Önceleri aldırmazdım hastalığı, geçip giderdi birkaç günde ağrılar. Yaş ilerledikçe hissetmeye başladım o ağrıların bana verdiği sıkıntılarını. Belim ağrıyor bugünlerde, kolesterol tavan yapmış. Hastalıklarla yaşamaya alışıyorum. Meğerse bende yaşlanıyorum. Şimdi anlıyorum annemin çektiği dertlerini. Şimdi anlıyorum çevremdeki yaşlıların dertlerinden çok sık bahsetme nedenlerini.

   Teknoloji geliştikçe ve de yaşam kalitesi yükseldikçe hastalıklar daha fazla artmakta bugün. Kanser, kalp krizi, beyin kanaması günümüzün en yaygın hastalıklarının başında gelmekte. Geçen gün çok sevdiğim bir dostumu kaybetmenin hüznünü yaşadım ta! Derinden. Oysa en son geçen hafta görüştüğümde nasılda neşeli ve hayat doluydu.  Geçenlerde her zaman fidan sattığı köşe başındaki o yerde göremeyince kendisini, babasına sordum arkadaşım nerede? Diye. Bana mahzun bir şekilde: -Metin’i kaybettik evladım dedi ve sadece bu iki kelime çıktı ağzından gözü yaşlı babanın. İşte o zaman duyduğum üzüntüyü ve yaşadığım o şoku asla unutamam. Aldığım haberin üzüntüsüyle bir babasına baktım bir de geride bıraktığı yetim yavrusuna. Nasıl da mahzun ve boynu bükükler. Bu ani veda nasılda yıkmış onları. Biran, kendimi o yetim çocuğun yerine koydum, vefat eden babam geldi aklıma mahzunlaştım, benimde boynum büküldü. Kelimeler boğazıma dizilmiş bir halde sadece başınız sağ olsun, diyebildim. Sadece o iki kelime çıktı dertli dilimden. Ölümün de hayatın acı bir gerçeği olduğunu, sonradan nasıl da kabulleniyor insan dedim içimden.

   Sordum babasına Metin kardeşin derdi ne diye. Sonra babası elma kasasına oturup, bana o günkü sıkıntısını anlattı. Vefat ettiği gün baş ağrısı ve mide bulantısı şikâyetinin olduğunu ve o akşam Konya’ ya gittiğini söyledi. Akşamüzeri acı haberini alınca inanamadığını, kendinden geçtiğini anlattı. İşte o sırada daha fazla bir söz çıkmadı dilinden kederli babanın. Sözler boğazda düğümlendi, acılar yeniden depreşti yürekte. Sözün bittiği andı o an. Duygular her şeyi alenen anlatıyordu, bu yeterdi bana.

   Bir varmış bir yokmuş misali gitti aramızdan, Kadim dostum Metin kardeşim! Ardından sevenlerinin gönlünde kapanmaz bir boşluk bıraktı. Ölüm nasılda ayırıyor dostları böyle, yaşamsa yine eskiden olduğu gibi tüm hızıyla devam etmekte. Yine tezgâhlar açılmakta sebze pazarında. Yine ocaklarda dumanlar tütmekte. Bir yanda acı varken diğer tarafta  yine insanlar düğünde ve dernekte keyiflerince gönül eğlendirmekte.

  Düşünüyorum da, dünya böylesine fani ve yalancı. Nesine güveneceksin ki şu sonu yalan dünyanın ve adı gibi yalan olan zamanın. Malına mı, makamına mı yoksa aldatıcı nimetlerine mi? Hep dünya için çalış, çabala, didin… Ömrünü ev için, araba için, evlat için harca dur! Sonra gerçek olan ölüm kapını çalınca hükmün geçmiyor, bir saniyeye bile. Yiyecek rızkın kesilmişse dünyadan, lokman bile kalır ağzında. Yarınlar için kurduğun planların öylece kalır arkanda. Hani daha çocuk evlendirecek, emekliliğin tadını çıkaracaktın. Hani pembe düşlerle süslediğin tozpembe hayallerin gerçek olacaktı.

    Vakit varken çeki düzen vermeli kendine insan. Kini, nefreti ve nice kötü huyları söküp atmalı hayattan. Var olan her anın bir lütuf olduğunu düşünmeli, dostlar ve sevenlerle  birlikte paylaşılmalı zaman. Sevginin paylaşıldığı, hayatın anlamının yeniden yaşandığı günler geride bırakacağımız en büyük servetimiz olsun. Mühim olan hoş bir seda bırakarak ayrılmak olmalı, fani dünyadan, gerisi beyhude boş. Ölümün acı bir gerçek olduğunu hiçbir zaman unutma!

 

 Duyduğumuz her bir sela sesi,
 Tv, radyo veya gazetelerdeki her bir ölüm îlanı,
 Katıldığımız her bir cenaze namazı,
 Gittiğimiz her bir taziye,
 Önümüzden geçen her bir cenaze konvoyu,
 Her bir mezar ve ya mezarlık ziyaretimiz,
 Hatta her bir mezarlığın yanından geçişimiz,
 Günübirlik izlediğimiz ölümle ilgili haberler.

 
Bize ölüm ve sonrasını yani ahiret gerçeğini hatırlatan en pratik derslerdir.  

 

ERDAL DEMİR