KONUŞABİLSEYDİM…

“Soğuk iliklerime kadar işledi. Şu beyaz şeyden ne kadar da çok yağdı? Sıra sıra dizilmiş apartmanların bacalarından yukarı süzülen duman, sıcacık evlerinde oturan insanların halinden hoşnut olduğunu gösteriyor. Etrafta hiç kimse görünmüyor. Keşke kuşlar gibi kanatlarım olsaydı. Onlarda üşüyordur ama en azından uçarak, bedenimi koruyabileceğim bir çatı katına filan kolayca ulaşabilirdim. Belki de balkonlarda ekmek kırıntıları filan da bulurdum. Karnım da o kadar aç ki…
 Kimsesiz olmak çok zor. Annemi iki yıl önce bir taksi ezdi. Arkasına bile bakmadan yoluna devam etti. Mahalleden birkaç kişi korkunç manzarayı görerek geldi ama annem çoktan son nefesini vermişti. Sonra acım bana yetmezmiş gibi bir de bağırıp çağırıp ayaklarıyla iteleyerek beni annemin bedeninin yanından uzaklaştırdılar. Ağladım ama hiç kimse fark etmedi. Şimdi yanımda olsaydı bana yol gösterirdi. Belki sığınacak bir köşe, yiyecek bir şeyler bulurdu. 
Hayret! Bu havada köşe başından biri geliyor. Kırk kat giyinmiş. Karın içinde dizlerini beyaz kâbusa göme göme yürüyor. Yüzü çok belli olmasa da orta yaşlı bir adam bu. Elinde bir iki poşet var. Sanırım marketten çıkmış. Yaşasın! Ekmek de var torbada! Biraz istesem ayıp olur mu acaba? Belki kendi düşünür de biraz verir. Sevimli görünmeye çalışayım diyorum ama soğuktan her yerim uyuşmuş. Gözlerime baktı, sanırım bana yardım edecek.  Yanımdan geçiyor, nereye gidiyor bu adam? Ne kadar safım. Hayret yahu, ne olur bir parça ekmek versen? Bir de azarladı beni. N’aptım ben şimdi? 
 Sesim çıktığı kadar bağırsam biri acır mı halime? En azından oyun oynamak isteyen çocuklar yok ortada. Şimdi hiç çekemem onları, bazen canımı da yakıyorlar. Gelip geçenler de zerre kadar uyarmıyor onları. Sokaktaysak bizim canımız yok mu? Nereye gideceğim ben şimdi? Anne neredesin? Yanımda olsan en azından sana sokulur, biraz ısınırdım. Su da yok etrafta her yer donmuş. Sanırım sonum geliyor. 
 İnsan gibi konuşabilseydim eğer, benim de üşüdüğümü, acıktığımı ve susadığımı haykırmak isterdim. O kadar yemek yapıyorsunuz ve bitiremeyip çöpe atıyorsunuz. Ne olur bir kaba “insan gibi” boşaltsanız da bizler de yesek? Porselen tabağa koyun demiyoruz.  Ne olur biraz suyu kapınızın önüne bıraksanız da bizler de sebeplensek?  Ama olur mu hiç? Bizler sadece sevginiz kabardığında biraz ilgilenilecek, genelde hastalıklı olduğumuz düşünülerek hor görülecek, hatta şımarık çocuklarınızın güya oyun oynamak adına türlü işkencelerine maruz kalacak, kimi zaman da son sürat giden otomobillerinizin altında kalıp ölecek ama öldüğüne aldırış bile edilmeyecek sokak köpekleriyiz sadece.
 Kimileriniz burnunuzun dibindeki ihtiyaç sahibi komşularınızı, sokakta yaşamak zorunda kalan kimsesizleri bile çoğu zaman fark etmezken ben de ne çok şey istiyorum? Boş verin, takılmayın laflarıma. Hadi! Yemeğiniz soğumasın, afiyet olsun.”       
                                                              ÇOMAR (SOKAK KÖPEĞİ)