Keçecilik vaktinde çok geçerli zanaatlardandı. Bu meslekte nalbantlar, kalaycılar gibi direnip durur.

Zamanın birinde Konya da Ayşe adında kocası ölmüş bir kadın varmış, Kadınında Ahmet adında bir oğlu varmış. Yakın komşuları keçecilik zanaatıyla uğraşırlarmış. Oğlum da keçecilik öğrensin diye onların yanına vermiş. Vermiş ama birkaç gün sonra Ahmet işe gitmeyi boşlamış. Annesi; ’’Oğlum niye gitmen işe’’ deyince, Ahmet; ’’Anne ben öğrendim Keçeciliği yünleri didiyorlar, bir bezin üstüne yapıştırıyorlar, su sepeleyip debip dururlar. Sonrada bi boyak çalıyolar, tamam’’ demiş. Annesi keçecilerin önünden geçerken ustalar mola verip cağara tüttürüllerimiş. Ustalardan biri demiş ki Ayşe bacıya;’’Hemşirehanım senin oğlan gelmiyor acaba hasta falan mı?’’ deyince Ahmet’in anası da; ’’Hasta falan değil benim oğlan mesleği öğrenmiş yaptığınızda bişiy yok. Yünleri dider dider bir örtününün üzerine suyunan sepeler, sonada deper dururmuşsunuz. Sonada bi boyak çalarmıssınız’’ deyince, Ustalardan biri’’VAY NAMUSSUZ AHMET KENDİ ÖĞRENMİŞ ANASINADA ÖĞRETMİŞ’’ demiş.

Sağlıcakla kalın efendim.