Ne zaman şu yılbaşı denen ölüme bir adım kalanın gerçeğinde hezeyan içerisinde eğlenme günü gelip çatıyor, aklıma hep aynı şey geliyor. “Sahi biz mi daha sahtekârız yoksa yılbaşı kutlayanlar mı?”diye. Haa! Kime karşı, tabi ki de Yaradan’a karşı. Dilerseniz kendimizi bu sahtekârlık testine tabi tutmazdan evvel Nimet Abla’nın ardından aynısından üç “Gulhü” bir de “Fatiha” bağışlasak mı ne dersiniz? Sakın “Nimet Abla” da kim demeyin. Sonra yattığı yerde kemikleri sızım sızlar kadıncağızın. Hani şu “Milli” olmuş piyangomuzun kendisi meşhur, eli ise muteber ve bir o kadar uğurlu olan satıcısı ablamız. Nasıl olur, biz onu yaşıyor biliyorduk. Kemikleri sızlar da neyin nesi şimdi demeyin. İnanın ki bende yeni öğrendim. Meğerki imam efendinin Nimet Abla’nın tabutuna doğru dönüp  “Nasıl bilirdiniz bu hatunu?” sorusunu soralı tam kırk yıl olmuş da haberimiz yok.

        Dahası adına internet sitesi bile açılmış. Eşi İsmail Beyin 1928 yılında Eminönü Yeni Cami önündeki meydanda Türk Tayyare Cemiyetinin çıkardığı piyango biletlerini satmaya başlamasıyla Nimet Abla’nın ilk biletçilik temellerinin atılmış olduğunu da oradan öğrendim. Baktı eşi beceremiyor, ablamız geçmiş işin başına. Sonra büyük ikramiye onun elinden çıkan bilete vurmasın mı? İtibar ki ne itibar…  Zamanın en şaşalı gazeteleri İkbal, Tasvir ve Efkar gazetelerinin birinci sayfalarında Nimet Abla’nın talihliye 100 adet mor bin liralıkları sayarak teslim ederken çekilen fotoğraflarının ve röportajlarının yayınlanışı… “Talih Nimet Abla’dan doğuyor” inancı biiznillah(!) yüreklere yerleşmiş olur. Buraya kadarını okuyunca hiç şaşırmadım. Lakin kazandığı paralar ile ilki 36 yaşında olmak üzere defalarca hacca gittiğini öğrenince bir hoş oldum. 1970 yılında Esentepe’de kendi adını vermiş olduğu bir camiyi hizmete açtığını okuyunca ne yalan söyleyeyim “Eşehedü enla…”ile başlayan o sırlı cümle çıkmadı değil ağzımdan.

      Gelelim asıl meseleye. Cüzdanımızın içerisinde kırış kırış olmuş kimliğimiz kadar kırışan Müslümanlık anlayışımıza-ki şahsen ben öyleyim-. Neymiş efendim. Yılbaşı kutlamak Hıristiyan geleneğiymiş. Noel imgeli düşler, christmast simgeli motifler ile çam süslemek gâvur icadıymış. Bu gecede hindi kesmek ecnebi adeti, hediyeleşmek ise ezoterik paskalya inancının bir geleneğiymiş. Hele ki bir araya gelip oyun ve eğlence tertip etmek zinhar adamı dinden edermiş. Üstüne üslük bir de televizyon karşısına geçip ambalaj yoksunu sanatçılara merhamet nazarıyla bile olsa bakmak büyük günahmış. Az kalsın unutuyordum. Haftayı bütünüyle ifa etmek niyetiyle çeyrek dahi olsa bir bilet almak çarpılmayla eş değer bilesiniz. Bitti mi? Tabi ki hayır. İhlâsla dönen o toplardan çıkacak şanslı rakamı beklemek denen kısmı var bir de. Hani şu heyecan içerisinde aşk ile çekilen bir besmele ve Kuran’dan bildiğin bütün sureler eşliğinde piyango sonucunu bekleyiş. Haftanın bütün sevabına(!) nail oldun gittin. Hadi hayırlı olsun Müslüman(!)

       Benim anlamadığımsa bunlar ve bunları yapanların düştüğü durum değil. Asıl bizim düştüğümüz durumdur beni üzen. Yıl boyunca sen -daha doğrusu ben- ecnebiler gibi giyin, ecnebiler gibi konuş… Ne bileyim evinle-arabanla, duruşunla ve sair hallerinle Avrupalılara öykünerek yaşa, sonra da “Aman gözünüzü sevem yılbaşı neyin kutlama...” Hani layığı ile zekat vermeyip, bir rekat olsun sabah namazını cami de ifa etmeden yaşayan, sonra da lüks evine bir fakiri davet etmeyen halimiz... Belki de bir yetimin başını okşamayıp, kazancından canının acıtacak kadar Allah için tasadduk etmeyişimiz. Bırak amel etmeyi, Kuran okumayı özel gün ve haftalarda hatırlayıp, dizi izlemeyi ise üç yüz atmış beş güne eşit şekilde yayışımız… Evde sol elinle yemek yemeyip trafikte, çarşıda pazarda defalarca sağ elimizle kul hakkı yiyişimiz… İşyerinde, çarşıda-pazarda, markette, bilmem hangi sosyal medya denen internette haram helal denen kırmızı çizgileri az ya da çok, defalarca aşıyor oluşumuz. Yalan mı?

         Sahi şimdi Hakk katında sahtekâr olan biz yılbaşı tukakacıları mıyız, yoksa piyango biletinden medet uman zavallılar mı? Bir tarafta haram bildiğine inanıp ama layığı ile iman etmeyen bizler, öbür tarafta ise bilmediği harama iman edip ziyadesi ile inanmış olanlar. Kimsenin yukarıda saydığım kutlamaları tasvip ettiği falan yok. Biz azıcık düzgün olsak bu ülke de kimse ne bilet satacak olur ne de almak ister. Ezcümle… İyi ki varsın “Nimet Abla”. Sen de olmasan kim olurdu ki bizim o neresinden tutarsan tut her yeri elimizde kalan Müslümanlığımızı.