Yıl 2012 Fotoğraf eğitimini tamamlayarak amatörce fotoğrafçılığa başladığım yıllar o zaman İstanbul da amatör fotoğrafçılığın en revaçta olduğu dönemlerdi yeni arkadaşlar edinmek yeni yerler keşfetmek güzel fotoğraflar çekmek için arkadaşlarımız ile heyecanımız tavan yapmış durumdaydı her hafta sonu başka bir fotoğraf grubu ile saha çalışması için gezilere katılıyoruz ve heyecanlıyız Safari İstanbul grubu ile Zonguldak kömür madenlerine bir gezi düzenlemişti o dönemde madenlere girebilmek çok zordu kişisel ilişkiler kullanarak bazı şartları kabul edilmesi şartı ile gerekli izinler alındı gezilere 25,30 kişi katılırken bu özel bir gezi ve maden işçisi fotoğrafları çekmek zor olduğu için iki otobüs dolusu arkadaş katıldı.

               Zonguldak maden ocaklarına erişebilmek için derin vadilerden derelerden geçerek maden ocağına ulaştık ocak beş yüz metrekare düz saha üzerinde olan ve girişi yaklaşık iki metreye üç metre çapında mağara görünümünde bir ocaktı maden mühendisi tarafından (maden mühendislerinin çalışma şartları işçilerle aynı) gerekli uyarılar yapılarak bir rehber eşliğinde anemometre hava ve hız ölçüm aleti ile baretler in zorunlu olduğu çizmelerin giyileceği ve kesinlikle fotoğraf makinası flaşlarının patlatılmaması gerektiği yapılması halinde gruzi patlamalarının olabileceği uyarıları yapıldı ve 20 kişilik gruplar halinde madene giriş yaptık Ancak herkeste bir tedirginlik korku hasıl olmuştu belli edilmese de gözlerden okunuyordu madenden çıkan işçilerin yüz ifadelerini ve ellerine yüzlerine sinmiş kömür karasını görür görmez korkular biraz daha arttı maden ocağını kuvvetlendirmek için kalaslardan yapılmış dayanak sütun ve kirişler  i görenler o kadar zahmete katlanarak madene gelmiş olan arkadaşlar birkaç metre madene girdikten sonra geri dönmek zorunda kaldılar çünkü maden ocağı eski olduğundan dayanak için kullanılmış olan kalaslar nemden çürümüş, yosunlanmış yarım metre aralıklarla döşendikleri için aralarında kırılmış kalaslar mevcuttu  ve devamlı su damlacıkları aktığından zemin balçık içerisinde  olduğundan ayakta zor duruluyordu ve yürümek için duvarlara tutunmak zorundaydık bir taraftan fotoğraf makinalarını nemden ve su damlacıklarından korurken bir yandan da flaşsız karanlıkta ortamda iso ayarlarını yükselterek çekim yapıyoruz.

  

          Madenin uzunluğunun yaklaşık 500 metre olduğu ve ilerledikçe rakımın -300’lere kadar düşeceği kendisine güvenemeyenlerin geri dönmesi gerektiği hatırlatıldı 20 kişi ile başladığımız maden yürüyüşünde sayımız on kişiye kadar düşmüş oldu madenin içlerine ilerledikçe tedirginliğimiz nem artmaya başladı, hiçbir güvenliğimiz yoktu ve loş bir ışık altında yürüyorduk bizim açımızdan loş ve de tek bir çıkış mevcuttu bir saate yaklaşık 400 mt. yürüyerek  asıl ocağa ulaşmış olduk  ocaklar plaj soyunma kabinleri büyüklüğünde   sağlı sollu sıralanmış  ara koridor 1-2 metre genişliğinde ve ortada raylar üzerinde bulunan kömür vagonları her biri  yaklaşık  500 kg  taşıyabilecek  kapasitede bir işçi tarafından itile bilen vagonlar  kabin gibi küçük bölümlerde ise bir işçi havalı kompresör ile kazı yapıyor dar olduğu için bazen oturarak bazen çömelerek diğer bir işçi ise ortada ring turları atan  vagona kömürleri kürek ile dolduruyor işçilerin kafalarında baret ve tepe lambası  çünkü elektrikli hiçbir aletin kullanılması yasak maske ne kadar faydası varsa maske takıyorlar gözleri ise açık bizler fotoğraf çekmek için işçilerin bize bakmalarını istediğimizde sadece gözlerinin beyazını ve tepe lambasının ışığını fark edebiliyoruz.  İşçiler madene sabah  8 de   madene iniyorlar ve akşama kadar gün yüzü göremiyorlar ve bizim  bir saate indiğimiz balçık kaplı yolu emekli olana kadar her gün girip çıkıyorlar  işçilerin bu durumlarına şahit olduktan sonra empati yaparak fotoğraf çekmeyi unuttuk ve arkadaşlar ile birbirimize bakarak iç çektik madende birkaç saat kaldık ve dönüş yoluna geçtik daha zorlu bir yol bizi bekliyordu çünkü bayır yukarı çıkmak zorundaydık ve bu yürüyüş iki saat sürdü madenden çıkar çıkmaz Allaha şükredip maden işçilerine dua ederek aydınlığa çıktık.

           Madende giydiğim sarı çizmeyi hala saklıyorum ve o çizmedeki kömür karasını  çizmemde sökemedim her giydiğimde emeğin kutsallığını hatırlıyorum  Bu birkaç saatlik deneyim emeğin ne kadar kutsal olduğu emeğin karşılığının mutlaka ödenmesi gerektiğini emek hırsızlığının ve kul hakkının en büyük günahlardan olduğunu olması gerektiğini düşündüm ve  hiç konuşmasak bile arkadaşlarla birbirilerimizin gözüne bakarak bir kez daha anladık.

            Sözün özü; Ermenek ilçesinde bulunan maden ocağın’da çalışan işçiler bir yıl önce işten çıkarıldıklarını ve hiçbir haklarını alamadıkları için mücadele veriyorlar şimdi soru şu bu işçilerin emeklerinin karşılığını vermeyen patron, işçi haklarını korumak için kurulmuş olan sendika yöneticileri, mazlumların peşinde koşuyoruz diyen siyasiler istisnaları var ve de yasalar çerçevesinde işçilerin arkasında durması gerekenler yöneticiler bu emek hırsızlığına son versinler,

Bu vebal üzerlerinde kalacaktır.