Değerli okurlar, sizlere birkaç bölüm halinde Karamanoğullarının ataları, yaşadıkları yerler, Anadolu’ya geliş yerleri, bölgeyi alışları ve beylik haline gelişlerini anlatacağız. Tarihin bu bölümü hep görmezden gelinmiş veya fazla ilgilenilmemiş, hep Karaman Bey’den tarih başlatılmaya çalışılmıştır. Oysa göreceğiniz gibi durum hiçte öyle değildir. Zaten Karaman Bey’de Nure Sofi öldükten iki üç yıl sonra vefat etmiştir.  

Bahsettiğimiz kişi tarihe damgasını vuran ama pek bilinmeyen, adı hiçbir cadde, sokak, bulvar vs. verilmeyen,  Karamanoğullarının atası, bir nevi kurucusu, asıl adı Nureddin olan NURE SOFİ’dir. Tüm ömrü mücadele ve savaşlarla geçmiş, Anadolu Selçuklularının hâkimiyet kuramadığı ve alamadığı dağlık Klikya’yı Ermenilerden alan ve daha birçok gayri Müslim şehir devletini alarak Toroslarda Türkçe’yi ve Ezan sesini yankılatan kişidir. Bu nedenledir ki, Torosların ıssız yerlerinde yüzlerce sahipsiz Müslüman mezarlığı bulunmaktadır. Bu mezarlar bölgenin fethinde şehit olanların ve yaşayanların, mücadele edenlerindir.

Nure Sofi Türbesinin 2014 yılındaki durumu.

Nure Sofi Türbesini 1 Haziran 2014 yılında ziyaret ettim.  Hep merak ettiğim ve kaynaklarda yazılı olan bazı bilgilerin doğruluğu ve bir sürü soru işaretleriyle dolu yaşamları. Evet; bahsettiğim tarihe damgasını vuran Orta Asya’dan İran’a, Azerbaycan’dan Balkanlara kadar uzanan coğrafyaya yayılmış Karamanoğulları. Belki tüm yazılan ve çizilenleri araştırdım ama bazı sorular vardı kafamda. Acaba bunlara cevap bulabilecek miydim? Nerelerde yaşamışlar, ilk yerleşim yerleri nereler, coğrafi yapı nasıl?

Tüm bu sorularla içim kıpır kıpır, bir çocuk gibi sevinç ve mutluluk içerisinde Mut’tan Ermenek yönüne doğru yola koyuluyorum yalnız başıma. Mut’tan 55 km gitmem gerekecek. Ancak yol o kadar çabuk bitiyor ki; haritadaki işaretlediğim güzergâh ve köyler sanki yan yana gibi. O güzel manzara, vadiler, dağlar, zakkum ağaçları, narçiçekleri, her taraf yemyeşil. Sanırım bendeki yeşile hasret….

Mut'un batısında ve Ermenek sınırlarına yakın bir yerde kurulmuş olan Yalnızcabağ köyüne oradan da Değirmenlik yaylasına çıkacağım. Köy Mut’a 40 km. Değirmenlik yaylası ise köye 14 km uzaklıkta. Köye Mut’tan Ermenek, yönüne ayrılan yol takip edilerek Çamlıca (Beci) Köyüne sağa ayrılan yola giriyoruz. Buradan Yalnızcabağ köyüne varıp Nure Sofi levhasını takiben Akbelen yaylasını geçip bozuk toprak yoldan Değirmenlik yaylasına ulaşıyoruz. Burada bizi Nure Sofi’nin ıssız bir tepede beş yüz yıllık devasa anıt ardıç ağaçlarının arasındaki türbesi karşılıyor. Tabi ki pek çok delile de burada ulaşıyorum.

İlk yazıyı o zaman yazdım. O zaman pek çok kişinin haberi oldu, büyük yankı uyandırdı. Bu yazı ve tanıtımdan sonra ilgi arttı. Birkaç araştırmacı gündeme getirdi ve ulusal basında bu muhterem zatın türbesinin bakımsız hali yüreklerde iz bıraktı. Dönemin Karaman Valisi Sayın Murat Koca Bey, bizzat benden bilgi alarak Adana Vakıflar Müdürlüğü ve Mersin valisi ile iletişime geçerek türbenin onarılması noktasında girişimlerde bulundu. Daha birçok isimsiz kişi de kişisel gayretleri ile girişimlerini sürdürdü.

Daha sonra Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi Tarih Bölüm başkanı Sayın Mehmet Mercan ve yine KMÜ Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi aynı zamanda Sosyal Bilimler Enstitü Müdürü Prof. Dr. İdris Nebi Uysal hocalarımla da inceleme ve ziyaretlerde bulunduk.

Nure Sofi ile ilgili bilimsel anlamda tek bildiri, âcizane benim Necmettin Erbakan Üniversitesi tarafından düzenlenen, 23-25 Ekim 2015 yılında Karaman’da KMÜ’de yapılan “Uluslararası Orta Anadolu ve Akdeniz Beylikleri Tarihi, Kültürü ve Medeniyeti Sempozyumu II. KARAMANOĞULLARI BEYLİĞİ” sempozyumunda sunduğum “NURE SOFİ, BABAİLİK VE KARAMANOĞULLARININ İLK YERLEŞKESİNE AİT BİR EFSANE” adlı sunumdur. 2016 yılında kitap olarak ta Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi tarafından iki cilt olarak yayınlanmıştır. Buradaki Efsane’de Mut Yalnızcabağ Köyü ile Değirmenlik yaylası arasında bulunan BALABOLU adlı şehir devletinin alınışı ile ilgilidir. Bu sempozyum bildirimi de Sayın Murat Koca ilgi ile izleyerek notlar aldı.

Bugün Balkanlardan Azerbaycan’a, Özbekistan’dan Kazakistana’a, Kırgızistan’a Türkmenistan’a, Tataristan’a, İran’a, Anadolu’da ise Karadeniz Çepnilerinden, Hatay’a, Mardin’den Muş’a, Bayburt’tan Bursa’ya, Iğdır’a, Batman’a, Diyarbakır’a, İzmir’e, Muğla’ya kadar her yerde Karaman adına ve Karamanlıya rastlarsınız. Aslında neslinin Karamanlı olduğunu bilen milyonlarca insan vardır. Fatih Sultan Mehmet Han tarafında Balkanlara gönderilen –gönüllü ve sürgün olarak- “Evlad-ı Fatihan” denen insanların tamamına yakını Karaman bölgesi ve onların hâkimiyet sahasından olan kişilerdir. Bugün balkanlardan gelen Muhacir-Göçmen olarak nitelendirdiğimiz yurttaşlarımızın tamamına yakını Karamanlı olduğunu, Karaman’dan bu bölgelere gittiklerini ve geri döndüklerini bilmektedirler. Evet, onlar özbe öz Karamanlı, Karamanoğullarına mensup Türkmenlerdir.

03 Ekim 2020 türbenin restore edilirkenki hali.

Son ziyaretimi 3 Ekim 2020 Cumartesi günü iki dostla Sayın Yusuf Başkocagil ve Beyazıt Gülcan Hocamla beraber yol arkadaşlığı yaparak yaptık. Bizi Karaman’dan 110 km sonra Mut ilçesi Yalnızcabağ köyünde iki dost, Karamanoğlu ve tarih sevdalısı Emrullah Sinanlıoğlu ve Ahmet Gezer Beyler bizleri bekliyordu. Önceki gezilerimde eşlik eden Hakkı Söyler abinin rahatsız olduğunu öğrenmiştim. Yol buraya kadar asfalttı. Asıl buradan 14 km toprak yoldan Değirmenlik yaylasındaki türbeye ulaşacaktık. İki araç ile yola koyulduk. Bir iki yerde yol bozukluğundan araçtan inmek yolu temizlemek gerekti. Nihayet Değirmenlik yaylasına Nure Sofi’nin türbesine ulaştık.

Burası restore ediliyordu. Zaten gidiş amacımızda bu idi. Türbenin köhnemiş alelade çatısı sökülmüş ve zaten çok kısa olan duvarının da bir bölümü sökülmüştü. Türbede iki adet mezar ve mezar taşı bulunmaktadır. Birisi Nure Sofi’nin birisi de hanımının mezarları olarak bilinir. Köyün yaşlıları burada bir mezar daha olduğunu söylemekteler. Ancak restorasyon çalışması için türbenin tabanı 50-60 cm kazılmış her hangi bir mezar taşına rastlanmamıştır. Türbenin çevresi tamamen mezarlıktır. Mezarlık bölgesi yamaçta olduğu için birçok mezar toprak kayması sonucu bozulmuş ve bazıları toprağın altında kalmıştır.

Buraya 1250’li yıllardan neredeyse günümüze kakar defin yapılmış. Son yıllarda sit alanı olduğu için defin yapılmıyor. Burada Karamanoğullarının tarihini aydınlatacak mezar taşları olabilirdi. Ancak bazıları toprağın altında kalmış, bazıları kırılmış durumdadır. Yine de biz ipucu verecek bir iki balbal (taşbaba) durmaktadır. Türbe ve çevresi ile buradaki mezar taşlarının anlattıklarını öbür bölüme yayınlayacağız. Burada resimleri çektikten sonra köye dönüş yolunda Balabolu antik yerleşim yerine uğruyoruz. Türbenin çevresinin ve 3 km uzaklıktaki Balabolu şehir devletinin alınışı, yörede efsane olarak dilden dile bu günlere kadar ulaşmış.

Beyliğin kurucusu ve ilk beyi olan Nure Sofi’nin asıl adı Nureddin, babasının adı Sadeddin’dir. Karamanlılar Altay Dağları İRTİŞ ırmağı kenarlarından başlayan yolculuklarına, Üst yurt olarak adlandırılan Aral gölü ve Maveraünnehir bölgesi, Türkmenistan Mangışlık Balkan Dağları, Azerbaycan ve Kuzey İran’dan Anadolu’ya Tuğrul Bey’in akınlarına katılarak gelmişlerdir. Sivas çevresinde yaşarlarken Selçuklu sultanı I. Alaaddin Keykubat’ın daveti ile Taşlık Klikya bölgesine gönderilmişlerdir.  Şikari, Karamaname’sine göre Azerbaycan’dan “Kalhan oğullarından Şirvan Han soyundan Şirvan vilayetinden gelmişlerdir. Çok kalabalık bir topluluktur ve on bin obadan ibarettir.  Kışın Acem bölgelerine giderlerdi. Bunlar Oğuz taifesindendi. Çoğunlukla kâfir Ermenilerle savaşırlardı” demektedir.

Nure Sofi, kendine mensup olanlarla beraber Anadolu’ya göç etmeye karar verir. Yolda gelirken Babailerle karşılaşmış ve onlara dâhil olmuştur. Babailik İslami düşüncenin yanı sıra Şamanizm’den gelen gelenekleri de içinde barındıran bir inanç ve düşünce sistemidir. Bu görüş Türkmenler arasında kabul görmüştür. Bu sayede yörede yerleşmiş bulunan ve hala gelmekte olan aşiretleri bir bir etrafında toplamayı başarmıştır. Beylik kurulduktan sonraki yıllarda Babailiğin etkisinin hızla azaldığı görülmektedir.

Karaman oymağı, Nure Sofi önderliğinde, Selçuklu sultanı I. Alaaddin Keykubat zamanında 1228 yılında Ermenek, Mut, Gülnar, Ereğli ve Silifke, Karaman yörelerinin dağlık kesimini Ermenilerden alarak yerleşmişlerdir. Selçuklular devlet olmalarına rağmen buralardaki Ermeni krallıklarını yok edememiş ve ovaya hükmetmiştir. Bu amaçla Nure Sofi’nin aşiretini bu bölgeye yerleştirerek egemenlik sahasını genişletmeyi ve denize ulaşmayı ve limana giden ana yolları kontrol altına almayı hedeflemiştir.

Nure Sofi, Ermenek, Gülnar ve Mut’u alınca Kalelerin anahtarlarını Turgut Bey ile Selçuklu Sultanına göndermiş ve Sultan Alaaddin Keykubat, bundan gayet memnun olup Mara Kalesini tamir ederken, buraları Nurettin Bey’e bağışladığı ve hilat, kılıç ve tabl gönderdiğini belirtir.  Buradan Bulgar Dağı taraflarına yönelmiş buraları fethettikten sonra Ermenek taraflarına gelerek mesken edinmiştir. Yönetimi oğlu Karaman’a bırakarak Sivas’a gelip Baba İlyas’a biat ederek sofi olduğunu aktarmaktadır. 1259-1260 yıllarında vefat etmiş ve Mersin Mut İlçesi Yalnızcabağ köyü Değirmenlik yaylasına bugünkü türbesinin olduğu yere defnedilmiştir.

Osmanlı Tahrir ve Vakıf Defterlerinde “cedd-i ala-i ümera-i Karaman ve cedd-i ala-i al-i Karaman” şeklinde övgüyle söz edilen  Nure Sofi, vahşi coğrafyada alınması güç, kayalıklara yapılan kaleleri almanın yolunun önce onlarla iyi ilişkiler içinde bulunmak, güven verdikten sonra içerden ve dışarıdan yapılan ani bir saldırı ile almak olduğunu çok iyi bilmektedir. Savaş hile ve iyi planlama ile yapılır. Savaş sanatını da Nure Sofi ve Türkmenler iyi bilmektedir. Pek çok savaşa ve çatışmaya katılmışlardır. Onun için bu bölgeye tampon olarak yerleştirilmişlerdir.

Karamanoğulları bu bölgeye geldiklerinde Balabolu tam anlamıyla gelişmiş bir şehir devletidir. Gerçekten de Coğrafyayı incelediğimizde belki 200- 300 metre yükseklikte dik bir kanyon yükselmekte iki tarafta. Bu şehir yerleşkesi ise bir ada gibi kanyonun ortasına doğru uzanmakta. Giriş yerinde ise mükemmel bir kalenin yer aldığı kalıntılardan bellidir.  Bu şehrin bir tek girişi var ve kalesinin Roma dönemine kadar uzanan kalıntılarla dolu olduğu gözlenir. Şehrin içinde ve kayalıklarda yüzlerce kaya mezarı ve lahitler ortalarda bulunmaktadır. Bu yerleşkeye 4-5 km uzaklıktan gümüş borularla su getirmişlerdir. Lahit kapaklarının tamamına yakını aslan kabartma veya işlemeli. Yine bu şehir devletini oluşturan kanyonun girişinde ve iki yamacında yüzlerce doğal mağaralar var. Buralarda saklanmak oldukça kolaydır. O kadar geniş ve büyük mağaralar vardır ki bu gün bile at ağılı olarak anılmakta ve kullanılmaktadır.

Karamanlılar için burayı almak gelecekleri ve buralarda güvenli bir şekilde yaşamaları için elzemdir. Burada rahatlıkla tehlikelere karşı saklanabilecek ve barınabileceklerdir. Balabol’a yakın bir yere ormana gizlenirler. Karşı yamaca mancınıklar kurdurur. Bu tepenin ismi bu gün bile “Mancınık Tepesi” olarak anılmaktadır. Sepette ve ağaç kovuklarındaki karakovan arıları bu mancınığa koyarak karşıya Balabol’a atarlar. Oraya düşen arılar dağılarak halkı ve askerleri sokmaya başlar. Herkes bir tarafa kaçışarak arılardan korunmak için gizlenir veya ölür. Arıların saldırısı geçip te dağıldığı sırada gizlenen askerler buraya saldırarak ele geçirir.” Gerçekten de Balabolu’nun bulunduğu yeri görünce efsanede anlatıldığı gibi bir taktikten başka şekilde almak mümkün gözükmemektedir. Zaten Nure Sofi’nin yaşadığı yer ve türbesi de buraya 3 km uzaklıkta bulunmaktadır.

 Balalbolu gezisini bitirince dönmek üzere yola çıkıyoruz. Kayaların oyularak altından arabaların geçtiği muhteşem manzaralı yollardan Yalnızcabağ köyüne geliyoruz. Bizi göndermiyorlar. Muhteşem manzaralı terasta tüm vadiyi izleyerek, bizi ağırlıyorlar.  Hani derler ya bir gün muhtaç duruma düşersen fakirin evine var diye. Kim dediyse doğru demiş. Atatürk’ün şu sözü aklıma geliyor: "Toros Dağları'nın tepelerinde tek bir Türkmen evinin bacası tüter halde kalmış ise, ben bu milletten umudumu kesmem; bayrağımı göğsüme sarar, milletimin istiklali uğruna ölürüm!" İşte, her ziyaretimizde yaşadıklarımız bu sözleri kanıtlarcasına gelişiyor. Sonra vedalaşıp derin düşünceler içerisinde Karaman’a dönüyoruz.

Türbeye Mut üzerinden Yalnızcabağ köyüne kadar olan kısmı asfalt yoldur. Ama buradan Değirmenlik yaylasına Türbeye giden 14 kilometrelik yol toprak bir yoldur. Pek çok ziyaretçinin gitmek istediği ancak yol nedeniyle gidemediği bu yolun asfaltlanması elzemdir. Ayrıca 2015 yılından beri söylediğimiz “Baba ile oğulu birleştirme” projesinin uygulanmasıdır. Yani yaklaşık 20 km olan Değirmenlik Yaylası ile Balkusan köyünde bulunan Karaman Bey’in türbesinin birleştirilmesidir.

Değerli okurlar; bu denli hizmet etmiş, 250 yıla yakın hüküm sürmüş bir beyliğin kurucusunun, Karaman Bey’in babası, Karamanoğlu Mehmet Bey’in dedesinin Mersin sınırları içinde bu türbesi ve çevresi restore ediliyor. İnşallah şanına layık bir türbe olur.

Geçmişini bilmeyen, sahip çıkmayan geleceğe nasıl yön verebilir ki? Acizane bir teklif benimki; gelin bir dahaki Dil Bayramı etkinliklerini Nure Sofi Türbesinden başlayıp Balkusan’a geçerek kutlayalım. Unutulmuş bu Muhterem Şeyh Nure Sofi’yi de tanıtmış oluruz.

Bin bir güçlükle her türlü fedakalık ve cefakarlığı yaparak, hiçbir maddi çıkar gözetmeden araştırma yapan, gündeme getirenlere selam olsun. Selam olsun, tarihine, kültürüne, atalarının mirasına sahip çıkanlara.  İkinci bölünde buluşmak üzere Selam ve Dua ile, Hoşça kalın.

Türbenin eski ve şimdiki durumu.