Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı Konferans Salonunda gerçekleştirilen ve Yeminli Mali Müşavir M. Fevzi Mutlu’nun verdiği konferansa KMÜ Rektörü Prof. Dr. Sabri Gökmen, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Osman Çevik, İslami İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halit Çalış, üniversite personeli, öğrenciler ve davetliler katıldı.

“Aydınlar sosyolojik düşünmeyi başaramamıştır”

Konferansın açılış konuşmasını yapan İslami İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halit Çalış, sözlerine bir ilim ve devlet adamı Sait Halim Paşa’nın Buhranlar kitabında yer alan aydınlar hakkındaki tespitleri ile başladı. Prof. Dr. Çalış, aydınların geri kalmışlığın baş sebebi olarak bu ülkenin yerel, dini ve milli değerlerini gördüklerini belirterek “Aydın tavrında iki düşünceden söz edilebilir. İlki başka bir toplumun kültür değerlerini olduğu gibi başka bir topluma taşıma ve dayatma düşüncesidir, buna zoolojik düşünce denir. İkincisi ise her toplumu kendi dinamikleri, kendi tarihi sürekliliği, yerel unsurları ve değerleri çerçevesinde ele almak biçimindeki düşünce ve tefekkür sistemidir, bu da sosyolojik düşüncedir. Aydınlar sosyolojik düşünmeyi başaramamıştır. Başaramadığı için milletine yabancılaşmış, yerel unsurlara karşı düşmanca tavırlar içine girmiştir. Aydın kendi toplumunu tanıyıp anlamak yerine yargılamaktadır. Aydınlar aydınlanmanın baş filozofu Kant’ın ‘yargılamadan anlamalı’ sözünü bile tersinden okumuş, ‘anlamadan yargılamalı’ tavrıyla hareket etmiştir.” dedi.

Prof. Dr. Çalış sözlerinin devamında ülkemizin bilhassa son günlerde karşı karşıya kaldığı medyatik ve akademik aydınların hizaya sokan ve tahkir eden tavrını eleştirerek “Bu toprakların iki asrı aşan değişim ve modernleşme sürecinde değişmeyen tek bir şey aydındır. Bizim ilim, medeniyet ve kültür tarihimizde aydın âlim, mütefekkir, imam kelimesiyle ifade edilir.” şeklinde konuştu.

“Ben varım diyen gençlik olmalı”

Prof. Dr. Halit Çalış’ın konuşmalarının ardından kürsüye gelen Yeminli Mali Müşavir M. Fevzi Mutlu üniversite gençliği için şunları söyledi: “Üniversite gençliği Türkiye için çok önemlidir. Ümmetin ve milletin sorumluluğunu üzerinde taşıyan gençlik sadece kendi şahsi meselelerini değil, bütün insanlığın meselelerini omuzlayarak çözüm arayışında olmalıdır. Dolayısıyla okuma hayatları da gelecek planlamaları da bu istikamette çok daha ağır bir yükle mücadele ederek geçecektir. Bunun idrakinde olan üniversite gençliği ilerde Türkiye’nin değişik kademelerinde görevler alarak bu fonksiyonlarını icra etmelidir. Bu yüzden kendilerinden önceki aydın sorununu bilmelidirler.” 

“Özgüveni tam, kendisi çığır açabilecek gençler olmalıdır.” diyen Mutlu, Necip Fazıl Kısakürek’in “Kim var, diye seslenince sağına soluna bakmadan ‘ben varım’ cevabını verecek gençler olmalı” sözünü hatırlattı. 

Aydın Sorunu

Konuşmasında aydın sorununa değinen Fevzi Mutlu, bunun başlangıcı olarak Tanzimat dönemini işaret etti ve “Aydın kavramı ülkemizde 1850’lerden itibaren oluşan bir kavramdır. Bunun öncesinde alim, ulema kavramları kullanılıyordu. Osmanlı döneminde arka arkaya gelen yenilgiler ve batıda 17. ve 18. yüzyıldaki büyük dönüşüm neticesinde devletin yaşatılması ön plana çıktı. Devlet giderse din, namus ve vatan korunması imkânsız hale geleceğinden radikal çözümler içeren arayışlar başladı.” diye konuştu. 

Batıya gönderilen ilk kişilerin toplumun ihtiyaçlarını önde tutmak yerine batıda gördükleri karşısında yenilgi psikolojisiyle geri döndüklerini dile getiren Mutlu, “Aydınlar böylece batıyı daha kutsal, vazgeçilmez ve tartışılmaz bir sabite olarak ele aldılar. Bunun beraberinde getirdiği sıkıntılarla ülkemiz içinde aydın sorunu başladı. Ülkemizde aydın serüveni halk için olması gerekirken yapılan bütün reform hareketleri halkın rızası olmadan halka rağmen başladı.” dedi. 

Yenilgiyi içinde kabul etmek ve özgüvensizlik

Batıda oluşan aydınlanma hareketleri karşısında ülke olarak savunmasız kalındığını vurgulayan Mutlu, “Bunun neticesinde batıda oluşan hareketleri olduğu gibi alma yoluna gidildi. Aydın hareketi baştan öykünmeci ve taklitçi tarzda, özgüvene dayalı değil, olduğu gibi adaptasyona dayalı başladı. İbni Haldun bu konuda ‘Yenilgiye uğrayan bir millet yenen milletin kültürünü ve davranışlarını taklit eder’ demiştir. Biz yenilgiyi önce savaş meydanlarında, ardından içimizde kabul ettik ve aydın serüveni özgüvensiz devam etti.”  şeklinde konuştu.

Ülkemizden ve Japonya’dan batıya gönderilen kişilerin geri dönüşündeki farklılıklara dikkat çeken Mutlu, “Bizdeki batılılaşma ve aydınlanma hareketi ile Japonya’daki uyanış ve batıdan teknoloji alma meselesi aynı zamana denk gelmesine rağmen bizim geldiğimiz nokta aşırı siyasallaşma olurken onlar teknolojileriyle, ekonomileriyle bugün dünyanın kaderini belirleyen en güçlü ülke haline geldiler.” dedi. 

Fevzi Mutlu konuşmasının sonunda üniversite gençliğine seslenerek şunları söyledi: ”Aydın sorununda oluşan boşluklara kafa yorarak kendi dinamizminiz ile ülkeniz için elinizden geleni yapın. Özgüveni yüksek bir şekilde memleketiniz için çalışıp çabalayın. Ülkemizi nasıl daha ileriye taşıyabiliriz diye düşünerek bu yükü üzerinize alın.”

Konferansın sonunda Rektör Prof. Dr. Sabri Gökmen’in Fevzi Mutlu’ya plaket takdim etmesinin ardından etkinlik sona erdi.