Ferman Gazetesi imtiyaz sahibi gazeteci yazar Hasan Özünal ''Üst Düzey Yönetim'' yazısıyla bürokrasi deki yöneticiliğe değindi.

Hasan Özünal'ın makalesi;

Üst Düzey Yönetim

Türkiye’de değişen ve güzelleşen çok şey var. Bunlardan birisi de büyük bir memnuniyetle görüyoruz ki üst düzey yöneticilik.

Köyüne gelen vali için “A guzum az daha okusan da bir ormancı olsaydın” diyen yaşlı kadın geçmişi çok güzel ifade eder. Bu gün o köprünün altından çok sular aktı ve artık valileri bir fukara sofrasında iftarda ya da akşam yemeğinde, bir çınar altında vatandaşlarla sohbet ederken, bir yol üstü mescidinde namazını kılıp cemaatle muhabbet ederken, ya da sokakta bir vatandaşla bölgenin sorunları üzerine konuşurken görebiliyoruz.

Bunda merkezi idarenin yönlendirmesi de etken belki. Başbakan her fırsatta üst düzey yöneticilerine halkın içine girmeleri konusunda telkin ve tavsiyelerde bulunuyor.

Gözlemlerimiz ise bu tarz davranan yöneticilerin daha gerçekçi çözümler üreterek daha başarılı oldukları yönünde. Halkın gerçek ihtiyaç ve sorunları konusunda birinci ağızdan bilgi almak ve onların çözüm noktasındaki fikirlerini derlemek çok önemli.

Aslında yönetici görevini üstlenenlerin etrafında bir demir halka oluşur. Bu halkanın içine birileri girmeye kalktığı zaman bin bir engelleme ile karşılaşır. Zira yöneticiye ulaştırılan raporlar ve bilgiler aslında o çemberi oluşturanların fikirlerinden ibarettir ve kimse o bilgilerin yanlış çıkmasını istemez. Bu tarz davranan üst düzey yöneticiler de yakın maiyetleri tarafından pek de sevilmez. Bilgilerinin yanlışlığının ortaya çıkmasının ötesinde, onlara yeni işler çıkar ve çok çalışırlar.

Bir dükkândan alışveriş eden kişinin vali olduğunu öğrenen esnafın hayreti, Aktekke Camiinde bankta otururken yanlarına geliveren ve onlarla kırk yıllık dost gibi muhabbet eden ve duyduğu sorunları not alanın vali olduğunu öğrenen vatandaşın hayretleri görülmeye değer şeylerdir.

Karaman şanslı ki geçmişte bunları yaşadı.

“Sorunlar elensin de bana süzülüp gelsin” kuralı ile işleyen bir birimde amir olmak meselenin çok az bir kısmına vakıf olmak demektir.

Bir üst düzey yöneticinin cebinde cüzdana, telefona, hatta mendile ihtiyacı olmayabilir ama bölgenin sorunlarını içeren bir “NOT KARTINA” mutlaka ihtiyacı vardır.

Üst düzey yöneticilik elbette Devleti temsil etmektir. Devlet adamlığının vakarı bir elbise olarak taşınmalı hiçbir zaman zırha dönüştürülmemelidir. Devletin Millet için var olması gerekiyorsa, Devlet kurumlarının temel görevi ve sebebi varlığı millete hizmetse, halktan biri gibi davranmak hizmet için olmazsa olmazdır.

Bu aslında zor olmayan keyifli de bir yaklaşımdır. Dağdaki çobandan, kırdaki tarım işçisine, sokaktaki vatandaştan bürodaki memura, okuldaki öğrenciden pazardaki esnafa Milleti oluşturan bireylerdir. Öyle renkli diyaloglara hazırdırlar ki insana keyif verir. İşini kolaylaştırır. Stresini alır. Endişelerini yok eder. Mutlu yüzler görmek keyif almayı, asık suratlar daha çok çalışmayı, hizmet üretmeyi sağlar.

Bu tarz yaklaşımdan memnun olmayacak “Emredersiniz, ne ala öyle yapalım” cıların, “şak şak” çıların, “demir çemberin yılmaz savunucularının ve bekçilerinin” aksine;  sokakta, kırda dağda, bayırda, okulda, çarşıda, pazarda hizmet için çok daha iyi konular çıkacaktır.

Son yıllarda bu tarz davranışlar çoğaldıkça da vatandaşımız daha mutlu olmaktadır.

Zaten liyakatli, iş bilen ve iş bitiren, iyi niyetli, akil, becerikli bir yöneticinin vasıfları arasında bu tarz yaklaşımın da olması kaçınılmaz bir erdemdir.

NOT: Bilvesile tüm okuyucularımın Mübarek Ramazan Bayramını kutlar, sağlık, esenlik ve mutluluklar dilerim.