Diyanet-Sen Kastamonu Şube Başkanı İrfan Bakır, 4. Olağan Genel Kurulda tek liste halinde gidilen seçimde tekrar başkanlığa seçilerek güven tazeledi.

Şerife Bacı Öğretmenevinde gerçekleştirilen 4. Olağan Genel Kurulda konuşan AK Parti Kastamonu Milletvekili Mustafa Gökhan Gülşen, diğer siyasilerin seçim döneminde yaptıkları işleri, kendilerinin sadece 8-10 yıl içerisinde ihalesini gerçekleştirip temellerini attıklarını ifade ederek, “Hem Kastamonu’da hem de Türkiye’de hizmet namına hamdolsun çok iyiyiz. PTT, AK Parti döneminden önce zarar eden bir kurumdu. Haberleşme dönemi 1990’lı yıllarda bitti. Sonrada PTT, yavaş yavaş bu işlerde geri kaldı. PTT’de bu gelişmelerde kendisini yenileyemedi. 2002 sonrasında bir zihniyet değişimi ve dönüşünü oldu. PTT kendisini yeniledi ve beraberinde bir dönüşüm başladı. Bu zarar eden PTT, ülkeye kaynak aktaran bir kurum haline geldi. Sadece PTT’de değil, ayrıca Ziraat Bankası, Halk Bankası da kar eden kurum oldu. Halk Bankası, kamudan kaynak alan ve böyle zararı kapatılan bir kurumdu. Halk Bankası, kamuya yılda 8-10 milyar dolar para aktaran bir kurum haline geldi. Bunlar hep bir zihniyet değişimi ve dönüşümü ile oluştu. Bunlar, aslında bize emaneti ehlide teslim etmenin bir sonucu oldu. Millet bize bir emanet teslim etti, bizde kurumların başına ehil insanlar getirerek zarar eden kurumları kar eden kurumlar haline getirdik. 2002’den önce devletin zarar eden birçok kurumu, hamdolsun şu anda kar eden yada eski zararlarını etmez hale geldi” dedi.

Mescid-i Aksa’nın işgal altında olduğuna dikkat çeken Gülşen, şunları söyledi: “Bu yüzden bizim çok daha fazla çalışmamız gerekiyor. Bir kötülük gördüğünde mümkünse elinizle düzeltin, değilse dilinizle eleştirin, olmazsa kalbinizde buz edin. Ben inanıyorum ki ümmetin umudu olan bu millet, en son Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırıları ve dünyanın dört bir köşesinde yapılan saldırılar sonucunda hem Müslüman kardeşlerimiz hem de bizlerin soydaşları sıkıntı içerisinde, zulüm ve baskı altında bulunuyor. Bu yüzden bu millet, bize kurulan tuzakları, bize yapılan haksızlıkları bitirmek, ümmetin bayraktarı olarak gören bu millete nasip olacaktır. Ama bunun için daha çok çalışmamız lazım. Bugün, Mısır’daki insanın, Suriye’deki, Irak’taki, Filistin’deki, Bosna’daki insanında yegane ümidi Türkiye Cumhuriyetidir. Başka hiçbir ülkeden, başka hiçbir milletten bir beklenti yoktur. Sadece Türkiye’den vardır. Bu hepimizin omzundaki sorumluluğu arttırıyor. Bizde, bu güce sahibiz. Bu güce sahipken sadece kalbimizi buz etmekle, sadece sözle düzeltmeye çalışmakla yetinemeyiz. Biz, elimizle de bunları düzeltebilecek kabiliyette ve güçteyiz. Geçmişte yaptık, bu gücümüz olduğunu sadece ümmet değil, bütün dünya çok iyi biliyor. Bu yüzden bizlerle uğraşılması, ayağımızdaki prangaların bu kadar çok olması bu sebepten dolayıdır. Türkiye’nin 1980 öncesinde sağ-sol diye oyalanması, 1980’den sonra Türk-Kürt meselesiyle oyalanması, 30 yılı aşkındır aşamadığımız terör belası, gezi olayları, 17-25 Aralık operasyonları, hep bunların sonucudur. Türkiye’de geçmişte uzadıkça bulanan, kurudukça sulanan bir ülkeydi. Bugün kendi ayaklarımız üzerindeyiz. Sadece kendi ayaklarımızın üzerinde durmuyoruz. Ayrıca ümmeti Muhammed’e de, sadece ümmeti Muhammed’e de değil, tüm mazlumlara sahip çıkıyoruz. Bundan da herkes rahatsız. Bir dönüşüm ve değişim içerisindeyiz. Bu IŞİD veya diğer yapılanlar, aslında ümmeti Muhammed’e için birer fitnedir. Akıllı olacağız, Müslüman dediğin uyanık olur, uyanık olacağız ve burada ümmeti Muhammed’in bağlantılarını yapacak bu milletin başında Diyanet çalışanlarına önemli vazifeler düşüyor. Bunu sadece sendikal olarak söylemiyorum, bunu ben bir camia olarak söylüyorum. Cemil Meriç’in meşhur bir sözü vardır. Cemil Meriç, “Bu ülkede sağcı-solcu yoktur. İlerici-gerici yoktur, bu ülkede namuslu ve namussuz insanlar vardır” diyor. Ben, bu ülkedeki namuslu insanların tamamına sesleniyorum. Gelin, bir olalım, beraber olalım ve ümmetin umudu olan bu milletin hızlı bir şekilde dirilmesi için gayret gösterelim hep birlikte”

“ORTA GELİRLİ VATANDAŞLARIMIZI KONUT SAHİBİ YAPACAĞIZ”

Kastamonu Belediye Başkanı Tahsin Babaş ise, şu anda rezerv alanları tespit etmeye başladıklarını belirterek, “TOKİ veya diğer bu işlere bakan kurumlarla, toplu konut çalışmalarımız olacak. Burada asgari ücretli çalışanlarımızı kira öder gibi konut sahibi yapmak için söz verdim. Bu konuda diyanet çalışanları da değerlendirilecek. Ayrıca basın mensuplarına da bu konuda söz vermiştim. Hiçbir sözümü unutmadım, seçimden önce ne söylediysem hepsimi tek tek yapıyorum. Diyanet çalışanları da bu toplu konut projesinden yararlanmak isterse değerlendirmeye alabiliriz. Yer olarak ta Sarıömer köyünün bulunduğu mevkide 400-500 dönem alanda rezerv alan tespit ettik. Bu konudaki çalışmalarımız devam ediyor. Önümüzdeki günlerde çalışmalarımızı tamamlayıp konut alanı olabilmesi için Bakanlar Kuruluna sunacağız. Ardından burada TOKİ ile anlaşarak konutların yapımına başlanacak”

22. ve 23. Dönem AK Parti Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu da, Mescid-i Aksa’nın saldırı altında olduğunu hatırlatarak, şunları söyledi: “Buraya Müslüman giremez diyorlar. Böylesine bir anlayış, böylesine bir zulüm kabul edilebilir mi? Bu saldırı, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesine, Avrupa Birliği İnsan Hakları Sözleşmesine ve uluslararası tüm yapılan sözleşmeleri ayrı bir durumdur. Ama maalesef, Kobani bahane edilerek, Irak’a, Suriye’ye bombalar yağdırılırken, Filistin ile ilgili sözü geçen hiçbir millet, bir tane bile sözünü duymuyoruz. Tepkininde ötesinde Kudüs ile ilgili, Mescid-i Aksa ile ilgili herhangi bir tepki Birleşmiş Milletlere gittiğinde, bu dünyanın sahibi zannettiğini sanan 5 ülkeden hemen birisi elini kaldırıp veto ediyor”

Kastamonu’dan IŞİD saflarına katılmak üzere bazı kişilerin bu ülkelere gittiğinin söylendiğine dikkat çeken Sıvacıoğlu, “Aldığım duyumlara göre, daha maliyetini bile bizim algılayamadığımız, perde arkasında bir takım hesapların olduğu Suriye’de ve Irak’taki bu olaylar IŞİD hareketi nasıl bir şeydir. Buralara giden bizim insanlarımız, mücahitlik duygusu diyelim, şehit olma duygusu diyelim, aklımıza ne gelirse gelsin, peki Kudüs’e gitmek, oradaki insanların acılarını paylaşmak, orada öldüğü zaman ben inanıyorum ki o kişi, yüzde yüz şehittir. Şehitlik mertebesinin de en yücesidir. Gençlerden gitmek isteyen varsa buyursun gitsin. Kudüs için gitsin, çünkü peygamber efendimizin miraca gittiği şehirdir. Kudüs, biz Müslümanların dünyada üçüncü kutsal şehridir. Kuran-ı Kerim’de yer alan şehirdir. Bu yüzden hey imamlarımız, hey diyanet çalışanlarımız, her kıldığınız vakit namazından sonra mutlaka Kudüs için dua ediniz. Dualarınızı eksik etmeyiniz” ifadelerini kullandı.

“ROTASYONA KARŞIYIZ”^

Rotasyonu karşı olduklarını vurgulayan Diyanet-Sen Kastamonu Şube Başkanı İrfan Bakır, “Memur-Sen ile Diyanet-Sen olarak farklıyız. Diğer sendikalarla bizim aramızdaki farklar şunlardır. Onlar, sorunlu sendikacılık yapar, biz sorumlu sendikacılık yaparız. Onlar, etnik sendikacılık yapar, biz kardeşlik sendikacılığı yaparız. Onlar, kaldırım sökme sendikacılığı yapıyor, biz emek-ekmek için ter dökme sendikacılığı yapıyor. Onlar, kan ve gözyaşı sendikacılığı yapıyor, biz analar ağlamasın, kan akmasın sendikacılığı yapıyoruz. Onlar, millete kazan kaldırmanın derdinde, biz millete kazanım üretmenin peşindeyiz. Onlar, darbecileri misafir ediyor, biz demokrasiye ev sahipliği yapıyoruz. Onlar, tehdit sendikacılığı yaparken, biz teklif sendikacılığı yapıyoruz. İşte misyonu vizyonu böyle olan bir sendikanın üyesiyiz” dedi.

Din görevlileri olarak terörün bitmesini istediklerin açıklayan Bakır, “Kardeşlik ortamının tesisi konusunda güzel dinimizin birleştirici çimento görevi üstlenen öğretilerini, halkımıza iletme konusunda elimizden geleni yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Bizler, bu kapsamda terörün bitmesi ve kardeşlik ortamının oluşmasını destekliyoruz” diye konuştu.

Kazanımlar noktasında her zaman üyelerinin çıkarlarını gözettiklerini belirten Bakır, bundan sonraki dönemlerde de bu kararlılıklarından asla taviz vermeyeceklerini ifade ederek, “Son zamanlarda kurum içersinde alınan kararlardan bir tanesi olan rotasyon konusunda sendikamız, genel merkez bazında ilk günden tavrını net bir şekilde ortaya koymuştur. Biz, sendika olarak rotasyonun karşısındayız. Bu uygulanan rotasyon hizmet kalitesinin artması bir tarafa aksine bir takım olumsuzlukları da beraberinde getirecektir. İlerleyen zamanda bu olumsuzlukları sizlerle birlikte gözlemleyeceğiz. Bu durumun hizmet verimliliği açısından olumlu olacağına inananlar yanılgıya düştüklerini kısa zamanda anlayacaklardır” şeklinde konuştu.

Diyanet İşleri Başkanlığının kendilerine sahip çıkmasını isteyen Bakır, zor şartlar altında görev yaptıklarına işaret ederek, şunları kaydetti: “Din görevlilerine gereken itibarı kazandırmak adına Diyanet-Sen olarak hızlı ve emin adımlarla yürümeye devam edeceğiz. 657 Devlet Memurları kanununda Memurların Amirleri kimler olduğu Cami İmamını teftişe gelen murakıbın, köydeki yaşlı amcaya ‘İmamından memnun musun? Görevini aksatıyor mu?’ sorularının sorulması, imam kardeşime yeni bir amir kazandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır”

Diğer sendikalar yetkili oldukları dönemde yani 2001 yılında, o zamanın hükümetinden Diyanet İşleri Başkanlığının 10 bin kadro talep ettiklerini hatırlatan Bakır, şöyle devam etti. “Bunun karşılında sadece bir kadro verildi. O da, Muğla iline verildi. O zaman yetkili sendika idiniz ve de konfederasyonunuzun ve sendikanızın her zaman dirsek temasında olduğu bir siyasi partide koalisyon ortağıydı. Diyanet İşleri Başkanlığının bu talebini neden karşılattırmadınız. Bunların derdi kazanım elde etmek değil bunların derdi başka. Diyanet- Sen’imiz, Diyanet ve Vakıf Hizmet kolunda faaliyet diğer sendikalara büyük fark atarak genelde 75 bin, yerelde bin 450 üyeyle 10’uncu kez yetkili sendika olmaya hak kazanmıştır. Bu başarı, azim ve istikrarın ürünüdür. Samimiyet ve ihlaslı yürüyüşün adıdır”