Çözüm sürecinde Kobani olayları sonrasında başlayan ve yaklaşık 40 gündür devam eden tıkanıklığın aşılmasıyla birlikte bölgedeki kaygılar da azaldı. Diyarbakır’daki sivil toplum kuruluşları ve meslek odaları temsilcileri, sürecin son 40 gündür yaşanan tıkanıklık nedeniyle en kritik döneminin yaşadığına dikkat çekerek, bunun aşılmasının bir nebze de olsa toplumu rahatlattığını vurguladı.

Çözüm sürecinde Kobani olayları nedeniyle yaşanan tıkanıklık aşıldı. Hem hükümetten, hem de HDP gelen süreçle ilgili olumlu açıklamalar, kaygı yaşayan bölgeyi bir nebze de olsa rahatlattı. Konuya ilişkin İHA’ya açıklamalarda bulunan Diyarbakır’daki sivil toplum kuruluşları ve meslek odaları temsilcileri, sürecin taraflarına “olumlu üslubu” sürdürmeleri ve adım atmaları yönünde çağrı yaptı.

"SÜRECİN EN KRİTİK DÖNEMİ YAŞANDI"

Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı (DTSO) Ahmet Sayar, yaklaşık 2 yıldır devam eden süreçte zaman zaman bazı üzücü olayların yaşandığını anımsatarak, "Bazen çeşitli gerekçelerle yavaşlasa da devam eden bir süreç vardı. Ama son 40 gündür sürecin en kritik dönemi yaşandı. Toplum tarafların söylemlerine kilitlenmişti. Vatandaşlar, ‘Acaba süreç bitti mi, bitecek mi?’ kaygısı yaşıyordu. Bir taraftan keskin söylemlerde bulunan siyasi aktörler ve taraflar, toplumun süreci içselleştirmesini de dikkate alarak diğer taraftan ‘Süreci bozan taraf olmayacağız’ diye açıklamalar yaptılar. Ancak sadece yapılan son açıklamalar toplumda rahatlama oluşturdu. Taraflar tekrardan irade beyanı yaptılar. Bunlar toplumda yaşanan kaygıyı azalttı" dedi. Sürecin taraflarına bundan sonraki süreçte duygusal açıklamalar yapmak yerine akli selim yaklaşım göstererek, süreci belirsizliğe yaymadan yürütmeleri yönünde çağrı yapan Sayar, şunları kaydetti:

"Süreç, herkesin odaklandığı bir konu. İnsanlar sürece ve süreçle ilgili yaşanan gelişmelere kilitlenmiş durumda. Bütün kesimlerin beklentileri var. ama öyle gözüküyor ki süreç uzun sürecek. Bu nedenle, bunu bir sistematiğe dönüştürmek gerekiyor. İnsanların kaygılarının tamamen dinmesi için sürecin şeffaflaştırılması gerekiyor. Oluşturulacak bağımsız bir heyetin bundan sondaki süreçte atılacak adımlarla ilgili topluma bilgi vermesi gerekiyor."

"SORUNLARIN GÖRÜŞÜLECEĞİ MEMNUNİYET VERİCİ"

Diyarbakır Barosu Başkanı avukat Tahir Elçi de, daha önce yaptıkları açıklamalarda sürecin tıkanmasının toplumda büyük bir kaygı uyandırdığına ve toplumun sürecin devamı yönünde güçlü bir isteğe sahip olduğuna dikkat çektiklerini söyledi. Elçi, "Toplumun bütün kesimlerinin sürecin demokratik yollarla çözümü noktasında irade birliğine sahip olduğunu biliyoruz. Toplumu temsil eden sivil toplum kuruluşları olarak bizim de talebimiz bu yönde. Hem HDP hem de sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu başta olmak üzere başbakan yardımcıların tekrar bu diyaloğun başlatıldığını ve sorunların görüşüleceğini açıklaması memnuniyet verici" diye konuştu.

Sürecin taraflarına daha dikkatli davranmaları yönünde de çağrı yapan Elçi, "Herkesin hem üslubuna hem de atacağı adımların sonuçlarına dikkat etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu kadar hassas, tarihi ve zor bir meselede sorumlu mevkide olanların daha çok dikkatli davranmaları ve temel meseleleri daha hızlı bir biçimde masaya yatırıp çözmelerini istiyoruz" şeklinde konuştu.

"ÇÖZÜME YÖNELİK HER GİRİŞİM BÖLGEDE OLUMLU HAVANIN OLUŞMASINA YOL AÇIYOR"

Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Derneği (GÜNGİAD) Başkanı Hakan Akbal ise, daha önce yaptıkları açıklamada çözüm sürecini iki aşamalı olarak gördüklerini, Akil İnsanlar Heyeti’nin dahil olduğu sürecin de ilk aşamayı oluşturduğunu açıkladıklarını vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Şu anda sürecin ikinci aşamasına start verilen günlerdeyiz. Karşılıklı irade beyanları güçlü bir şekilde masada duruyor. Bundan sonrasında önemli olan kararlı ve pozitif açıklamalarının altının ne ölçüde doldurulacağıdır. Tarafların karşılıklı olarak tamamen çözüme endekslendiğini görüyoruz. Ancak bu kararlılığın önünde ciddi engeller var. Şu anda adı konulmamış bir seçim süreci içerisindeyiz. Önümüzdeki seçimi, çözüm süreci önündeki en büyük tehdit olarak görüyorum. Bu nedenle, daha yolun başındayken tarafların karşılıklı olarak kamuoyuna, çözümün kesinlikle seçime kurban edilmeyeceğine dair taahhütte bulunması gerekir. Bu taahhüt olmazsa, 2,3 ay sonra gündemimizi bloke edecek olan seçim tartışmaları, çözüm çabalarının yeniden derin dondurucuya kaldırılmasına yol açacaktır. Bu nedenle taraflar tam bir profesyonel gibi ‘zaman yönetimi’ yapmalıdır. Sayın Demirtaş’ın bu konuyla ilgili basınla paylaştığı önemli bilgiler var: İmralı’nın en geç Mart, Nisan aylarında PKK’ya tamamen silah bırakması için kongre çağrısı yapacağını vurguladı. Bence bu tarihsel bir çağrı ve bir dönüm noktasıdır. İmralı’nın; ‘Müzakereye başlarsak bunu yıllara, aylara yaymayacağız’ beyanı, seçim sürecinin görüşmeleri boşa çıkarabileceğinden duyulan kaygıdır. Bu açıklamalar yeniden bölgeyi Kobani olaylarından önceki iki yıla götürür mü? Yani bölgedeki tansiyon düşer mi? Çözüme yönelik her girişim, anında bütün bölgede olumlu bir havanın oluşmasına yol açıyor. Ancak daha önce belirttiğim gibi, seçim gerekçesiyle fren yapılırsa, ya da aracın yönü değişirse, bu işin sonu şarampole yuvarlanmak olur. Bu aşamadan sonra taktiklerden, politik hamlelerden, algı yönetimlerinden tamamen vazgeçip çözüme odaklanmak gerekir. Artık her türlü mazeretin geçersiz olduğu bir aşamaya geldik. Onun için herkes elinden gelenin üstünde bir çaba göstermek zorundadır. Yoksa bu işin sonu felaket olur. Bu kaygılarımızdan dolayı, daha önce, taraflar arasında tampon görevi üstlenen, dengeleyici bir misyonu olan ‘akil insanlar hakem heyeti’ gibi, icra gücüne sahip teknik bir heyet önermiştik. Bu yapı, bir anlamda, bugünlerde sıkça gündeme gelen ‘üçüncü göz’ işlevini de üstlenebilir.”

Sürecin ikinci aşamasının devam etmesi, olumlu sonuçların toplumun her kademesine yansımasından sonra, iş dünyasının mazereti kalmayacağına da işaret eden Akbal, "Bu aşamadan sonra güvenlik gerekçesiyle yatırım yapmadığını söyleyenlerin samimiyeti tartışılır. Yeter ki çözüm ortaya çıksın, gerisini iş dünyası adına bizler üstleniyoruz. Barış ortamı kalıcı hale gelmesine rağmen yatırımlar gelişmez, istihdam artmaz ve yoksulluk devam ederse sorumluluk büyük ölçüde bizden kaynaklanıyor demektir. O zaman gelip bizim yakamıza yapışma hakkınız var" ifadelerini kullandı.

İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (Mazlum-Der) Diyarbakır Şube Başkanı Abdurrahim Ay ise, siyasilerin ve tarafların beyanların toplumdaki havayı ciddi bir şekilde etkilediğine vurgu yaparak, şunları söyledi:

“Sürecin tıkandığı yönünde yapılan beyanlar toplumu ne derece olumsuz etkiliyorsa, tıkanıklığın giderildiği ve çözüleceği yönünde yapılan açıklamalar da o derece toplumu olumlu etkiliyor. Bu nedenle son açıklamaları değerli ve olumlu buluyoruz. İki tarafın da adım atmamasının süreçte güvensizlik yaratığı ve tıkanma noktasına götürdüğü aşikar. Ancak sürecin sözde kalmaması, mutlak suretle karşılıklı, güvenli, pratik adımlar atılması bunların da önüne geçecektir. Bir insan hakları örgütü olarak bizim beklentimiz bu."