Papadopuloslardan, Karamanlislere, Cezayir Dayılarından, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e,  Giritlisinden Şumnulusuna kadar kime sorsan Karamanlı.


Peki bu paylaşılamayan, herkesi doğurup, büyütüp âlem sathına salıveren Karaman “ana” neresi?


Muasır ve muahhar tarih kaynaklarından anlaşıldığına göre, 1200 yılı hemen öncesi ve sonrasında Cengiz Han (doğumu: 1153 veya 1167-ölümü: 1227) Ortaasya’da zuhur etti. Cengiz Han’ın zuhuru zamanlarında, daha sonra onun ve haleflerinin hâkim olacağı Çin’den, Doğu Avrupa ve Orta Doğu’ya kadar bütün coğrafya feodalar devletler tarafından yönetilen bölük-pörçük bir halde idi. Cengiz Han’ın karşısında en dirayetli güç olarak Harezmşahlar görünmekte ise de, kısa bir süre sonra, bunlar da Cengiz Han fırtınasının önünde fazla tutunamayarak , Batı’ya, İran ve Anadolu’ya doğru çekilmek mecburiyetinde kaldılar. 


Bu, Cengiz Han ve Harezmşahlar mücadelesinin Batı’ya ittiği kabilelerden biri de, Karamanlar veya Karamanlılar idi. Bu Karamanlar veya Karamanlılar’ın isimleri Hoca Ahmed Yesevi’nin menkıbelirinde de geçer. Bu gün bile Türkmenistan’da Karaman isimli bir kabile mevcuttur. Dolayısı ile bu insanların isimleri Nure Sofu’nun oğlu Karaman Bey’den gelmez. Bu insanların boy olarak isimleri zaten Karaman idi.


Karamanlıların 1200’lü yılların başında Azerbaycan’a geldikleri, yaz mevsimlerinde Sivas’a kadar göçebe halinde gelip gittikleri, kısmen bunların kendilerine aid Şikarî Tarihi’nde ve sair muahhar kaynaklarda anlatılır.


Karamanlıların Azerbaycan’da yıllarca yaşadıkları şuradan da bellidir: Safevileri kuran unsurların içinde, yerleşik Azerbaycan kabilelerinden Karaman ve Karaman konfederasyonuna mensup pek çok, çok mühim kabileler vardır ve bunların Safevilerin kuruluşu esnasında Anadolu’daki akrabalarından tereddütsüz Safevi hakereketine katılmak üzere akın akın Azerbaycan’daki akrabaları yanına gitmişlerdir.


Gelelim bizim esas Karamanoğulları olarak meşhur olanlara.

Bunlar, Azerbaycan-Sivas arasında göçebe olarak yaşarlarken, bu coğrafyanın hâkimi konumunda olan Celaleddin idâresindeki Harezmşahlar Erzincan havalisinde Yassıçemen’de Selçuklulara yenildiler.  Bunun üzerine Karaman boyunun yaylak kışlak hayatı yaşadığı coğrafyada düzen iyice bozuldu. Bir taraftan Cengiz kuvvetlerinin tazyiki, bir taraftan da bölgedeki asayişsizlik, Karamanlıları daha batıya, Kayseri üzerinden Bolkar (Bulgar) Dağları havalisinden Klikya yani bu günki Ermenek havalisine doğru akmaya başladılar. Bunlara dair bu havalideki ilk haberler 1228 ve sonraki yıllara aiddir. 
1243 yılı Kösedağ savaşında bizim Karamanlılar’ın Sofu Nureddin liderliğinde Babaî hocaları safında etkin bir şekilde yer aldığı anlaşılıyor. Kösedağ savaşı, öyle veya böyle Anadolu’daki İranlı bürokrat ve Moğol askerî  gücünün de sona erdiğini göstermesi açısından mühimdir.


Kösedağ sonrası, Konya Selçuklu sarayındaki iran bürokrasisi temelli entrikalar artarken, Türkmenler de Anadolu’da etkinliklerini artırmaktaydılar. Diğerleri bir tarafa, bizim konumuz olan Karamanlı Türkmenler de Ermenek merkezli olarak Roma’nın “Klikyası”na tamamen hakim olmuşlardı. 


Bunlar tesbit edilen komutanları İslam ve Sarım Beyler liderliğinde bölgede bulunan Ermeniler ve Selçuklu Konyasını tazyik ederken, Alaaddin Keykubat’ın ölümünden sonra, bir türlü istikrâr bulamayan, İran menşeli bürokratlar ve askerlerin oyuncağı haline gelen, bir taraftan Memlukların, bir taraftan Bizans ve bir taraftan da Türkmenlerin saldırıları karşısında Konya sarayı tamamen kontrolden çıkmış durumda idi. 


Cimri (Alaeddin Siyavuş konusuna ve Karamanoğulları’nın Türkçe’yi resmî dil ilân ettiği efsanesine başka bir yazımda temas edeceğim) vesilesi ile Karamanoğulları, zorla da olsa, geçici bir süre Konya sarayına hakim oldular. Ancak bunların devleti ele geçirme teşebbüsü, İran’da yerleşik İlhanîler tarafından şiddet ve kan ile bertaraf edildi. Bu sırada Karamanlıların başında Nure Sofu’nun torunu Karaman Bey’in oğlu Şemseddin Mehmed Bey bulunmaktaydı. İlhanîler, Mehmed Bey de dahil olmak üzere, pek çok Karaman ümerasını Göksu vadisinde katlettiler.


Mehmed Bey’den sonra, bunun kardeşi olan Güneri Bey, Karaman boyu liderliğindeki Türkmenleri bir araya getirmeye muvaffak oldu. Bunun da 1290’lı yılların sonlarına doğru öldüğü ve yerine yine kardeşlerden Mahmud Bey’in geçtiği anlaşılıyor. Bugün Yellibel’deki Karaman türbesinde yatan Karaman Beyi bu Mahmud Bey’dir. Mahmud Bey, 1302 yılında vefat etmiştir.

İbn-i Batuta, 1300’lü yılların başında, Larende’ye hakim olan bir Karaman beyinden bahsediyor.

Karaman boyu, Osmanlılar ile karşılaşıncaya kadar Eretnalılar, İlhanîler, Memluklular, Dulkadiroğulları ve sair Anadolu beylikleri ile pek çok mücadele içine girdiler. 

Osmanlı-Karaman münasebetlerinin de başlaması ile işin içine Safeviler, Akkoyunlular, Memluklular ve Avrupa devletleri de dahil oldu.


Öyle veya böyle; II. İbrahim Bey’in ölümü ile fiilen sona eren, ancak oğullarının destansı mücadelesi ile 1600’lü yıllara kadar devam devam eden Karamanoğulları güneyde Antalya’dan Tarsus (dahil)’a kadar akdeniz kıyısına, Burdur-Isparta dahil olmak üzere batıda; Kayseri, Kırşehir, Nevşehir (dahil olmak üzere)’e kadar doğuda ve kuzeyden Ankara’nın güneyinden başlamak üzere, bu coğrafyaya hakim olmuşlardır.


Osmanlılar, Karamanoğulları hakimiyetine son verince, bahsi geçen coğrafyanın adını da KARAMAN EYALETİ olarak teşkilatlandırdılar. Kısa bir süre sonra bu eyaletten İçil (yani Göksu vadisinin güneyi) ayrı bir sancak olarak teşkilatlandırmış da olsa, bu coğrafyanın resmî litaretürdeki adı 1864 yılına kadar KARAMAN olup, vilayetler nizamnâmesi ile bu tarihten sonra Konya Vilayeti olarak adlandırılmıştır.


Dolayısı ile, insanların zihninde bu coğrafyanın adı hep KARAMAN olarak kalmıştır. Bu coğraf ya dışına gitmiş ve bu coğrafya dışında yaşayan insanların zihninde buralar daimâ KARAMAN olarak kalmıştır. İnsanların KARAMAN’dan kastı eski adı ile Larende yani zamanımızın Karaman ili değildir.


Balkanlardan, Kuzey Afrika’ya kadar KARAMAN’dan bahseden insanların bahsettiği, Toroslardır, Kayseridir, Nevşehir’dir, Isparta, Burdur, Mersin, Silifke, Erdemli veya Tarsus’tur.

Tarihin Karaman’ı Larende’den ibaret değildir.