Karaman’ımızın 70 bin ereninden olan, dünyada kabul görmüş, benimsenmiş dünya görüşleri üniversitelerde ders olarak okutulan evliyamız Mevlana Hazretleri… Başlı başına bir deha, Allah dostu, hoşgörü ve barışın sembolü olan Mevlana Hazretleri, Yunus Emre gibi Karamanlı. 1207 yılında doğan ve Moğol istilasından dolayı 1222 yılında Afganistan (Horosan)’ın Belh şehrinden gelerek Karaman’a yurt kuran Mevlana hazretlerinin ailesinin kabirleri Karaman’ın Aktekke Camisinde bulunmaktadır. Mevlana Hazretleri Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın daveti üzerine yedi yıl Karaman’da kaldıktan sonra Konya’ya gider. 1273 yılında Konya’da vefat eden Mevlana Hazretlerinin kabri Konya’da bulunmakta ve dünyanın her tarafından dua etmek üzere insanlar akın akın gelirler. Mevlana Hazretleri hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra yazımın uzun ve sıkıcı olmaması için hemen konumuzun özüne geliyorum.

Daha önce yazmış olduğum köşe yazılarımdan “Ruhumuzu da Aşılatalım” ve “Gönül Zenginliği” konulu yazılarımda bahsettiğim gibi, bu yazımı da kaybetmeye başladığımız bazı duygularımızı bir parçada olsa canlandırmak ve tekrar hayata geçirmek için hazırladım. Maalesef gerek teknolojinin getirdiği yeniliklerden olsun, gerekse yaşam şartlarının zorluğundan olsun artık insanlar birbirine selam vermekten aciz duruma gelmişlerdir. Sürekli birbirimizi kandırarak, aramıyorsun, görüşemiyoruz, gelmiyorsun gibi ifadeleri kullanıyoruz. Bu sözlerle kendimizi bile kandırdığımızın farkında değiliz aslında. Bir an olsun durup, düşünelim. Kendimizi o parasal ve teknoloji dünyasından uzaklaştırıp, sadeleştirelim.

Hz. Mevlana’nın dediği gibi “Cömertlikte ve yardım etmede akarsu gibi ol, Şefkat ve merhamette güneş gibi ol, Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol, Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol, Alçak gönüllülükte toprak gibi ol, Hoşgörülülükte deniz gibi ol, ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” diyerekten zaten bizlere gideceğimiz yolu çizmiş. Bizlere ise sadece bu yolu izlemek düşüyor. Engin olmaya, hoşgörülü olmaya çalışalım. Burnumuz bizden önde gitmesin. Mütevazi ve alçak gönüllü olmaya gayret ve çaba gösterelim. Yapmacık olmayalım. Sıçrayacak bir kedi gibi durmayalım. Aç gözlü bir kurt gibi sağa sola saldırmayalım. Artık kendimizi firenleyelim, rektefeye çekelim. Bunun içinde yardım almaktan çekinmeyelim. Gidelim hocalarımızın ayağına dini bilgiler alalım. Onların nefesinden faydalanalım. Açalım kitabımız Kuranı Kerimin Türkçe meallerini okuyalım.

Mevlana gibi ilim ve irfan sahibi insanların kitaplarını okuyalım. Kendimizi bu tip bilgilerle donatmazsak düzeltemeyiz. Ruhumuz neyse onu yaparız. Ama ruhumuzun da yoğrulmaya ve terbiyeye ihtiyacı olduğunu unutmayalım. Aramızda nadirde olsa, Gönül Zenginliği yazımda anlattığım bu tip güzel duygular besleyen insanlarımız mevcut.  Bu insanlarımız içlerinden geldiği gibi davranan, küçük-büyük demeden hal-hatır soran, mütevazi, cömert, ziyaretlerde bulunan kişilerdir. Keşke bizlerde onlar gibi olabilsek. Tabi bu kişiler benim gözlemlediklerim, mutlaka bu kişiler dışında Hz. Mevlana gibi düşünen ve yaşayan insanlarımız vardır.

Kendimizi sorgulayalım, biz madalyonun hangi tarafında duruyoruz diyerekten… Acaba Kur’an-ı Kerim’in dediği gibi mi yaşıyoruz, Peygamber efendimizin sünnetlerini yapıyor muyuz, Mevlana hazretlerinin öğütlerini dinliyor muyuz? Bunları uygulamıyorsak; zararın neresinden dönersek kardır hesabı yapıp yanlışlarımızdan bir an önce dönmemiz gerekir.

Türk Milleti olarak ben yine de kendimizi şanslı hissediyorum. Cenabı Allah’ın bütün okları Türk Milletini ve Anadolu’yu işaret ediyor. Tıpkı Mevlana Hazretlerinin ve Yunus Emre’nin ailelerinin Anadolu’yu ve Karaman’ı tercih etmesi, Seyyidi Yusuf’un bir işaretle Karaman’a yurt kurması gibi… Bütün bu kerametlerin ve 70 bin evliyamızın kıymetini bilerek bu yazımı okur okumaz ilk iş olarak; dargın olanlardan küçükler büyüklerin ayağına varsın özür dilesin büyüklerde hoşgörüyle karşılayıp birbirlerini affetsinler, barışsınlar. Hoşgörülü ve mütevazi olalım. Saygıda kusur etmeyelim. Şeytani duyguları arka plana atıp insani duygularımızı ön plana çıkaralım. Büyüklerimizi ziyaret edelim, giderken elimize bir dondurma, tatlı alalım. İnanın o kadar çok sevineceklerdir ki… Belki bu sevinçlerini dışa vurmazlar ama onların gönüllerini okşamış olacaksınız… Özünde, kısaca Hz. Mevlana gibi yaşayalım…  

Üzülme! Dert etme can! Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan. Ne mutlu sana! Elinde olmayanları söyleme bana. Elinde olanlardan bahset can! Üzülme! Geceler hep kimsesiz mi geçecek? Gidenler dönmeyecek mi? Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede. Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış. Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta Gel Git’lerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin? “Hüzün olgunlaştırır” “Kaybetmek sabrı öğretir” Hz. Mevlana’dan Kıssa.