Eğitim-İş Sendikası karaman Şube Başkanı Hamza Şanlıtürk, İl Milli Eğitim Müdürlüğü bahçesinde düzenlediği basın açıklamasında şunları söyledi:
“Bir süredir “Türkiye Yüzyılı” tekerlemesini dilinden düşürmeyen iktidarın, düşlediği ‘Türkiye Yüzyılı’nda laik eğitime yer olmadığı güncel olaylarla ortaya çıkmıştır.
Bu karanlık niyetin en büyük göstergesi ise milli eğitim müdürlükleri ile müftülükler arasında imzalanan “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi”(ÇEDES) protokolleridir.
Sanki atanmayı bekleyen onca öğretmen yokmuş, bunlar arasında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi alanında uzman öğretmenler bulunmuyormuşçasına okullarda din görevlilerinin ders vermesinin önünü açan ÇEDES, ilk acı meyvelerini vermeye başlamıştır.
Karaman Lisesi'nde iki hafta önce bir vaiz, Türk Dili ve Edebiyatı dersine girmiş ve Atatürk hakkında hakarete varan ifadeler kullanmıştır.
Karaman Şube Başkanı olarak olayı öğrenmek için okula gitmem üzerine okul idaresi; vaizin derse girdiğini itiraf etmiş ancak iddia olunan ifadeleri kullanmadığını ileri sürmüştür. Ancak sendikamızın yaptığı görüşmeler sonucunda bu vaizin okulda başka derslere de girdiği ve bu derslerde de Atatürk’e ve Cumhuriyet’e dil uzattığı öğrenilmiştir. Bunun üzerine okul idaresi, şube başkanına adeta itiraf niteliğinde bir savunmada bulunmuş ve din görevlilerinin başka okullarda da derslere girdiğini söylemiştir. Bir vaizin girdiği derslerde “Atatürk’ün bir put olduğunu”, “Çanakkale Zaferi’nde hiçbir katkısı bulunmadığını”, “bilim diye bir şeyin olmadığını” söylediği öğrenilmiştir.
Aynı şekilde TOBB Fen Lisesi’nde de etüt saatlerinde vaizlerin öğrencilerle sohbet programında bir araya geldikleri tarafımızca bilinmektedir. Bu olayların sadece bu iki okulla sınırlı olmadığını da biliyoruz. Eğitim iş olarak bu konu hakkında tüm yasal yollara başvuracağımızı buradan ilan ediyoruz.
Karaman’daki bu olaylar tüm devlet okullarının tepesine örümcek ağı gibi örülen ÇEDES’in nasıl bir kabus olduğunu ve Eğitim-İş olarak en başından beri bu çağdışı protokole karşı çıkmaktaki haklılığımızı göstermektedir. Şimdi Eğitim-İş olarak, kamuoyu önünde Milli Eğitim Bakanlığı’na soruyoruz:
Sendikamızın ÇEDES’e karşı başlattığı hukuk mücadelesi sırasında, 5 Haziran’da Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü tarafından Eğitim-İş’e yolladığınız resmi bilgi notunda; ÇEDES projesinde din görevlilerinin derse girmeyeceğini, ders dışında yapılacak etkinlikler çerçevesinde sadece gönüllü öğrencilerle ve velilerinin izni olmak şartıyla faaliyet göstereceklerini iddia etmiş, ‘din görevlileri derse girecek” şeklinde yapılan haber ve açıklamaların ‘yalan’ olduğunu öne sürmüştünüz. Şimdi kim yalancı?
Derse bile girmeyecek denilen din görevlilerinin derslere girmesi protokole aykırı mıdır yoksa siz kamuoyuna daha önce protokolle ilgili yanlış bilgi mi verdiniz?
Bir din görevlisinin Türk dili ve Edebiyat dersine girmesinin akılla açıklanabilir bir tarafı var mıdır?
Okul yöneticileriniz, eğitimci olmayan, pedagojiden bir haber bu insanların sınıflara, derslere girmesine nasıl izin verebilir? Buradan tüm okul yöneticilerini uyarıyoruz: Suç işliyorsunuz.
Anayasanın 128. Maddesi’ndeki “Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ye diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür” hükmü ile Milli Eğitim Temel Kanunu’nun altını çizdiği “Eğitim ve öğretim hizmetinin, bu kanun hükümlerine göre Devlet adına yürütülmesinden, gözetim ve denetiminden Milli Eğitim Bakanlığı sorumludur” gerçeğini açıkça çiğneyen bu uygulamaya girişen yöneticiler hakkında soruşturma başlatılacak mıdır? İlgililer hakkında gerekli işlem yapılmaz ise haftaya aynı gün ve saatte    
burada olacağız.
Atanamayan öğretmen adayı yüz binlerce gencimiz; iş bulamadığı için gündelik işlerde, güvencesiz olarak çalışmak zorunda kalırken, bilimsel ye pedagojik hiçbir yeterliliği olmayan insanlar niçin ve hangi niyetle derslere girmektedirler.
Laik eğitimin savunucusu olan Eğitim-İş olarak bu soruların peşini bırakmayacağımızı ilan ediyor ve bir kez daha altını çiziyoruz: Eğitim, sadece ve sadece öğretmenlerin yapabileceği bir uzmanlık işidir. Bugün öğretmenlerin uzmanlığını hiçe sayıp çıkarttıkları meslek kanunu ile tekrar tekrar sınavlara sokanların, eğitim konusunda hiçbir uzmanlığı olmayan insanları okullara doldurma gayretini kabul etmiyoruz!
Mesleğimizi itibarsızlaştırma, eğitimi daha da gericileştirme anlamı taşıyan bu protokolleri reddediyoruz.
Başöğretmenin eğitim neferleri olarak eğitimi gericilerin laboratuvarı yapma girişimlerine geçit vermeyeceğimizi, Atamızın bize emanet ettiği yeni nesillerin laik eğitim hakkını gasp ettirmeyeceğimizi bir kez daha vurguluyoruz. 
Buradan tüm öğretmenlerimize sesleniyoruz: Bu protokol kapsamında hiç kimsenin sizin dersinize girmeye hakkı yoktur. Buna izin vermeyiniz.”