Geçtiğimiz hafta önemli bir tartışma, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin başını çektiği ve ideolojik olarak da izleyeni olan diğer bazı belediyeler ile yöredeki elektrik dağıtım şirketi arasında yaşanan ödeme krizi konusunda ortaya çıktı. Aslında bölge insanının kaçak elektrik kullanımı veya kullandığı elektrik kaçak olmasa bile faturasını ödemek noktasında, umursamaz ve hatta pervasız tavırları çok daha eskilere kadar gider. Ancak bu kez, bireysel bir umursamazlık ya da ödemeden kaçınma durumu, bölgenin yerel yönetimlerinin başrol üstlendiği bir görünüme büründü.
Eşbaşkan Gültan Kışanak, kendinden emin bir ifadeyle, Belediye’nin krize yol açan fatura ya da faturaları ödemeyeceklerini dile getirdi. Peşi sıra bölgedeki diğer belediye sözcü ya da temsilcilerinin benzer açıklamalarını izledik. “Ödemeyiz!”. Bu çağda her kim olursa olsun, başka bir kişi ya da kuruma ait olan herhangi bir mal ya da hizmetin bedelini ödememezlik yapamaz, yapmamalıdır. Oysa, kamuoyuna yansıyan tablo, son derece pervasız bir karşı duruş ve gaspçı edasıyla sunulan bir “zorbalık” görüntüsü olmuştur. Elektrik dağıtım şirketinin ödenmeyen faturalar nedeniyle, kentlerdeki bazı hayati merkezlerin elektriklerini kestiğinde ise, çok daha ilginç ve yadırgatıcı bir tavır sahne alıyor. Belediyelerin karşı tepkisi, şirketin binalarının önünde sözde “altyapı çalışması” amacıyla yapılan kazılar şeklinde tecelli ediyor. Şirket veya daha öncesindeki kişi ya da kurumlarca on yıllardır kullanılmakta olan binalar, İmar Kanunu hükümlerine göre “kaçak yapı” oldukları gerekçesiyle mühürleniyor, yıkılması gerektiğine yönelik bildirimler yapılıyor.
Elektrik dağıtım şirketlerinin ülke genelinde özelleştirilmesine kadar devlete ait dağıtım şirketlerinin aslında “ihmal” olarak kabul edebileceğimiz toleransı, artık mümkün değil. Çünkü dağıtım firması da sattığı elektriği parayla satın alıyor ve kullanıcılarına sunuyor. Bedelini alamadığı ya da almadığı her bir birim elektrik bedeli, kendi cebinden karşılamak durumunda olduğu bir bedel anlamına geliyor. Dolayısıyla da bu neredeyse hiç mümkün değil. Ancak yörenin alışkanlıkları ile bu yeni durum, söz konusu krizin patlak vermesine zemin hazırlamış oldu. 
Bölge’deki yetkili yerel yönetim unsurlarının ısrarlı talepleri ve bozguncu tavırları, bizim açımızdan incelenmeye değer tarafını oluşturuyor. “Ben kullanırım, bedel falan ödemem!” biçiminde su yüzüne çıkan “eşkıya tavrı”, yerel yönetim yetkililerinin gerçek ruh halini ve niyetlerini okumamıza fırsat sağlıyor. Ülkede bir başka yöredeki herhangi bir kişi ya da belediye, kullandığı elektriğin bedelini acaba ödemiyor da sadece bunlar mı ödemeye mahkum edilmiş kesimler? Sanki bir haksızlık bir adaletsizlik yapılıyor. Afyon, Konya, Ankara, İstanbul, Mersin, Trabzon, Erzurum, Gaziantep hiç ödemeden elektik kullanıyor, sadece Diyarbakır’dan mı bedel isteniyor? 
Yoksa işin başka bir yönü mü var? Yani dememiz o ki, Çözüm süreci ile kolaylıkla göze alınamayacak riskler alınarak normalleşme yönünde atılmak istenen adımlar, bazı kimselerin “sorumsuzluklar saltanatı sürmesi” anlamına mı geliyor? Sanırım, Kışanak ve takipçileri için istenen, beklenen bu… Ya da çözüm için ufukta parlamaya başlayan ışık, bazı kan emicilerin beslenme kaynaklarını tehdit ediyor. Her iki seçenek de, HDP’nin görünürde liderliğini üstlendiği cenah açısından geçerli olabilir. Bu seçeneklerden hangisinin geçerli olduğu farklı bakış açılarına göre değişmektedir. Ancak kesin olan ve değişmeyen şu ki, HDP ve içinde yer aldığı sistemin derdi, çözüm değil. Çözüm için bu kesim ve düşünce sahiplerinin muhatap alınması ile barış yakalanamaz. Akla gelebilecek en küçük bir kışkırtma fırsatını dahi kullanmaktan geri kalmayan, söz de çözüm yanlısı bu kesim, hem yöre insanına hem de ülkenin geriye kalan diğer insanlarına zarar vermektedirler. Bu zararlı hallerinden de kesinlikle hiç rahatsızlık duymadıklarını açık şekilde göstermektedirler.
Elektrik bedellerini ödemeden kullanmaya devam etmek istemek, “beleşçilik”; sadece amaç kan akıtmak ve zarar vermek ise, “hainlik” anlamına gelir. Erdemli herhangi bir ırk, dil, din, mezhep ya da inanç sahibi insan ise, her iki sıfattan da rahatsızlık duyar. Hem geçmişte, hem de gelecekte… Bilmem yanılıyor muyum?
Sağlıcakla kalın!