Bu gün halk arasında Aktekke Camii olarak bilinen Mader-i Mevlana türbesi olarak inşa edilen cami ve müştemilatının tarihini ve 1940’lı yıllardaki durumunu görünce ve yazıyı okuyunca hayretler içinde kalmamak elde değil. Cami karşısında bulunan derviş hücrelerinin üzerinde 3 oda ve bir salondan oluşan muhteşem cumbalı eski Karaman evi olduğunu biliyor muydunuz? Yine derviş hücrelerinin kuzeye bakan duvarında pencereler varmış. Evet derviş hücreleri restore edilmiş ama üst katı yıkılmış. Bu resmi bulunca defalarca baktım ve heyecanlandım. Cami önünden çekilen resmi önceden görmüştüm. Ancak Hacı Beyler Camii tarafından çekilen ve muhteşem Karaman evini ilk defa gördüm. Sanırım sizlerde ilk defa göreceksiniz.
Hele de 1941 yılında çıkan dergideki yazıyı okuyunca bu konuyu araştırmaya karar verdim. Aktekke Camii ismini beyaz kesme taşlardan yapıldığı için yakın zamanlarda verildiğine şahit oldum. Hatta caminin kimler tarafından ve kaç yılında yapılmış olduğunu da kitabesi ile yayınlamaya karar verdim. Daha sonraki yapılan çalışmaların tamamının temelinin Doktor Azmi’nin çalışmasından esinlendiğini de gördüm. 
1930 ve 1940’lı yıllardaki resimleri ile bu günkü durumlarını beraber vermek karşılaştırma açısından yararlı olur. Ayrıca daha birçok tarihi yapının o yıllardaki görünüm ve durumunu dizi halinde yayınlayacağız İnşallah. Ancak tüm bunları anlamak için Doktor Azmi’nin kısa hayat hikâyesini ve Karaman için yaptığı çalışmaları bilmemiz Karaman’ın o yıllardaki durumunu ve kültür hayatımıza yaptığı katkıları anlamamıza yardımcı olacaktır. 1940 yılında Karamanoğullarına ait eserleri tetkik için Konya’dan dört kişilik bir heyetinde geldiğini öğreniyoruz.
Bu yazımızda şunları öğreniyoruz:
1-Buraya Kalemiye Medresesi, Mâder-i Mevlana Türbe ve Camii, Valide Sultan Camii, Mevlana Tekkesi ve Aktekke isimleri verildiği,
2-Vakfiyelerde Mevlana Tekkesi diye geçtiği ve Mevleviliğe mensup zaviye olduğu,
3-Giriş kapısının kemerinin üstüne renkli bir Mevlevi sikkesi nakşedildiği,
4-Türbeyi ilk olarak Karamanoğlu Alaaddin bin Halil Bey’in yaptırdığı, vakfiyelerini ve çevresinde bulunan o tarihlerde var olan ancak günümüzde bulunmayan yapıları ve pek çok bilgiyi öğrenmiş oluyoruz. 
Doktor Azmi AVCIOĞLU
1869-1870 yıllarında doğan Doktor Azmi, İstanbul Soğuk Çeşme Askeri Rüştiyesi, Kuleli Askeri İdadi Tıbbiye, Sarayburnu’ndaki Mektebi Tıbbiyeyi 1898 yılında yüzbaşı olarak bitirmiştir. Buradan Trablusgarp’a tayin edilmiş, 1905 yılında Fizan’a gönderilmiş burada dört yıl kalmıştır. Meşrutiyette Haydarpaşa Hastanesinde çalışmış, 1910 yılında Yemen’e asker götürmüş, I. Dünya Savaşı sırasında Gelibolu’da savaşmış Temmuz 1918’de Kaymakam olmuştur. Mütareke esnasında Trakya’da olduğu sırada Yunanlıların buraları işgali ile Bulgaristan’a geçmek zorunda kalmış, üç ay kaldıktan sonra İstanbul’a dönmüş ve doktorluk  görevine başlamıştır. Milli hükümetin kurulması ile Konya askeri sıhhiye amiri iken Kasım 1923’te emekli olmuştur. Bundan sonra KARAMAN Belediye Tabipliğinde altı yıl hizmet edip 1930 yılında Konya Belediye Tabipliğine getirilmiş tek başına çalışırken 65 yaşını doldurduğu için buradan da emekli edilmiştir. Konya Halkevi azalığına son zamanlarına kadar devam etmiş 6 Ocak 1942’de vefat etmiştir. 
O, büyük vatanperver, edip, şair Namık Kemal’in, “Vatan Yahut Silistre” sinde bahsi geçen Ali Rıza Efendi gibi bir kahramanın oğludur. Eserde düşman cephaneliğini ateşlemek için kale burcundan aşağı sarkıtanlardan Askeri Kâtip Ali Rıza Efendi, babasıdır. Kale düşman muhasarası altında olduğu için kale surlarından gizlice üç kişi sarkıtmış ve Abdullah Çavuş’ta düşman cephaneliğini havaya uçurmuştur.
O, parasız baktığı yoksul hastaların doktoru değil, merhametli, güler yüzlü, müşfik babasıdır. Karaman’da ve Konya’da yazın sıcağında kışın soğuğunda en ücra köşelere kadar giderek fakir ve kimsesiz hastalara bakmış ve onlara umut olmuştur. Ve hakkıyla tarihin sayfalarına bu namı ve iyilikleri ile ve Karaman tarihi ve kültürüne katkıları ile anılmayı hak eden birisi olmuştur. İleriki yazılarda okuyacağınız üzere bazı tarihi eserlerin satılmasını engellemiş hatta bazılarının geri alınması hususunda çalışmalar yapmıştır. Bu gün Karaman’da görebildiğimiz eski kalıntılar ve eserler varsa bu heyetin ve Doktor Azmi’nin katkısı büyüktür.
Karaman Belediye Tabibi iken Karaman Evkafı heyeti içerisinde bulunmuş ve Cami, medrese, mescit, çeşme, tekke, türbe gibi yerlerin tasnifinde yer almıştır. Bu dönemlerde 1923-1930 yılları arasında Karaman’daki tarihi eserleri tetkik etmiş ve notlar almıştır. Karaman tarihine merak sararak buranın tarihini, coğrafyası, içtimai ve iktisadi üzerine güzel bir eser ortaya koymuştur. Bu eseri Karaman Halkevi bastırmak üzere kendisinden almış ancak kitap basılmamıştır. Bu kitabında yer alan bazı tarihi yerleri ise Konya Halkevi Dergisinde zaman zaman yayınlamıştır. Ne yazık ki; onun yazdığı bu kitaba henüz rastlanılamamıştır. M. Mesut Koman, 1950 yılında Prof. Dr. Ernst Diez, M.Mesut Koman ve Dr. Oktay Aslanapa ile KARAMAN DEVRİ SANATI adlı bir kitap yayınlamışlardır. Doktor Azmi, uzun yıllar halk evinde Mesut Koman ile beraber çalışmıştır. 1944 yılında Gaffar Totaysalgır, “Karaman (Larende), Tarihi İncelemeler” adlı eseri yayınlamıştır. 1967 yılında İbrahim Hakkı Konyalı “Abideleri ve Kitabeleri İle Karaman Tarihi” adlı eşsiz eserini yayınlamıştır. Ancak hepsinin ortak özelliği ise Doktor Azami’nin yazdıklarını temel olarak almalarıdır. 
Döneminin en eski ve birincil kaynaklarından olan ve bizzat heyetle buraları tetkik eden Doktor Azmi’nin bize aktardıkları son derece önemlidir.  Bunlardan birisi de Mader-i Mevlana Aktekke Camisi hakkında anlatımları ve derviş hücrelerinin durumudur. 1941 yılı Ocak ayında çıkan Konya dergisinin 35. Sayısında şimdiye kadar hiç rastlanılmayan bir resim oldukça dikkat çekicidir. Resmi görüp te iç geçirmemek elde değildir. Tarihi eserlerimizi koruyamamanın hüznü ve pişmanlığı yüzüne yansır insanın. 
Evet; Şimdi 1941 yılı başında Doktor Azmi tarafından yazılan yazıyı okuyalım.
“Karaman’da İstasyon Caddesi’nden kasabaya doğru gelirken sağ tarafta Osmanlı tarzında minareli ve kubbesi kurşunlu bir cami görünür. Karaman’ın Ali Şahane Mahallesinde kâin bu caminin avlusunda vaktiyle Mevlevilere mahsus kârgir sekiz derviş hücresiyle üç oda ve bir salonu muhtevi ahşap ve nim fevkani bir Şeyh dairesi ve birazda bahçe vardı. Bu gün bu binalar istimal edilmeyecek derecede harap olmuş ve ancak maziye ait yâdı hazineleri kalmıştır.
Avlu dâhilinde ve caminin garp (batı) cihetinde, Şeyh aileleri ile hücre neşin dervişlerin ve Mevlevi muhiplerinin ulularını gömmeye mahsus birde hatıra mevcuttur.
Caminin asıl kapısı üzerindeki kitabe bize bu Osmanlı müessesinin kim tarafından kurulduğunu bildirmiyor. O, aşağıda aynen dercedeceğimiz veçhile, bir zaviye ile bu zaviyenin kime mensup olduğundan ve Karamanoğlu Süleyman Bey’le Karamanoğlu Alâddiin Bey’den bahsediyor.
Caminin içerisinde ve kapıdan girince sol tarafta namaz kılınan yerden demir parmaklıklarla ayrılmış yüksekçe bir saha görülür. Türbe olan bu sahada, Mevlana Celaleddin Rumi’nin anneleri Mümine Hatunla kabileleri ve büyük kardeşleri Alaaddin Muhammed, Karamanoğlu Süleyman Bey ve Mevlana sülalesinden 17 kadar zat yatmaktadır.
Mümine Hatun’un kıble cihetinde ve ta uçta bulunan sandukalı makberesi, yaldızlı bir kafesle ve arkasına çekilmiş perde ile diğerlerinden tefrik olunmuştur. Üzerinde eski puşidesinden başka, Osmanlı hükümdarı Sultan Reşat tarafından gönderilmiş ikinci bir puşide daha vardır. Alaaddin Muhammed’in sandukası da sarı ipekle yazılı yeşil bir ipekle örtülüdür. 
Cami, aynı zamanda Mevlevi zaviyesinin semahanesi olduğundan burada vakit vakit mukabele yapılıyordu. Bugün de mamur, mefruş ve ibadethane olarak müstameldir. 
Kapısının yukarısına pek güzel bir şekilde yerleştirilmiş olan mermer levha üzerine sülüs yazı ile şu beş satırlık kitabe kazılmıştır.
Kitabedeki Hürre’den maksat Mevlana’nın anaları Mümine Hatun’dur . Babaları Sultan’ül Ulema Bahüddin Muhammed, Kaonya’ya gelmezden evvel o vakit Larende denilen Karaman kasabasında ikamet ediyorlardı. Alaaddin Keykubat I. İn daveti üzerine Hicri 626 tarihinde Konya’ya geldiler. Larende’de otururken eşleri Mümine Hatunla oğulları Alaaddin Muhammed’in vefat ettiklerini ve Kalemiye Zaviyesine  gömüldüklerini menakıpnameler yazmaktadır.  Ölüm tarihleri malum değildir. 
Kitabenin tercümesini ise İ. Hakkı Konyalı şu şekilde yapmıştır: “ Âriflerin Kutbu, Âşıkların Sultanı, Milletin ve Dinin Celâli (Mevlana’nın) -Allah pek Zâhir olan sırrını mukaddes kılsın- kişizade ve keremli hatuna nispet edilen bu mübarek zaviyenin ve Karamanoğlu Mahmut oğlu Said ve şehit Seyfeddin Süleyman Bey’in merkadinin –Allah toprağını aydınlatsın- yapılmasını yüce sultan, âlemde Allah’ın gölgesi, ümmetlerin dizginini elinde tutan Arap ve Acem sultanlarının efendisi, azgınları, inatçıları kahreden, kâfirleri ve müşrikleri öldüren fetih babası Karamanoğlu Mahmud Oğlu Halil Oğlu Alaaddin –Allah mülkünü muhalled kılsın, bayraklarını yükseltsin, yardımcılarını muzaffer ve hoşnut yapsın- Hicretin 772. Yılı Rebiülevvel’inin evvellerinde emretti.”  
Merkadi burada bulunan Karamanoğlu Süleyman Bey, muhalifleri tarafından Larende’de tertip edilen komploya kurban olmuş ve camiye giderken mızrak ve kılıç darbeleri altında şehit edilmişti (H. 733). Bu hükümdar Halil Bey’in oğludur. Karaman tahtında uzun müddet kalmış ve şehadetinden sonra yerine Konya Beyi kardeşi Alaaddin Bey geçmiştir. 
Şikari tarihinde Süleyman Bey’in cesedinin Divanoğlu Medresinin civarında Kalemiye Zaviyesi’nde Mevlana’nın validesi yanına defnedildiği mukayyettir. 
Bu kitabeye göre Karamanoğlu Alaaddin bin Halil Bey’in, Osmanlılara mensup olduğunda şüphe bulunmayan şimdiki mescit ve türbeden önce Mevlana’nın annesi ile kardeşi Süleyman üzerine yahut yalnız Süleyman üzerine bir türbe yaptırdığı ve bilahare bu türbe yıkılarak şimdiki şekle sokulduğu ve fakat kitabesinin bozulmadan yeni cami ve türbenin kapısına yerleştirildiği anlaşılmaktadır.
Alaaddin Bey, Osmanlı tarihlerinde Ali Bey diye adı geçen zattır. Yıldırım Beyazıt’ın veziri Timurtaş Paşa tarafından asılmıştır. 
Halkın Valide Sultan dedikleri bu cami ve türbenin bulunduğu mahal etrafında eskiden Bostancıbaşı Camii ve Medresesi ile Arasta Çarşısı, Nasuh Bey Hamamı, Sultan Cem Bedestanı, Pazar Bozan oğlu Seyyit Ömer Hanı, Süleyman Bey Hamamı, Tahta Kale Mescidi ve ona muttasıl elli kadar dükkân varmış. Bu gün arasta Camiinden ve Süleyman Bey Hamamından da hiç birinden eser kalmamıştır. 
Aktekke Camiinin o dönemde Alaaddin Bey tarafından, Foni köyü yakınlarındaki Selerek köyünü vakfetmiştir. Vakfiye Larendeli Ahi Yusuf oğlu Ahi Ali Nurettin ile Haydar oğlu Konyalı Hasan’ın şahitliği ile tanzim edilmiştir. Ayrıca bir başka vakfiyede ise, bu cami ve türbeye Larende’de Buğday Pazarı civarında bir fırın ile Gazialp (Gazalpa) civarında bir yeri vakfetmiştir.  İ Hakkı Konyalı ilk önce Kalemiye Zaviyesini Mirza Halil Bey’in yaptırdığını, gelirler vakfettiğini, Alaaddin Bey’in ise bitişiğine yeni bir zaviye yaptırarak kardeşinin türbesini de içine aldığını iddia etmektedir. Halil Bey ’in zaviyeyi bir Mevlevi Tekkesi olarak inşa ettiğini belirtmektedir. Larende Osmanlılara geçtiği zaman Mevlevi Tekkesi harap durumda olduğunu Fatih dönemindeki vakıf kayıtlarına istinaden söylemektedir. 
Fatih Devri’ne ait defterde bu zaviye şöyle geçmiştir:
“Vakf-ı zaviye-i Kalemi, Vakıf Süleyman Bey an ebnâ-i Karaman, der tasarruf-i Seyyidi mukarrer behükm-i Hümayun” Tekkenin gelirleri İse; Selerek Köyü, zaviyenin yanındaki değirmen, Çeltik köyü yaynında bağ, zaviyeye bitişik bağ, Debbağhane yanında Çakır yeri, Gödet köyünde tarla, Subaşu Değirmeninin yanında bağ yeri, Tayı buzhanesinin yanında arsa, Sultan Hamamı’ndan Tahıl Pazarı’na kadar olan harap dükkân yerleri.
 Görüldüğü gibi ecdadımız bu güzel eserleri yaptırmış ve gelecek nesillere ulaşmasını dilemiştir. Aktekke Camii’nin yapılışını ve geçirdiği evreleri bir nebze olsun aktarmaya çalıştık. Umarım faydalı olmuştur.                                                                                        
KAYNAKLAR:
1-    Konya Halkevi yayını, “Konya Dergisi”, Sayı:35, Sayfa 2056,2059
2-    Gaffar Totatay Salgır, 1944 “Karaman (Larende), Tarihi İncelemeler”, Konya
3-    Prof. Dr. Ernst Diez, M.Mesut Koman ve Dr. Oktay Aslanapa, 1950, “Karaman Devri Sanatı” İstanbul, sayfa 44, 45, 48, 49 
4-    İ. Hakkı Konyalı, 1967, “Abideleri ve Kitabeleri İle Karaman Tarihi”, sayfa 229-254,