İSTANBUL (AA) - Eski emniyet müdürü Hanefi Avcı, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'na (FETÖ/PDY) yönelik açılan davalara ilişkin, "Hem İstanbul hem de Ankara'daki davalar iyi izlenmeli. Çünkü onların yaptığı suçlar, kamuoyuna çok yansımadı. Basına yansıdı ama aktif bir evraka dönüşüp, ortaya dökülmedi. Önümüzdeki süreçte, özellikle telefon dinlemeleri üzerine kurulu olan dosyalarda neler yaptıkları, aslında sıradan bir polisiye faaliyeti çok aşan, tüm toplumu denetlemeye, tüm devlet yönetimini izlemeye kalktıkları evraklarla, belgelerle ortaya dökülecek" dedi.

İstanbul'daki ağır ceza mahkemelerinde görülen "Selam Tevhid", "yasa dışı dinleme ve casusluk" davaları ile kumpas soruşturmalarında mağdur olarak yer alan ve FETÖ/PDY üyelerince dinlenilen bazı isimler, bu kapsamda açılan davaları AA muhabirine değerlendirdi.

Hanefi Avcı, FETÖ ve PDY davalarının yeni başladığını, henüz dosyaların esasına girilemediğini belirterek, asıl sürecin bundan sonra yaşanacağını söyledi.

Hem İstanbul hem de Ankara'daki davaların basında iyi izlenmesi gerektiğini vurgulayan Avcı, şöyle devam etti:

"Çünkü onların yaptığı suçlar kamuoyuna çok yansımadı. Basına yansıdı ama aktif bir evraka dönüşüp, ortaya dökülmedi. Önümüzdeki süreçte, özellikle telefon dinlemeleri üzerine kurulu dosyalarda, neler yaptıkları, aslında sıradan bir polisiye faaliyeti çok aşan, tüm toplumu denetlemeye, izlemeye, tüm devlet yönetimini izlemeye kalktıkları evraklar, belgelerle ortaya dökülecek. Duruşmalar iyi izlenebilir, o belgeler kamuoyuna iyi sunulursa bir nebze onların ne yaptıklarını, arka planda asıl amaçlarının ne olduğunu görebileceğiz diye tahmin ediyorum."

PDY kapsamında açılan "yasa dışı dinleme ve casusluk" davasında kendisinin de mağdur olarak yer aldığını hatırlatan Avcı, sanıklardan şikayetçi olduğunu söyledi.

"Gerçekten ipin ucunu kaybettik"

Avcı, bu yapı nedeniyle hem kendisinin hem ailesinin hem de yakınlarının mağdur olduğunu dile getirerek, maddi ve manevi kayıplar yaşadığını anlattı.

Mesleğiyle ilgili 30'a yakın davada ceza aldığını belirten Avcı, "Devam eden ağır cezada 2 davam var. Ankara'da basın suçlarına ilişkin 10'dan fazla ertelenmiş görünen cezam var. Disiplin cezaları var. Toparlamakta bile zorlanıyorum. Toplamda 2 ağır ceza, 10 asliye cezada, 10'a yakın da hukuk davası var. Ancak bana verilen disiplin cezaları nedeniyle de 30'a yakın idare mahkemelerinde dava var. Gerçekten ipin ucunu kaybettik. Nerede ne karar var, hangisi çıktı, hangisi çıkmadı, hangisini kazandık, ayıklamakta zorlanıyoruz. Çünkü çok fazla var. Bir müddet sonra takip etmekten de vazgeçiyorsunuz" şeklinde konuştu.

"O mahkemelerde hakim, savcı değil, militanlar görev yapıyordu"

Eski emniyet genel müdür yardımcısı Emin Arslan da PDY'nin, hedeflerine ulaşmak için engel gördüğü kişileri, insafsızca kumpaslar düzenleyerek harcadığını söyledi.

Bu örgütün, emniyet içine, kumpas davalarını organize edecek ekiplerini yerleştirmek için uzaklaştırması gereken ilk kişinin kendisi olduğunu belirten Arslan, şunları kaydetti:

"Bu ekibin yerleştirilmesi için ilk ben tutuklandım. Örgütlenmeleri için beni engel gördüler. Emniyet içinde bu kumpasları yapmak için benim, Hanefi Avcı'nın ve birkaç ilkeli polis şefinin gönderilmesi için kumpas yaparak, diğerlerine de bu suretle gözdağı vermek istediler. Eğer şantaj yapacak bir şey bulsalardı, bir operasyona gerek kalmadan beni kullanacaklardı ama hakkımda şantaj yapacak bir şey bulamadılar. 2013'te bunların gerçek yüzü görünmeseydi bizim durumumuzda olan herkesin mahkemesi az ya da çok ceza ile sonuçlanırdı. Çünkü o mahkemelerde polis, hakim ve savcı değil, örgütün bilfiil görevlendirdiği militanlar görev yapıyordu.

Bu örgütün amacı; devleti ele geçirmekti. Emniyet teşkilatında Avcı ve benim gibi kendi yapılanmalarına engel gördükleri kişileri harcadıkları gibi ordunun içinde kendi mensuplarının terfi etmesine engel olan kişiler için farklı farklı davalar eklediler ve görevden uzaklaştırılmalarını sağladılar. Öyle tehlikeli bir örgüt ile karşı karşıyayız ki bu örgütün tehlikesini herkese anlatmalıyız, unutmamalıyız ve unutturmamalıyız."

"Devletin kılcal damarlarına kadar sızmayı ana amacı haline getirmiş bir çete"

Gazeteci Nedim Şener de Gülen cemaatinin kendisini dünyaya bir iyilik hareketi olarak pazarlarken, Türkiye'de devletin kılcal damarlarına kadar sızmayı ana amacı haline getirmiş bir çete yapılanması oluşturduğunu söyledi. Şener, şöyle devam etti:

"Hukuk sistemini kullanarak hedef aldıkları herkesi sanki terör örgütü üyesiymiş gibi dinlediler, takip ettiler. İstisnasız devletin tüm yöneticilerini, gazetecileri dinlediler. Bugünlerde kumpas olduğu daha net ve delilleriyle ortaya çıkan davalarda vahşice insanları gözaltına alıp, nezarethanelerde sabahlattılar. Savunma hakkı tanınmadan tutukladılar ve Silivri'ye gönderdiler. Bunu yaparken de yönettikleri gazeteleri ve televizyonlarıyla insanları linç ettiler. O gazeteciler 'zincirleme zulüm'ün parçasıydı. O zincirin halkaları polis, savcı, hakim ve gazetecilerden oluşuyordu. Medyayı, cemaat çetesinin hukuksuz operasyonları için araç olarak kullandılar. O yüzden onlar benim için gazeteci değil, cemaat çetesinin üyeleridir."

Şener, FETÖ/PDY üyelerinin yargılandığı davalara ilişkin de "Toplum, bu cemaat çetesinin, işledikleri suçlar, kurdukları kumpaslar ve insan hayatına mal olan hukuksuzlukları nedeniyle adil bir şekilde yargılanmalarını bekliyor. Onların yaptıkları hukuksuzluklar ve linç onlara yapılmasın, cezalandırılacaksa bile adil davranılsın yeter. Onların yaptığı hukuksuzluk onlara yapılmasın yeter" dedi.

"Cinayeti kendi operasyonları için seyreden yapı"

Nedim Şener, gazeteci olarak Hrant Dink cinayetini araştırdığında 2008'de karşısına çıkan tablonun kendisini en kötü senaryoya hazırladığını belirterek, incelemeleri sonucunda, bu cinayeti kendi operasyonları için seyreden bir yapıyla karşılaştığını anlattı.

Bu yapının, adalet sistemini amaçları için nasıl kullandıklarını görmenin çok sarsıcı olduğunu vurgulayan Şener, şunları kaydetti:

"Adalete olan güvenimdeki sarsıntı, hayatımı kaybetmekten kötüydü. Aileme yaşattıkları ise ayrı bir travma. 7-8 yaşındaki çocuk, babasının terörist olduğunu zannediyor. Hapishane parmaklıklarını görüyor. Beni tutuklayarak aslında Hrant Dink cinayeti ile ilgili gerçeklerin üstünü örtmek istediler. Beni Ergenekoncu olarak, Ergenekon operasyonlarını yürüten polisleri yıpratmak için Hrant Dink cinayetini onların üzerine yakmakla suçladılar. Bunun için kullandıkları tetikçi gazetecilere, kitaplar yazdırdılar. Ama zaman ve yaşanan gelişmeler beni haklı çıkardı. Yazdığım kitaplardaki gerçekler bugün bana o komploları kuran polisler hakkında iddianameye dönüştü. Şimdi beni gönderdikleri Silivri hapishanesindeler. Ben bir gazeteciyim ve bedel ödeme pahasına gerçekleri yazmaktan geri durmam. Şanslıyım ki, gerçekler hapsedilemedi, gerçekler ortaya çıktı."