Uzman Psikolog Hanım Demirbaş, "Engelli insanlar da diğer insanlar gibi yaşamak istiyor" dedi.

"Bir hastalığa, doğuştan hasara veya bir kazaya bağlı olarak, uzun süren ciddi sağlık sorunu nedeniyle bir insanın topluma ve ekonomiye fonksiyonel artı aktiviteleri açısından kısıtlı veya hiç katkıda bulunamaması durumunda bir engel söz konusudur" diyen Hanım Demirbaş, "Sosyal açıdan engelli olmanın bireysel, ailevi ve toplumsal yönden olumsuz etkileri daha çok ön plana çıkabilmektedir. Kimi engelli insanlar veya kronik hastalar genelde istek ve arzularının gerçek hayatta gerçekleşmelerinin güç olduğuna inanırlar. Bu inanç hayatlarını düzenlemede soruna ve memnuniyetsizliğe yol açabilmektedir. Bazen depressif bir ruh hali, korkular, güvensizlik hakim olan duygulardır. Böyle durumlarda psikolojik destekle içsel dengeyi ve huzuru yakalamak mümkün olabilmektedir. Engelli bireyin ailesi de çoğu zaman zorlanmaktadır. Anne ve babalar sınırlarını zorlayıcı bir şekilde yaşam güçlerini engeli olan çocuklarına harcadıkları için tükenmişlik sendromu yaşamaktadırlar. ’Herkes gibi ’normal’ olmak varken, neden biz?’ diye bir taraftan sorgular ve kendilerini suçlarken, hayatlarına derin bir acı eşlik etmektedir. Çocuklarının okulu, işi, eş seçimi, evliliği ile ilgili gelecek kaygıları, kendilerine aşırı yüklenme sonuncu ortaya çıkan gerginlik aile veya eşler arası sorunların gelişmesine zemin hazırlayabilmektedir. Psikolojik destek ile sorunlarını çözümleyebilir ve yaşam kalitelerini artırabilirler" dedi.

Hanım Demirbaş açıklamasını şu şekilde sürdürdü:

"Bir kültür ve toplum kendi değer sistemine göre ’normal’ kavramından uzaklaşan bireyi özürlü veya engelli olarak sınıflandırmaktadır. Üretken yapıya sahip bir toplumda normal işlevselliğini gösteremeyen birey sosyal açıdan değersizleştirilebilmektedir. Çalışabilen dolayısıyla ekonomiye katkıda bulunan bir bedensel engelli daha çok takdir görebilmektedir.

Bir sosyal sistemde engellilerin kısıtlı yaşamlarını dengeleyecek araç ve imkanların sağlanması engellilere verilen önemle ilintilidir. Bedensel, zihinsel, ruhsal engele rağmen günlük hayatta engelli olmayanlara göre eşitliğin sağlanma derecesi engelli olmanın ağırlığını belirlemektedir. Engelli birinin engeline rağmen ’normal’ bir hayat sürme için çevrenin engellilere uygun olması, gerekli yardım araç ve gereçlerin mevcut ve destekleyici eğitimlerin sunulması önemlidir.

Engelli insanlarda diğer insanlar gibi yaşamak istiyorlar. Bu onların en doğal hakkı. En azından konuşamasa da süt ya da çay içmek istediğine kendisi karar vermek ister. Engel her ne kadar dışardan bakıldığında ’normalden’ uzak gibi görünse de, asıl önemli olanı bulmak için bir şanstır. Bedensel işlev kaybı sayesinde ’normal’ insanlara göre çok şey kazanıyorlar. ’Normal’ insanların engellilerden öğrenebileceği çok şeyler var; örneğin ’Normal’ insanların kendilerini sandıklarından daha güçlü olabileceklerini, sorunlarının olabileceğini ve bunları çözebileceklerini, şükretmeyi, mutluluğun, memnuniyetin, sevincin, neşenin ve başarının dışsal unsurlara bağlı olmadığını, bedensel engele rağmen mutlu olunabileceğini. Engelli insanlar mücadele ruhu gelişmiş insanlar. Bir insan her şeyini kaybedebilir, ama her durumda bakış açısını dolayısıyla yaşam kalitesini seçme yetisini asla kaybetmediğinin kanıtı. Engelli insanlar ’normal’ insanlara her durumda pes etmek ile mücadele, umutsuzluk ile meydan okumak, kendine acıma ile elinden gelenin en iyisi yapmak, mutsuzluk ile mutluluk, küsmek ile sevgi arasında seçim yapılması gerektiğini göstermektedirler.

Her zaman seçim imkanlarınız vardır, bu sadece bakış açılarınızın seçimi olsa da. Ve bu özgürlükle her şeye rağmen memnun olmanın ve mutlu bir hayatın anahtarı insanın elindedir."