Karaman ilimizin tanıtımı için 70 bin evliya ile çıktığımız yolda araştırmalarımız her gün yeni bir konuyu gündeme getiriyor. Karaman’ımızın tarihi ve kültürel zenginliği o kadar çok ki,  her bir başlık için sayfalarca kitap yazılabilir. Ama gazetemizde, mümkün olduğunca sizlerin sıkılmadan okuyabileceğiniz konularımızı yüzeyden almaya çalışıyoruz. Bu günde siz değerli okurlarımıza, Karaman sevdalılarına Karadağ da yüz yıl hüküm sürmüş eşkıya topluluğundan bahsedeceğim.

Eşkıyalık, insanoğlunun varlığından itibaren süre gelen kolay para kazanma, çalışmadan bir şey elde etme, başkasının malına, ırzına göz dikme, elde edemediği şeyleri zorla ele geçirmek için ev basma, yol kesme, yağmalama, hırsızlık ve haklı/haksız yere adam öldürme ve bu suçları toplu olarak işlemekten meydana gelmektedir. Dinimizce de büyük günahlardan olan ve çok ağır hükümleri olan eşkıyalık kamu düzeni açısından kabul edilemeyecek bir durumdur. Her ne sebeple olursa olsun toplum düzenini bozacak bu tür eylemler hiçbir zaman amacına ulaşamamıştır ve ulaşamayacaktır. Haramilik, eşkıyalık, korsanlık günümüz tabiriyle mafyacılık, çetecilik, tefecilik gibi…

Osmanlı İmparatorluğu’nun duraklama döneminde gerek siyasi otorite boşluğundan, gerekse imparatorluğun idari kesimini devşirmelerin ele geçirmesi nedeni ile yetkilerini halk üzerinde kötü kullanan yetkililer Anadolu halkına eziyet ediyor, haksız vergilerle zaten yoksul olan halkı daha da zora sokuyorlardı. İşte böyle bir dönemde Anadolu da gidişata isyan eden özellikle genç nüfus dağlara çıkarak gruplaşıyorlar ve bir eşkıya çetesi olup çıkıyorlardı. İlk isyankârlıkları giden düzene karşı olsa da zamanla aralarına katillerin, bozguncuların girdiği bu eşkıya çeteleri de şımarmış; devlet yetkilileri bile bunlardan yardım ister olmuş ve kuvvetlenmişlerdir.

Bölgemizde de 1800’lü yılların başında siyasi boşluğu gören, fakirleşen, gidişata isyan eden bir gurup genç vergi memurlarını darp ve tehdit ederek Karadağ’a kaçarlar. Üzerlerine gelen askerlerle çatışırlar. Zamanla ünleri yayılır ve bir eşkıya çetesi olup çıkarlar.  Adam öldüren, kız kaçıran, soygun yapan kim varsa devletten kaçarak Karadağ’daki bu eşkıya çetesine katılır. Yereldeki yöneticiler bile çıkarları doğrultusunda bu Karadağ’daki eşkıya çetesinden yardım talep ederler. Eşkıyalar o kadar güçlendiler ki artık dağa ilk çıkış amaçlarını unutmuşlar zorbalığa, yağmalamaya başlamışlardı. Köylerden ve beldelerden zorla erzak topluyorlar, beğendikleri kadın ve kızları kaçırıyorlar, yol kesiyorlardı. O kadar güçlenmişlerdi ki artık müdahale edecek karşılarına çıkacak bir güç bulamıyorlardı. Karadağ’da Bizans döneminden kalma yerleşim yerlerinde yaşamlarını sürdürüyorlar, hayvancılık bile yapıyorlardı. Çocukları Karadağ da yetişiyordu. Yeni yetişen çocuklarda aynı babaları gibi eşkıya olup çıkıyordu.

Haksızlığa karşı çıktıkları Karadağ da artık bir eşkıya topluluğu meydana gelmişti. Karadağ’da 113 yıl hüküm süren bu eşkıyalar Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüyle birlikte silahlarını kuşanmışlar, Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’nun kurtuluşu için mücadele vermişlerdir.  Daha sonraki süreçte de  Karadağ’ın çevresindeki şehir, kasaba, belde ve köylere yerleşmişlerdir. Bu gün hala Karadağ çevresindeki köylerimizde yaşayan, eşkıya topluluğundan gelme aileler bulunmaktadır.

Karadağ’da,113 yıl hüküm süren bu eşkıya topluluğunun yöre halkı tarafından hala anlatılan en önemli iki olayını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Büyük bir deri tüccarı ve diğer tüccarlar orta doğuda mallarını sattıktan sonra yüz kişilik bir kervanla dönüş yaparken Karadağ’dan geçerler. Karadağ’daki eşkıyalara geçiş parası öderler, eşkıyalar her ne kadar geçiş parası alsa da kervanın büyüklüğüne ve kervandaki kadınlara göz koyduğundan dolayı kervan Karadağ’ın ortalarına gelince saldırırlar. Kervanın korumalarını öldürürler, kadın ve kızları esir alırlar. Bu sırada deri tüccarının yeni evli ve iki yaşında bir çocuğu olan dünyalar güzeli bir kızı vardır. Eşkıyaların başı kıza göz koyar ve kadının kocasını ve çocuğu öldürür. Kızını eşkıyaların eline bırakmak istemeyen deri tüccarı kervanın gizli bir yerinde yedi küp altın olduğunu ve kızının karşılığında vermek istediğini söyler. Yedi küp altını duyan eşkıyalar bunu kabul eder ve yerini tüccar gösterir, oracıkta tüccarı da öldürürler. Altın sevdasına düşen eşkıyalardan fırsat bulan genç kadın oradan kaçar. Kadının kaçtığını gören eşkıyalar hemen peşine düşer, ama ne hikmettir genç kadın yer yarılıp içine girer ve hiçbir zaman kadını bulamazlar. Aşağı yukarı altmış kişiyi katletmişler, kırk kişiyi de esir almışlar, bir o kadarda ganimet ve yedi küp altını alarak Karadağ’ın derinliklerine gitmişlerdir. Kaçan kadını ise devamlı aramışlar fakat ne ölüsüne nede dirisine rastlamamışlardır.  200 yıldır Karadağ’da koyun güden çobanlar ara ara bir kadın siluetinin göründüğünü/gezdiğini söylerler dururlar.

Bir diğer efsane ise; İngiliz Araştırmacı Gertruda Bell 1890’lı yıllarda, Karaman’a gelerek dünyanın üç kıtasında arayıp ta bulamadığını Karadağ’da bulmasına yardımcı olanların Karadağ’da yaşayan eşkıya topluluğu olduğunu yöre halkı anlatmaktadır. Gertruda Bell İngiltere’nin seçilmiş, zengin ailelerinden olduğu için Karaman gelir gelmez idarecilerden Karadağ’la ilgili bilgi aldı ve eşkıyaların Karadağ’da hüküm sürdüğünü öğrendi. Hemen eşkıyaların başıyla diyaloğa geçen Bell getirdiği plaka plaka altınları, kendisine yardımcı olmaları karşılığında eşkıyalara verdi. Kazı çalışmalarında eşkıyalar hem korumalık yaptı hem de çevre köylerden ucuza çalışacak adamlar buldular. Uzun çalışmalar sonucu aradığını bulamayan Bell, eşkıyalarla sohbet ederken içlerinden birinin söylediğiyle irkildi ve hemen o yere kendisini götürmesini söyledi. Eşkıya Bell’i bir mağaraya götürür. Bell eşkıyanın dışarıda beklemesini söyler. Uzunca bir süre mağaradan dışarı çıkmayan Bell bir süre sonra dışarı çıkar ve o meşhur tarihe geçecek sözünü söyler “ Ben yıllardır dünyanın her bir köşesinde kiliselerde boşu boşuna aramışım” der. Bu cümleyle aradığını bulduğunu teyit etmiş ama üzüntülü bir şekilde aradığını alamayacağının kanaatine varmış bir vaziyette Karadağ’ı terk etti. Gertruda Bell dünyanın üç kıtasında aradığı ve Karadağ’da bulduğu neydi, bunu hiç kimse öğrenemedi. Bulduktan sonra ne oldu da bunu çıkartamadı.  Hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz sırlardan biriside bu olsa gerek. Tıpkı eşkıyaların elinden kaçan ve hala Karadağ’da gezdiği söylenen dünyalar güzeli genç kadın gibi…