Ahi Evran Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Fatih Köksal, Osmanlıca Eğitimi ve derslerinin gereksiz olduğunu söyledi.

Köksal yaptığı açıklamada, “Liselerde hatta ortaokullarda zorunlu Osmanlıca dersi konulması Milli Eğitim Bakanlığının gündemine alınmış, bu süreçte “Osmanlıca mı, Osmanlı Türkçesi mi?” diye yapay bir tartışma var bu son derece manasızdır. Her iki adlandırma da tamamen yanlıştır. Arap harfli bu eski alfabemiz “Osmanlıca” denince anlaşılıyor, o tabiri kullanmakta bir beis görmüyorum” dedi.

Orta öğretimde Osmanlıca dersinin konulmasını doğru bulmadığını nedenleri ile birlikte açıklayan Prof Mehmet Fatih Köksal, “Orta öğretimde zorunlu Osmanlıca dersi konmasını doğru bulmamamın iki sebebi var. Birincisi imkânsızlığı, ikincisi gereksizliği dir.

İmkansızdır çünkü, Osmanlı Türkçesi, Osmanlıca, Osmanlı Paleografyası gibi adlar altında hâlen üniversitelerin Türk Dili ve Edebiyatı, Türkçe, Tarih, Sanat Tarihi, Kütüphanecilik bölümleri ile İlahiyat fakültelerinde farklı kredi ve saatlerle okutulmaktadır.

Özellikle son yıllarda üniversitelerin ve adı geçen bölüm ve fakültelerin çoğalmasıyla düşen eğitim kalitesi yüzünden buralarda bile bu dersin verimli öğretilebildiği kuşkuluyken binlerce orta öğretim kurumunda Osmanlıca dersini hakkıyla kim ve nasıl verebilecektir?

Lisans mezunu olan öğrencilerin ancak en iyileri bir nebze, Osmanlıca öğretebilecek düzeydedirler. “Kendisi yardıma muhtaç bir dede Nerde kalmış gayrıya himmet ede” misali kendisi Osmanlıca takviyesine muhtaç olan öğretmenlere bu işi teslim etmek ne derece doğru olur? Kaş yapalım derken göz çıkarmak sonucu doğurur bu uygulama. “Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder” derler. İfadelerini kullanarak orta öğretime Osmanlıca dersinin konulmasının doğru olmadığı anlattı.

Osmanlıca derslerinin gereksiz olduğunu belirten Prof. Dr. Mehmet Fatih Köksal, “ “Osmanlıca” denen şey Arap harfleriyle yazılan Türkçedir. Ayrı bir dil değildir. Runik harfler gibi, Uygur yazısı gibi, Kiril alfabesi gibi bir dönem kullanmış ve 1928 yılındaki harf inkılâbıyla Latin alfabesine geçmişizdir. Elbette bu yazıyı bilen belli sayıda insan mutlaka bulunmalı, hatta bilenlerin sayısı artırılmalı. Ancak bu artış ortaokul, lise öğrencileri değil, “uzman” düzeyinde olmalıdır.

Türkiye’de harf inkılâbıyla bir gecede milyonlarca kişinin cahil olduğunu iddia edenler vardır. Bu kocaman ve kuru bir iftiradır. Bir kere alfabe değişikliği Atatürk’ten ve Cumhuriyet’ten çok çok önce gündeme gelmiş, dönemin aydınları arasında bu konular üzerine uzun münakaşalar yapılmıştır. Hatta bir zaman Enver Paşa tarafından önerildiği için “Enver Paşa imlâsı” adıyla ünlenen, her harfin -Latin harfleri gibi- ayrı ayrı yazıldığı Arap harfli sistem devreye girmiş, bu sistemle bazı kitaplar da basılmıştır. Okunma güçlüğü doğurduğundan bu yaygınlaşmamış ancak askeri yazışmalarda bir şifre alfabesi olarak bir müddet kullanılmıştır. Osmanlıcanın son dönemi, özellikle de son yirmi yılı hep arayışlarla geçmiştir. Kaldı ki, harf inkılâbı sanıldığı gibi bir gecede yapılmamış, inkılâp öncesi küçük şehirlere, kasabalara varana kadar her yerde kurslar açılmış, aylarca isteyen vatandaşlara yeni harfler öğretilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden doğan yeni Türkiye Cumhuriyeti de Ziya Gökalp’in “Türk milletindenim, İslâm ümmetindenim, Garp medeniyetindenim” düşüncesi doğrultusunda rotasını belirledi. Bu rota, Batı karşısındaki bir aşağılık duygusu, bir eziklik veya eksiklikten değil, tam tersine muazzam bir özgüvenle Batı’daki müspet olan her şeyi yakalayabilmek ve geçebilmek ülküsünün bir tezahürüydü. Bunun araçlarından biri de dünyanın ortak alfabesi olmaya doğru giden Latin harflerini benimsemekti.

Bu bir tercihti. Bundan dönüş tabii ki imkânsızdır ve bunu dile getirmek ancak çılgınlıktır. Bu minvalde, orta öğretimde Osmanlıca veya Osmanlı Türkçesi adı altında zorunlu ders uygulamasına geçmek, Türkiye’nin bu millî tercihinde yalpalamalara yol açacak yanlış bir tercih olacaktır” diye konuştu.