Sosyologların görevi; İnsan topluluklarının kökenlerini, gelişmesini, yaşayış tarzlarını ve sosyal ilişkilerini araştırmak,
-Çevreye, sosyal geleneklere, aileye ve diğer sosyal olaylara ilişkin bilimsel bilgiler toplayıp düzenleyerek değerlendirmek,
-Bu bilgileri yöneticilere, kanuni yetki sahibi kişilere, eğitimcilere ve sosyal problemlerin çözümü ile uğraşan diğer fertlere ve kuruluşlara ulaştırmaktır.

Çok yakın bir zamanda, ülkemizde kadın cinayetlerine bir yenisi daha eklendi. Bu olaya toplumun reaksiyonu çok hızlı oldu. Tabi bu tepkinin çok hızlı yayılmasında, kadına yönelik cinayetlerde bir artış meydana gelmesi en büyük sebeplerden birisi. Evde, yolda, boş bir arazide, artık her yerde bir şiddet almış başını gidiyor. Toplumumuz son 10-15 yıl içinde olumlu olduğu gibi olumsuz gelişmeler de sergiliyor. Her gelişme bir değişim ifade ediyorken, her değişme bir gelişme ifade etmiyor maalesef. Eğer ki her değişme bir gelişme ifade etmiş olsaydı, bugün dünyanın hiçbir bölgesinde bir sıkıntı yaşanmaz, insanlar mutlu şekilde yaşarlardı. Bu bağlamda Türkiye, eski Türkiye değil fakat bu yaşananlar da Yeni Türkiye’nin yüzleşmesi, incelemesi ve bu sorunlara artık çözüm bulması gereken bir olgu.

Münevver KARABULUT cinayetinden sonra, toplumda en büyük tepki Özgecan ASLAN cinayetinde ortaya kondu. Televizyonlarda bu olayla ilgili son durumlar, olayın ifa edilmesi hakkında bilgiler, bu olayla ilgili sivil toplum kuruluşlarının organizasyonları, acılı ailenin son durumu ve düşündükleri, faillere bu olay sonucu verilecek cezaların neler olması gerektiği konuşuldu. İnternet sitelerinde ve sosyal paylaşım ağlarında vahim olayla ilgili birçok haber yapıldı ve kullanıcılar bunları paylaştılar. Sokaktaki vatandaşa mikrofon uzatıp bu olay hakkındaki yorumları da istendi…

Yazının başında, Sosyologların toplumla alakalı düşüncelerinin ve görüşlerinin dikkate alınması gerektiğini söylemiştim. Fakat ülkemizde şöyle bir sıkıntı var; cinayetler işlenir, tecavüzler yaşanır, insanlar kaçırılır, gencecik insanlar terör örgütlerine katılır, gençler bonzai batağına çekilir yani toplumda olumsuz anlamda her şey yaşanıp biter ve en son görüşleri alınmak üzere televizyonda bir Sosyologa canlı yayında bağlanılır. O Sosyolog da, konuşmasında günün anlam ve önemine dair birkaç mesleki kelime kullanınca toplum bundan pek bir şey anlamaz. Günümüzde Sosyologlara biçilen vazife-görev budur. Sosyologluk, ülkemizde OLAYLAR SONRASI görüşlerine değer verilen bir meslek grubu durumundadır. Olay öncesi değil, olay sonlarında devreye girer. Tıpkı, bir evde yangının başlaması ve evin komple yanmasından sonra eve ulaşan bir itfaiye ekibi gibidir. Yere çakıldıktan sonra açılan bir paraşüttür. Zehirli gazdan etkilendikten sonra takılan bir gaz maskesidir...

Toplumsal alanlara ilişkin araştırma yapacak sosyologları, kamu görevlisi olarak bir masada görevlendirir ve saha araştırmaları yaptırmadığınız sürece bu olayların nedenlerini öğrenemez, sonuçlarını da tahmin edemezsiniz. Sosyologluğun artık Türkiye’de bir meslek olarak tanınması ve gereken değeri bulması açısından, her ilde Valilerin yanında Danışman olarak görev alması gerektiğini buradan teklif ediyorum eğer beni duyanlar olmuş ise... Yine Sosyologların, Belediye Başkanlarının da yanında Danışman olarak bulunması, günümüz belediyeciliğine daha faydalı olacağı kanaatindeyim… 

Buradan Özgecan arkadaşımıza Allah’tan rahmet diliyor, acılı ailesine de sabırlar diliyorum…