Elimdeki kitabın ismi İrade Terbiyecisi, Jules Payot tarafından yazılan bu kitap 1894 yılında literatürdeki yerini alıyor. Onca zaman önce yazılan bu kitabın hala günümüzdeki bizlerin, irade ile ilgili sorunlarıyla birebir uygunluk göstermesi beni epey hayrete düşürdü. Bu yüzden bu yazımda bu kitabı ele almak istedim.

Üniversite hayatımıza kadar daima bir kontrol içindeyiz. Yaşadığımız ortamdaki sınırlarımızı, sorumluluklarımızı, yapmamız gerekenleri, ödevlerimizi ve daha birçok şeyi ailelerimiz ve öğretmenlerimiz bizim için planlıyor, kontrol ediyor. Ve bizim yaşam alanımızın dairesi, onların kaleminden çiziliyor. Günler geçiyor ve biz üniversite limanı için kendimizi başka bir şehre demir atmışken buluyoruz. İşte tam bu noktada işler karmaşıklaşıyor. Eğer özdenetim sahibi bir insan değilsek, düzenli ve sürekli olan eylemleri barındıran bir hayatımız yoksa üniversite limanını şu okey masası senin, bu konser benim şeklinde tüketeceğiz demektir. Ardından da kalan ömrümüzün tamamını da bu şekilde, irademizi terbiye edemeden yaşamaya devam edersek yaşlanıp da yaşantılarımızı gözden geçirdiğimizde, bütünlüğe karşı umutsuz bakışlar bırakmış olacağız. Eminim hiçbirimiz bu durumda olmak istemeyecektir. “Ne gariptir ki söylediklerimize herkes içinden katılıyor. Herkes isteksizlik ve boş düşüncelerle dolu davranışlar arasındaki dengesizlikten şikayetçi.” kitapta geçen bu söze bakacak olursak yalnızca bir şeylere katılmak yetmiyor, yapmamız gereken şey harekete geçmek.

Düşüncelerimiz, duygularımız ve hareketlerimizle irademizi terbiye edebiliriz. Duygularımızın gücü sandığımızdan çok daha fazladır. Tembel insanlar duygularından daha fazla etkilenir. Karşılaştıkları uyarıcılar olaylar karşısında sahip oldukları duygular, hareketlerini ve düşüncelerini etkilemeye daha yatkındır. Çünkü tembel insanın bir hayat planı yoktur. Sahip olduğu yegâne miras, bahanelerinden oluşan bir saraydır. Ve bu sarayın hükümdarı olan duyguları, onu yönetir. Bir planı, rotası olmadığı için de gafil avlanır. Bu yüzden iradesini terbiye etmek isteyen insan tembelliğinden kurtulmaya çalışırken, duygularının esirinde bırakacak uyarıcı her şeyden kendini uzak tutmaya çalışmalıdır. Birtakım duyguların esiri olmamak için sahip olduğu duyguları, enerjiyi kanalize etmeye çalışmalıdır. Gününü uykuyla öldürmemelidir. Yapması gerekenlerinin planını bir gün önceden düşünmeli ve buna uygun bir biçimde hareket etmelidir. Çünkü bazen “şunu yapmalıyım, buraya gitmeliyim, olmazsa pazartesi günü uygulamaya başlarım.” gibi cümlelerle zaman kaybetmekten ve ertelemekten başka bir şey yapmıyoruz. Beş saniye kuralını hatırlamalıyız. Yapmaya karar verdiğimiz şey için en fazla 5 saniye içinde ayağa kalkmamız gerektiğini unutmamalıyız.

Boş duranı Allah sevmez derler, aylak aylak geçirdiğimiz zamanlarımız olmamalıdır. Bir iş bitince hemen diğer bir işe sarılmamız gerektiğini emretmiştir dinimiz bize. İrademizi terbiye etmenin yolları çetrefilli gibi gözükse de aslında basittir. Harekete geç ve zamanının ne kadar kıymetli olduğunu farkına var. “… şayet harekete geçmek sıcağı sıcağına yapılırsa eylemle fikir arasındaki bağ sağlamlaşır.”

Yazımı kitapta geçen ve oldukça hoşuma giden bir sözle noktalamak istiyorum. “… insanoğlu hakkını vermeden çabasız, edinemez huzurlu hayatı tasasız.”