İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kaan Ökten, Türkçeyle çok uzun süredir hem bilimin hem de felsefenin yapıldığını ve çok başarılı sonuçlar elde edildiğini söyledi.

‘Türkçeyle felsefe yapılmaz’ yönündeki tartışmaların gereksiz ve yersiz olduğuna dikkat çeken İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kaan Ökten, “Türkçeyle felsefe yapılmaz yönündeki tartışma aslında epey eski tarihlerden beri devam ediyor. Türkçenin bilim ve felsefe dili olmadığı, bilimsel ve felsefi tartışmaları yürütebilmek için yeterli kavram ve sözcük donanımına sahip olunmadığı iddia edilmiştir hep. Ben şahsen bu tartışmayı son derece gereksiz ve yersiz buluyorum. Türkçemizle felsefe ve bilim yapıyoruz; hem de çok uzun bir süredir. Üstelik çok daha başarılı sonuçlar elde etmiş durumdayız. Zira yüz yılı aşkın bir süredir hem kavramlarımızın hem de sözcüklerimizin sayısı arttı, düşüncelerimizi şekillendirip ifade edebilecek dil ufkumuz genişledi. Bütün bunlar son derece önemli ve yararlı gelişmeler. Ancak bunu sadece yeni sözcüklerin üretilmesi veya aktarılması şeklinde anlamak doğru olmaz. Çünkü Türkçenin kendine özgü olağanüstü bir ontolojik çerçevesi var. Ne mutlu ki bizler, son bir iki kuşaktır bu ontolojik imkanları da değerlendirme yoluna girmiş bulunuyoruz. Asıl heyecan verici olan gelişme işte bu. Nihayet ontolojik tartışmalarda konunun özüne nüfuz eden çok ilginç, ilginç olduğu kadar da hakikate isabet eden bir dil formasyonuna sahip olduk. Bundan sonuna kadar yararlanmak gerekli. Örneğin ben kendi telif ve çeviri çalışmalarımda bu imkanları sonuna kadar seferber etmeye çabalıyorum” şeklinde konuştu.

Türkiye’deki tartışmaları bir bakıma 18’inci yüzyılda Almanya’da yaşanmış tartışmalara benzettiğini vurgulayan Prof. Dr. Kaan Ökten, “Türkiye’deki tartışmaları bir bakıma 18’inci yüzyılda Almanya’da yaşanmış tartışmalara benzetiyorum. Zira o yıllarda Almanya’da felsefeciler Latince’den Almancaya geçiş yapmaya başlamış, hem uygun karşılıklar bulma arayış ve heyecanı içinde olmuş, hem de kendi dillerinin imkanlarından olanca güçleriyle yararlanma yoluna gitmişlerdi. O sıralarda da müthiş bir tartışma cereyan ediyordu: Almancanın yeterli olmadığını, bir halk dili olmaktan öteye gidemediğini, doğru dürüst bilim ve felsefe yapabilmek için başka dillere muhtaç olunduğu söyleniyordu. Ama tarihin gösterdiği gibi sonuç hiç de söylendiği gibi olmadı. Dünyanın en önemli felsefe, bilim ve edebiyat dillerinden biri ortaya çıktı son iki yüz yılda. İşte ben Türkçenin de aynen bu şekilde yoluna devam ettiğini ve felsefe, bilim ve edebiyat dünyasına çok önemli katkılar sağlamakta olduğunu düşünüyorum. Kendi dilimiz sayesinde varlığın hakikatine çok daha özlü şekilde hakim olabileceğimizi düşünüyorum. Burada ideolojik bir zihniyet içine girerek dar anlamda belirli bir dilsel formatı tercih etmenin, dilimizin hakikat yolculuğunun önüne yapay engeller koymaktan başka işe yaramayacağını düşünüyorum” ifadelerine yer verdi.