Küçükkösen yaptığı basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

“1 Ekim itibariyle açılacak ve çalışmalarına başlayacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne çağrıda bulunmak üzere burada toplandık.

Bizler, yıllarca fiili ve fikri olarak; devletimize ve milletimize hizmet etmiş kamu görevlisi emeklileriyiz.

30 yıl, 40 yıl gibi uzunca bir süre hayatımızın büyük bir kısmını çalışarak, devletimize prim ödeyerek, milletimize hizmet ederek, ülkemizin gelişmesine ve büyümesine katkı sağlayarak geçirdik.

Emeklilik, Hazineye gider ya da devlete maliyet değil; yıllarca emek verilmiş, katkı sunulmuş, vergisini eksiksiz yatırmış sürecin sonucunda elde edilmiş bir haktır.

Emeklilik, emekçi olduğumuz uzun çalışma hayatıyla elde edilen bir kazanımdır.

Bu yüzden, Emekçi ve Emekli arasındaki bağı kimsenin unutmaması gerekiyor.

Emekçi; fiili çalışma hayatında alın ve akıl teri akıtanı ifade ederken, Emekli; alın teri akıtılan döneme karşılık, hak edileni aldığımız huzurlu dönemi ifade etmektedir.  Emekli Ne Demek? Emek veren ve karşılığını hak eden demek… Emekli demek; çalışma hayatında verilen hizmete karşılık, huzurlu bir istirahat demek…  Emekli demek; geçim derdini düşünmeden, eşiyle, çocuğuyla, torunuyla zaman geçirmek demek… Fakat bizler, ekonomik zorluklarla mücadele ediyor, ay sonunu nasıl getireceğiz sorusuyla günlerimizi geçiriyoruz.

Hayatımızın geri kalan kısmını; insan onuruna yakışır bir maaş elde ederek, kaygısız ve mutlu geçirmek bizlerin en doğal hakkıdır. 

Son dönemlerde uygulanan sıkılaşma politikaları, mali disiplin hükümleri ve diğer uygulamalar; özellikle emekliler üzerinde uygulanmaktadır.

Mevcut durumda, kamu görevlisi emeklilerinin alım gücü düşmüş, ekonomik kayıpları artmıştır. Emekli zammı ötelendikçe de emeklilerin kaybı büyümüştür.

Değerli Basın Mensupları, Kamu görevlisi emeklilerinin halini ifade etmeyi, ahvalini özetlemeyi isterim.  Emekliler evden dışarı adım atmaya,  markete gitmeye,  misafir ağırlamaya,  çocuklarını, torunlarını ziyaret etmeye korkar hale geldi.

Çünkü emekli aylıklarımız, kira fiyatlarına yetişemiyor.  Maaşlarımız, enflasyona galip gelemiyor.  Cebimizdeki paramız, ayın sonunu görmemize müsaade etmiyor.  Kısacası, çalışırken var olan zorunlu giderlerimiz, emekli olunca ortadan kalkmıyor aynı şekilde gider olarak ceplerimize yansıyor.

Mevcut durumda, çalışırken aldığımız görev aylığımız ile emekli olduğumuzda aldığımız maaşımız arasındaki fark %50’ye ulaşmış durumdadır.

Örneğin,  Ek ödeme, çalışırken veriliyor fakat emekliliğe yansımıyor.  Zam ve tazminatlar, çalışırken veriliyor fakat emekliliğe yansımıyor. Aile yardımı, çalışırken veriliyor fakat emekli olunca kesiliyor.  

Özetle, çalışırken hak ettiğimiz ücretimiz, emekliliğimize yansıtılmıyor, emekli aylıklarımız artırılmıyor, çifte standart uygulanıyor.

Diğer taraftan, Temmuz ayında yapılan düzenleme ile en düşük kamu görevlisi ücreti 22 bin ₺ civarına yükselmişti. Şuan en düşük emekli aylığı 7.500₺ iken en düşük kamu görevlisi emeklisi aylığı ise 9.800 ₺ civarında… Bu rakamların asgari ücretin bile altında olduğu unutulmamalıdır.  Ara düzenlemelerle yapılan iyileştirmeler; çalışan-emekli arasındaki maaş uçurumunu büyütüyor, bir bütün olan kamu personel sistemini temelden bozuyor.Amaç, sosyal güvenliğe dair sorumlulukları azaltmak değil sosyal devlet anlayışıyla gereğini yerine getirmek olmalıdır.  Bu soyut görevi somut adıma çevirmek devletimizin asli görevidir.  Değerli kamu görevlisi kardeşlerim; Emekli aylığı bugün bizim, yarın sizin sorununuz. Bizde sizler gibi emek verdik. Sizde yarın bizim gibi emekli olacaksınız.  Bu sorun sadece emeklilerin değil, emek veren herkesin sorunudur.  Bu yüzden diyoruz ki; emeklilik belirsizlik değil, geleceğe dair sigortadır… Bugün maaşlarınıza yansıyan ödemelerin, emekliliğe de yansıması noktasında ortak hareket etmeli, birlikte sesimizi yükseltmeliyiz. Kamu görevlileri kardeşlerimizin de emeklilerin durumunu geç olmadan anlamalarını ve haklı şekilde anlatmalarını bekliyoruz.

Kıymetli Basın Mensupları;

Emekliler hürmet görmeyi beklerken, tabir-i caizse lütuf görüyor.

Çalışırken hak ettiğini almak için mücadele ederken, emeklilikte de hak ettiğini alabilmek için mücadele ediyor.  Fakat, bu mücadelenin bile yasal zeminde örgütlü olarak yapılmasına imkan ve fırsat tanınmıyor. Kamu görevlisi emeklileri,  Toplu sözleşmenin katsayı artışlarından yararlanıyor,  Toplu sözleşmede emekliliğe ilişkin kazanımlardan yararlanıyor,  Fakat sendikal örgütlenme ve toplu sözleşme masasında temsil edilme hakkından yararlandırılmıyor.   Emekli Memur-Sen olarak, Memur-Sen çatısı altında uzunca süredir, sosyal diyalog mekanizmalarının tamamında emeklilerin sendikal örgütlenme hakkını dile getiriyoruz. Bu sorunu herkes biliyor, herkes söylüyor…  Ama çözümün anahtarı olmak için Memur-Sen hariç kimse fiili eylemde bulunmuyor.  Biz, ayrıcalık ya da hakkımız olandan fazlasını istemiyoruz.  İnsan onuruna yakışır emekli aylığı, masada temsil hakkı, sendikaya üyelik özgürlüğü istiyoruz.  Bu noktada TBMM’ye büyük sorumluluk düşüyor.

1 Ekim tarihinde çalışmalara başlayacak olan TBMM’nin önceliği ve gündemi; kamu görevlisi emeklilerinin; aylıklarının artırılması ve kamu görevlisi sendikalarına üyeliği olmalıdır.  Türkiye; özgürlüğe, örgütlenmeye ve insan haklarına yönelik attığı adımlarla ve sosyal devlet uygulamalarıyla örnek alınacak ülke konumundadır.  Devletimiz, insanı önceleyen ve önemseyen birçok uygulamayı hayata geçirmiş, her bir sözü fiiliyata dökmüştür.  Biz Türkiye’nin gücünü ve büyüklüğünü biliyoruz.

Şartlar ne olursa olsun Devletimizin sorumluluklarını yerine getireceğini umuyor ve bekliyoruz.

Kamu görevlisi emeklileri olarak; emekliler mağdur edilmesin, geçim sıkıntıları giderilsin, örgütlenme beklentileri karşılık bulsun istiyoruz.

Beklentimiz, kamu görevlilerine yapılan seyyanen ödemenin emeklilere yansıtılması, çalışan ile emekli arasındaki uçurumun azaltılması, sorunların çözüme kavuşturulmasıdır.

Ocak ayı beklenmeden, emeklilerin sorunları çözüme kavuşturulmalı, ekonomik kaygıları son bulmalıdır.”