Birçoğumuzun vazgeçilmezi, sadesiyle, ortasıyla, şekerlisiyle, arkadaşlarla bir araya gelinip içilen, uykumuzu açan, bize canlılık veren, kız isteme merasimlerinde ikram ettiğimiz, daha nice faydası olup gelenek göreneğimiz haline gelen ve tarihi çok önceye dayanan içerisinde kültürümüzü barındıran Türk kahvesi.

Birçok kaynağa göre Türk kahvesinin tarihi 14.yy’a dayanmaktadır. Kaynaklara göre ortaya çıkışı ise şu şekildedir; İranlı çobanın keçi ve develerini kahve ağacının meyvelerini yedikten sonra hayvanlarında bir hareketlilik ve canlılık sezmesiyle başladı. Sonrasında çoban bu durumdan herkese bahsetmiştir. O zamanların ünlü dervişi Şazili, bahsedilen meyvenin yani kahvenin çekirdeklerini kaynatıp içince derviş de kendisinde aynı canlılığı hissetmiş.

Kahve ismi ise ilk defa bir tıp kitabında geçmiş sonrasında ise tüm dünyaya yayılmıştır.

Osmanlı’da sarayda Kahvecibaşı ve kahve teşkilatı olmakla birlikte, padişahın kahvesinin suyu bile ayrı bir yerden getirtiliyormuş. Kanuni Sultan Süleyman döneminde bir ara Türk kahvesi içmek yasaklanmış.  Türk kahvesi insanları bir araya getirip muhabbeti arttırdığı gibi onların camilerden uzaklaşmasına neden olduğu gerekçesiyle ve dönemin Şeyhülislamı kömür derecesinde kavrulan maddeler haramdır diyerek kahveyi yasaklatmıştır.

Türk kahvesinin bugün sayısız faydaları olmakla birlikte içerisindeki kafein miktarı nedeniyle fazla tüketildiğinde kalp çarpıntısı, mide de oluşan asitlenme, stres, uyku bozukluğu ve bağımlılık gibi kötü sonuçlar da ortaya çıkarmaktadır. Uzmanlar fizyolojik ve psikolojik açıdan günde iki fincandan fazla kahve tüketilmemesini öneriyorlar.

Türk kahvesi; hafif, orta ve çok kavrulmuş olarak üçe ayrılıyor ve bu kavrulma çeşitleri içerisinde birbirinden farklı tat ve koku barındırıyor. Hafif kavrulmuş Türk kahvesinde 50,orta kavrulmuş Türk kahvesinde 59 ve çok kavrulmuş kahvede ise 65 farklı tat ve koku bulunuyor.

Belki de farkında bile olmadan hazırladığımız Türk kahvesini sunum şeklimiz aslında bir gelenek. Bu geleneğimizden de bahsetmek istiyorum; Osmanlı’da Türk kahvesinin yanına su ve lokum ikram edilirmiş, misafir toksa önce suyu içermiş, aç ise önce lokumu yermiş, böylelikle aç olduğu öğrenilen misafire yemek hazırlanırmış. Bazı kaynaklarda ise lokum olmaksızın aç misafirin önce suyu içtiği belirtilmekte.

Kırk yıl hatırı olan bir fincan kahve bahane olmakla birlikte içilen kahveyle birlikte edilen sohbetlerin ayrı bir yeri vardır kültürümüzde.

Kahvenin köpüğü, telvesi, şeker ayarı, kahvenin yanındaki ikramlar ve sunumu çok önemli olmakla kız isteme merasimlerindeki tuzlu kahvenin de ayrı bir yeri vardır geleneğimizde.

Günümüzde gariptir ki yapılan araştırmalara göre birçok insan yalnızca fal baktırmak için içiyormuş Türk kahvesini. Yemekten sonra hazmı kolaylaştırsın diye, uykuyu açmak için, keyif için, diyetlerde ve daha birçok yerde tüketiyoruz Türk kahvesini.

Ayrıca Türk kahvesi kültürümüzdeki yeri dolayısıyla UNESCO’nun “İnsanlığın somut olmayan kültürel miras listesine girmiştir.

Taze çekilmiş ve orta kavrulmuş mis kokulu, bol köpüklü bir kahveye artık kimse hayır demez sanırım. Sağlıklı, mutlu ve huzurlu günler diliyorum.