken o 1 lirayla ekmek alacak bugün de doyacaktık. Aç kalma korkusunun kalbimde oluşturduğu tedirginliği ertesi güne erteleyecektim. Ertesi gün mü? Bilmiyordum. Gene aynı yere gelsem aynı amca gelip 1 lira ve bir çikolata verecek miydi bana emin değildim…

Ertesi günü düşünmedim. O gün daha önce bakkalın vitrininde gördüğüm çikolatanın ta kendisi midemdeydi artık. Cebimde 1 lira ile o günkü açlığımızı teminat altına almıştım. Mutluydum.

Kıyafeti eski, yüzü kirli çocuktum ben… Gelecekle ilgili tek amacım 1 lira ve bir çikolataydı. Sokakta bana acıyarak bakan gözlerin içimi acıtan etkisinden kaçar adım yürüyordum. Tiksinerek bakanları saymıyorum bile. Gerçi bir tercih yapsam bana tiksinerek bakan gözleri acıyarak bakanlara tercih ederdim. Nedendir bilmiyorum bazı insanların yüzünü ekşiterek bana bakışında onurlu bir varoluş görüyordum. Onlara inat dimdik ayakta durmam gerektiğini salık veriyordu içimden bir ses…

Acıyarak bakan gözler karşısında tükendiğimi hissediyordum. Ne sevgiyi görüyordum o gözlerde ne nefreti. Arada kalmış bir duyguyla bakan gözlerle göz göze gelmemek için çabaladım durdum. Göz göze geldiğimiz oluyordu kimiyle; o anlarda o acınası halimi anımsıyor yerin dibine giriyordum.

Çocuktum. Bir an her çocuk gibi çocukça yaşamanın ritmine kaptıracak gibi oluyordum kendimi. O acıyarak bakan gözlerde kayboluyordu çocukça yaşama sevincim. Aynalara, ayna görevi gören hiçbir şeye bakmıyordum. Sırf eski püskü kıyafetlerimi, kirli yüzümü görmemek için… Bütün çabamı o acıyan gözler yerle bir ediyordu… Sevgiden uzak, yapmacık bir tebessüm, yalancı bir hüzün ile kırışan yüzlerde bana ölümü hatırlatan o gözler…  

Babamın yoksulluğunun bedelini ödemek zorunda kalışıma mı yansam o gözlerde çocuksuluğumun kaybolup gidişine mi? Her güne 1 lira ve bir çikolata umudu ile uyanmayı ben seçmedim. Doğduğum evde yoksulluk, yokluk vardı. O evde dünyaya gelmeyi ben seçmedim ki…

Babama kızdığım anlar da oluyordu. Onu suçluyordum bazen. “Yoksulluk içerisindeyken neden evlenip çoluk çocuğa karışır ki bir insan?” Kendine yetmediği yoklukta başka canları o yokluğa ortak etmeyi isteyişinden nefret ettim durdum.

Çocuktum… Söylenecek başka söz var mı üzerine bilmiyorum. Çocuktum işte… Başka çocukların seçmediği hayatlarındaki mutluluğa, rahata kavuşamamış olmam benim mi suçumdu ki bana acıyan gözlerle baktı insanlar?

Kıyafeti eski, yüzü kirli çocuktum ben. İyi giyimli çocukların yanında yerin dibine girişimin, sevdiğim kıza duyduğum sevgiden utanışımın hesabını verseydi insanlar… Sonra ister acıyarak baksalardı bana ister nefretle… Çocuktum ben…

Instagram: @yakupyasar11

Yazarın yeni çıkan romanı ‘Gerçek Sanrı’ adlı kitabı internette tüm kitapçılarda.