Türk Eğitim-Sen Karaman Şube Başkanı Mehmet Serin yaptığı açıklamada;’’2012 yılının sonuna geldiğimiz bugünlerde 2013 yılı ile ilgili ekonomik hedefler de netleşmeye başladı. 2013 yılına ilişkin Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı, TBMM Genel Kurul gündemine geldi. Tasarı incelendiğinde 2012 yılında artan bütçe açığının ve tehlike sinyalleri veren cari açığın, yatırımların kısılması ve vergilerin artırılması yoluyla kapatılmaya çalışılacağı görülüyor. 2013 yılı için enflasyon hedefinin %5,3 ve büyüme hedefinin %4 olarak belirlenmesine rağmen toplam vergi gelirlerinin 279 milyar liradan 318 milyar liraya çıkması öngörülüyor. Bu da devlet, dolaylı vergiler yoluyla vatandaşın tepesine biraz daha binecek ve var olan adaletsizliği biraz daha körükleyecek demek oluyor. Buna göre mutlu azınlık, vergi artışlarından etkilenmeyecek. Bu vergiler de elbette başta memurlar olmak üzere, dar ve sabit gelirli kesimin cebinden çıkacaktır. 
Türkiye’de toplam ödenen gelir vergisinin %55’ini ücretli çalışanlar ödemektedir. Dolayısıyla vergi yükü zaten çalışanların sırtına bindirilmiş durumdadır. Hal böyleyken vergi gelirlerini hedeflenen enflasyonun 3 kat üzerinde artırmak, 2013’ün çalışanlar adına vergi yılı olarak geçeceğini göstermektedir. Zaten kamu çalışanları bir üst vergi dilimine geçtikleri için hiçbir zaman yılın ikinci yarısında aldıkları maaş zamları ceplerine girmiyor. Aksine Eylül, Ekim aylarıyla birlikte maaşlarında azalmalar oluyor. 

Bununla birlikte yükselen mal ve hizmet fiyatları da memurlarımızın belini iyiden iyiye büküyor. TÜİK, Kasım ayları itibarı ile son bir yıllık enflasyonu %6,37 olarak hesaplamış. Dolayısıyla 2012 yılında enflasyonun üç aşağı beş yukarı %6-7 olarak çıkacağı görülüyor. Her ne hikmetse her yıl memurlara enflasyon farkı ödenmesi gündeme geldiğinde enflasyonda aşağı yönlü bir hareket görüyoruz. Enflasyondaki bu düşüşün gerçeği ne kadar yansıttığı tartışılır. Çünkü özellikle memurlarımızın, dar ve sabit gelirli vatandaşlarımızın zorunlu tüketim kalıpları içinde yer alan mal ve hizmetlerin fiyatları yıllardır belli bir istikrar dahilinde artıyor. Öyle ki, son 10 yılın Kasım ayları dikkate alındığında TÜFE’deki artış toplamda %146 olmuşken; gıda, ulaşım, kira, ısınma, haberleşme, elektrik, temizlik gibi zorunlu tüketim kalemlerinin fiyatları ortalama %186 zamlanmıştır. Dolayısıyla dar ve sabit gelirlilerimizin cebine yansıyan enflasyon son 10 yılda açıklanandan 40 puan daha fazladır. Bu da bu dönemde vatandaşlarımızın alım gücünde reel olarak %27,4’lük bir azalmayı ifade ediyor.


Enflasyonda durum bu minvaldeyken, gelir dağılımı da her geçen yıl memurlar aleyhine bozulmaktadır. Bu konuda yetkilileri daha önce defalarca uyarmamıza rağmen, külfeti vatandaşa yükleyenler, nimeti mutlu azınlığa servis etmeye devam ettiler. Herkesten kazancı oranında vergi toplayarak, adil bir gelir dağılımı sağlamakla yükümlü olan iktidar, çok kazanandan az vergi alarak sistemli bir adaletsizliğe imza atmaktadır. Türkiye, dünyanın en büyük ekonomisine sahip 17. ülkesi olmuştur ama saydığımız etkenler bu zenginliğin tabana yayılmasına engel olmuştur. Bu nedenledir ki Türkiye; OECD ülkeleri içinde gelir dağılımı en bozuk üçüncü, yoksulluk oranı en yüksek beşinci ülke konumundadır. Bugün resmi rakamlara göre Türk milletinin %62,5’i yoksulluk tehdidi altında yaşamaktadır. Ekonomik hedefler gösteriyor ki; iktidarın bu durumu düzeltmek, yaşanan büyümeyi tabana yaymak, dar ve sabit gelirlilerin pastadan aldığı payı büyütmek gibi bir derdi yoktur. 

Bununla birlikte eğitim alanında 18. Milli Eğitim Şurasında alınan kararlara binaen bu yıl başlanan 12 yıllık zorunlu eğitim kapsamındaki 4+4+4 eğitim sistemi ile birlikte sorunlar iyiden iyiye ayyuka çıkmıştır. Türkiye genelinde 64 bin sınıf öğretmeni norm kadro fazlasına düşmüştür. Sınıf öğretmenlerine alan değişikliği yapılmaya çalışılarak delik yamanmaya çalışılmış bu da sıkıntı üzerine sıkıntı eklemiştir. Eğitim çalışanları ve özellikle öğretmenler üzerindeki itibar zedeleme çalışmaları tam gaz devam etmiştir. Tüm ülke genelinde bu yıl tamamen geçilmesi beklenen zorunlu okul öncesi eğitim uygulamasından (ne hikmetse!) vazgeçilmiştir. Ek ödeme belirsizliği gündemdeki yerini korumuştur. Okullarda şiddetin önüne geçilememiştir. Eğitim çalışanlarına yönelik şiddete MEB seyirci kalmış, çözüm noktasında parmağını bile kıpırdatmamıştır. Eğitimin esas unsuru, itici gücü öğretmenler görmezden gelinmiş ve ikinci plana itilmiştir. Öğretmen atamaları, özür grubu atamaları, özlük ve mali haklarımızla ilgili pek çok konu hala çözülmeyi bekliyor. Velhasıl Fuzuli’nin dediği gibi; ‘’Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil/ Çektiğim alamı bir ben birde Allah’ım bilir.’’ İtirazlarımıza, söylemlerimize, önerilerimize hep kulak tıkanıyor yetkili makamlarca.
Bu vesile ile herkesin yeni yılını kutlar, bol kazançlı, sağlıklı, mutlu, huzur dolu bir yıl geçirmelerini dilerim,''dedi