AK Parti iktidarının eğitim alanında yaptığı yeni düzenlemelere tepki gösteren Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim-İş Sen) üyeleri 24 Eylül'de tüm yurtta iş bırakma eylemi yapacak. İş bırakma eylemine dair basın bildirisi yayınlayan Eğitim-İş, bu yılın eylem yılı olacağını belirtiyor.

Öyle görülüyor ki, AKP’nin emekçilere ve ulusa karşı saldırıları devam edecektir. Emekçiler için de bu yıl eylem yılı olacaktır. Boyun eğeceğimizi düşünenler yanıldıklarını göreceklerdir.

Yeni torba yasayla yandaş öğretmen dönemin açıldığı belirtilen basın bildirisinde, "Aday öğretmenlerimiz ilk yıl performans değerlendirmesine tabi tutulacak ve sonra da şaibeli bir 'mülakattan' sonra kadro güvencesi kazanabileceklerdir. Mülakatta aranacak temel ölçüt de yandaşlık olacaktır. Böylece AKP torba yasalarla devlet memurlarının iş güvencelerini ortadan kaldırmaya, kapitalizmin en acımasız emek sömürüsü olan taşeronluk sisteminin içerisine eğitim emekçilerini de almaya çalışmaktadır" deniliyor.

"Sürgün siyasetinin bir uzantısı olarak bugün öğretmenlerimiz 'rotasyon tehdidiyle' karşı karşıyadır" şeklinde devam eden bildiride, öğretmenlerin yaşamlarını zor koşullar altında sürdüğü ve  öğretmenlerin yerlerinden ve okullarından koparacak yeni bir düzenlemenin getirildiğine yer veriliyor. Bu uygulamanın,  AK Partinin kendisi gibi düşünmeyenleri emekliliğe zorlayarak yerlerine kendi yandaşlarını alma girişimi olarak görülüyor.  

Okullarda AKP'nin anladığı bir "inanç öğretisi" egemen kılındığına dikkat çeken bildiride şunlara da işaret ediliyor:

"İnanç önce siyasallaşmış, şimdi eğitim sistemini etkisi altına almıştır. İnanç özgürlüğünü sağlayan laiklik, fiili durum oluşturularak ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Laik ve bilimsel eğitim kaldırılmış, yerine 'AKP öğretisi' konmuştur.


Kapitalizm öğretmenlerimize ve öğrencilerimize azgınca saldırmaktadır. Eğitim sistemi bir taraftan gericileştirilmekte bir taraftan da sınıfsal sömürünün merkezi haline getirilmektedir. Sömürü ilişkileri eğitim yoluyla sürdürülmek istenmekte ve yoksul halk çocuklarının geleceğine karşı umursamaz davranılmaktadır. Gelir dağılımındaki adaletsiz yapı ve Türkiye'nin sınıfsal yapısındaki çarpıklık eğitim sistemiyle sürdürülmeye ve kurumsal hale getirilmeye çalışılmaktadır.


Hiç bir iktidar döneminde eğitim sistemi bu kadar siyasileşmemiş ve böylesine bir kadrolaşmaya sahne olmamıştır. Eğitim sistemi aklın, bilimin ve sanatın ışığında değil, dogma, hurafe ve dayatmalar içinde yönetilmektedir. Siyasal iktidarın elinde bir oyuncak haline gelen eğitim sistemi, AKP'ye oy ve seçmen devşirilecek bir mekanizmaya dönüştürülmüştür.


Cumhuriyetin kazanımları gözlerimizin önünde yok edilirken, Eğitim-İş'in buna sessiz kalması düşünülemez. Eğitim-İş, dün olduğu gibi bugün de hem eğitimin gericileşmesine karşı çıkmakta ve hem de kapitalist sistemin saldırılarına karşı ülkeye siper olmaktadır"

"BİRLEŞEREK KAZANACAĞIZ"

"Eğitim-İş eğitim emekçilerini ve çocuklarımızı ilgilendiren düzenlemelere karşı bütün eğitim çalışanlarını “Birleşerek kazanacağız” şiarıyla ortak mücadeleye çağırmıştır" şeklinde bir hatırlatmanın yapıldığı bildiride, "Ancak eğitim gündeminin gerçek sorunlarını dile getirmek yerine, etnik temelli taleplerle emekçilerin ortak mücadele zemini yok edilmiştir. Biz Eğitim-İş olarak, emeğimize ve ülkemizin temellerine yönelen gerici ve sermayeci yönetime karşı olan tepkimizi ortak mücadele anlayışı ile göstereceğimizi ifade ettik. Emekten ve cumhuriyetten yana tavrımızda asla yalpalamadık.


Aslında özelleştirmenin ta kendisi olan eğitimin yerelleştirilmesi ve anadilde eğitim talebiyle birçok okulumuzun yakılmak istendiği ve Atatürk büstlerine saldırıların yapıldığı bir ortamda, eğitim emekçilerinin gerçek temsilcisi olan Eğitim-İş ulusal, laik, bilimsel, demokratik ve nitelikli kamusal eğitim talebini seslendirmek, yönetici kıyımına, TEOG Kargaşasına, rotasyon uygulamalarına karşı çıkmak için alanlardaki yerini almıştır" diye belirtiliyor.


"BAŞBAKANIN SESİ ÇIKMAMAKTA"
Anadilde eğitim taleplerinin ayrıştırıcı bir unsur olduğuna dikkat çeken bildiride bu talepler sonucunda, cumhuriyet okullarının yakıldığını, bayrağa ve Atatürk anıtlarına saldırıların yapıldığı söylenirken bu duruma karşı, Başbakan ve Milli Eğitim Bakanının sesi çıkmadığı kaleme dökülüyor. 

"Bugün eğitim emekçilerinin, velilerin ve öğrencilerin yaşadığı sorunlar çığ gibi büyümüş, siyasi kadrolaşma en alt birimlere kadar inmiştir" şeklinde devam eden bildiri şu cümlelerle son buldu: "Okullar, devletin halkına hizmet birimleri olmaktan çıkmış, AKP’nin eğitim büroları haline getirilmiştir. AKP hükümeti yandaş yönetici atamalarıyla başlayıp, aday öğretmenlerin mülakatla atanmasıyla devam eden uygulamalarıyla Cumhuriyeti tehdit eden bir kadrolaşma atağına girişmiştir."


Siyasal iktidarın kendisi gibi düşünmeyen hiçbir emekçiyi devlet kurumlarında istemediği açıktır. Müdürler üzerinden başlayan performans ölçme sisteminin yakın zamanda öğretmenlere ve diğer eğitim çalışanlarına da uygulanacağı, bu performans kriterlerinin tüm eğitim çalışanlarının iş güvencelerinin ellerinden alınacağı bir süreç açıkça yaşanmaktadır. Eğitim bilim işkolunda örgütlü sendikaların öncelikli görevi bu tehlikeyi görerek daha büyük ve etkin eylemleri örmek olmalıdır."