Yaklaşık iki buçuk asır hüküm sürmüş ve Beyliğe (Devlete) başkentlik yapmış olan Karaman’da Karamanoğullarına ait ne bir saray ne de o döneme ait bir devlet dairesi bulunamaması şaşırtıcı olsa gerektir. Mutlaka vardır elbette. Ancak, hepsi yıkılmış, yok olmuştur da diyemeyiz. Süheyl Ünver, bunların bir kısmının cami, medrese ve mescide çevrilmiş olacağını yazmaktadır. Yerini dahi bilen yoktur. Bu durum çeşitli vesilelerde Karaman’a gelen Süheyl Ünver’in de dikkatini çekmiştir. Bir kısmını Süheyl Ünver’in Konya Defterleri adı ile 2006 ve 2013’te yayınlanmıştır. Ancak diğer defterleri de incelenmelidir. Aralarında İlisra (Yollarbaşı) Camiinde bulunan muhteşem çini ve Karaman’ın birkaç tarihi eserinin o tarihteki çizimleri de bulunmaktadır. Ancak gerçekten de Karamanoğullarının sarayı nerededir?
            Süheyl Ünver 1898- 1986 yıllarında yaşamış Türk kültür ve sanat tarihine çok çeşitli konularda tespitler yaptığı önemli notlar bırakmıştır. Ünver’in 1220’yi bulan defterlerinin arasında bu notlar yer almıştır. Tek kişilik bir kütüphane gibidir. Aynı zamanda bir seyahatname yazısıdır da. Bu defterler içerisinde Karaman’ı konu edinen 3 defteri ve Konya’yı konu edinen 10 defteri mevcuttur. İstanbul Süleymaniye Kütüphanesinde bulunan bu defterlerden Karaman’ın olduğu 1961 yılına ait 733 nolu defter, 739 nolu defterdir. 739 nolu defter Karaman iline ait resimleri içermektedir.
            Karaman’a geldiği zaman Karadağ Binbir Kilise’ye uğramış ve şöyle bir not düşmüştür: Orta Asya ve Orta Şark Türk ve Müslüman âleminden gelen gelenekten olan serir, sedir, taht birçok Selçuklu büyüklerinin evlerinde de vardır. Bunlar bulundukları odanın en şerefli mevkilerinde yüksekçe bir yerde durmaktadır. Bunların üzerlerine şilteler konur, bir halı veya kilimle örtülür, yastıklarla bezenir. Gelen hatırlı misafirler oturtulur. Bunlardan birisini Binbir Kilise’ye giderken Değle (Üçkuyu) köyünde müşahede ettim ve dört saat bizi orada ağırladılar.
            Evet, sorulması gereken soru şudur: Selçuklular ve selefleri yani beylikler cami ve medreselerden başka resmi memurların bulunduğu yerler yaptırmadılar mı? Bunlara ne oldu? Yakın zamanda Karaman Kalesi’nde yapılan kazılarda mini bir saray kalıntısına rastlandı. Ancak kalenin içinin boyutunu biliyoruz ki burada büyük bir sarayın olması olası değildir. Bu hacimli bir yerde hem saray, hem hamam ve müştemilatlarını sığdırmak imkânsızdır. Başka bir yerde büyük bir sarayın daha olması gerekmektedir.
            Bu konuda Ünver’in çalışma ve çıkarımları daha mantıklı ve doğrudur. “Karaman’da Hatuniye Medresesi Karaman Beyliği’nin adeta başbakanlık dairesi gibidir. Karaman Sarayı bunun karşı taraflarındadır. Biraz ilerisinde mescit ve hamam da saray personeline aittir. Bunların her ne kadar elimizde yazılı vesikaları yoksa da anane ve ona dayalı rivayetler böyle nakletmektedir.
            Karaman Beyi’nin çok süslü ve emek verilerek itina ile yapılmış sarayından bir eser kalmamıştır. Sarayın kâgir kısımları Selçuk sanatının devamı mahiyetindeki pek ince ve sanatkârane yapılmış motiflerle kaplı imiş. Kaleye konulan bu oymalı taşları ben tahrip olunan bu sarayın süslü süslü taşlarından ve bordürlerinden sayıyorum. Zira bunlara benzer bir başka esere rastlamadım.”
            Şimdi bu çıkarımlardan hareketle gerçekten de Karaman Kalesi’nin tamiri sırasında sarayın kalıntısı olan bu süslü taşları kullandıkları akla yatkın gelmektedir. Giriş kapıları hariç kale duvarında süslü ve işlemeli taş niye kullanılsın ki? Defalarca tahrip edilmiş ve en büyüğünü Rum Mehmet Paşa döneminde yaşamış Larende şehrindeki beylik sarayının da bu dönemde yıkılmış olduğu kanaati doğrudur. Kale duvarlarının içinde ve dışında dışa gelen kısımlarında yazılı ve süslü taşlara rastlanmaktadır.
            Osmanlı Kronikleri bile Rum Mehmet Paşa’nın yaptığı yıkım ve mezalimi teyit etmektedir. Aşıkpaşazade Tarihinde: “…Rum Mehmet yürüdü, Larende’ye vardı.  Mescitlerini ve medreselerini yakıp yıktı, atası evi gibi harap eyledi ve şehrin avradını ve oğlanını soydurdu, üryan ettirdi. Ol zalim Rum, hiç esirgemedi, ol Müslümanlara bunun gibi hakaretler ettirdi.” Tarihçiler Rum Mehmet’in İstanbul’un alınışının intikamını aldığını söylerler. Bu mezalim ve yıkım Fatih Sultan Mehmet’in de kulağına gitmiş olacak ki; İshak Paşayı gönderirken şu cümleleri kullanmıştır: “Rum devletsüz ol vilayette hayli bedbahtlıklar itmiş imdi sen var Karaman’ın müfsidlerin çıkargıl.” Rum Mehmet’e ne oldu dersiniz Karamanlı Mehmet Paşa’nın teşvikiyle 1470 yılında azledildi ve boğularak öldürüldü.
            Biz gelelim Ünver’in anlatımıyla sarayın yerine. “Şimdi gelelim Karaman’a: Burada devlet dairesi yok mu? İbrahim Bey İmareti de bir devlet dairesi, diğerleri gibi bir külliye. Kadı burada icrayı hükmeder. Medrese hüviyeti var. Misafir âlimler burada ağırlanır. Bittabi beş vakit açık. Acaba saray nerede? Bir yetkili zat, Karaman iç kalesi içinde olmalı, dedi. Buna ihtimal verilemez, zira devletin hazinesi ve zenginlerin serveti bir bankanın kasa dairesinde olduğu gibi burada saklanır. Mühim bir muhafaza teşkilatı vardır. Harp zamanları zenginlerin servetleriyle sığınakları burası. Halkın bir canından başka nesi var ki, buraya sığınsın.
            Sarayın etrafında Konya’da olduğu gibi mutlaka muhafaza duvarları olur. Bu cihetle kaleye sığınmaya lüzum yoktur. Karaman Kalesi’ni sarayın yeri sayamayız.
            Karaman’da bulunduğum sırada sarayın yeri hakkında iki kahveye gittim. Rast gele gözüme kestirdiğim birkaç yaşlının yanına oturdum. Kahvemizi içerken, acaba Karaman Beylerinin sarayı nerede imiş diye sordum. Bunu işiten ellilik biri yanımıza gelerek aynen şöyle dedi:
“Bir gün dedem, Karaman Sarayı, Hatuniye Medresesi’nin karşı taraflarına rastlarmış. Bu medresenin hizasında bir mescit varmış. Bey’in adamları orada namaz kılar ve yine oraya yakın hamamda yıkanırlarmış. Hatuniye Medresesi de halkın işlerine bakan Kadı’nın oturduğu devlet dairesi ve evrakının bulunduğu yermiş dedi. Ben de deden kimden duymuş dedim,  o da dedesinden dedi.”
Ünver Karaman Kalesi’nden, Hisar Camii’nden, Hatuniye Medresesi’nden, Alaeddin Türbesi’nden, mahalle ortasında bir çeşmeden, İbrahim Bey İmareti’nden, Yunus Emre Camii ve müştemilatından, leylek resminin olduğu çiniden bahsetmiş ve çizimlerini yapmıştır. 1966 yılında Gülbün Mesara tarafından çizilen Hatuniye Medresesi resminde medresenin güney tarafının (arkası)  mezarlık olduğu açıkça görülmektedir.
İlk olarak Hatuniye Medresesini ziyaret etmiştir. Buranın o tarihte harap ve yıkık durumda olduğunu, Nasrettin Hoca türbesi gibi her tarafının açık olduğunu, içindeki çinilerin kırılması pahasına söküldüğünü üzülerek anlatmıştır. Buradaki tezyini hususiyetlerini başka yerlerde görmediğini de eklemiştir. Özellikle medresenin giriş kapısını detaylı incelemiştir. Kapıda bulunan kuş resmini çizmiş ve Selçuklu kartalı ya da baykuş diye not düşmüş Çünkü Selçuklulardan kalma adettir ki, han, kervansaray, medrese gibi yapıların girişi önemli olduğu için muhteşem kapıları vardır. Buraları binaların en güzel ve gösterişli kısmıdır. Dahası yoldan geçen bir kadının giyimini resmetmiş. Şalvarlı ve başörtüsü arkaya sarkık olduğunu ve bu âdet için Selçukludan gelme olmalı diye fikir yürütmüştür. Kapıda bulunan altı köşeli yıldız ve kuş simgelerinin Karamanoğulları madeni paralarında da görülmesi çok önemlidir. Karamanoğullarının kuşu simge olarak kullandığı aşikardır. Oğuznameler’de de her boyun bir kuş sembolü vardır. Aslında bu kuşların iyi incelenmesi ile hangi boya mensup olduğu belki çıkarılabilir.
Çini ve madeni paradaki kuşlara bakıldığı zaman, bugün Karaman’ın Ongun kuşu olarak lanse edilen kuştan biraz farklı ve güzel olduğu görülür.
Bu yazımızda son olarak Ünver’in çizimin yaptığı, Mehmet Önder’in bulduğu, Y. Mimar Yılmaz Önge tarafından Konya Müzesi’ne gönderilen,  İlisra Camii mihrabı altında bulunmuş muhteşem çiniyle kapatalım istedik. “18,3 kuturunda, koyuca firuze renkli bir çini. Çok zaman, belki asırlarca toprak, moloz ve rutubet altında kalmış. Firuze üzerine sır üstü gümüşle bir leylek çizilmiş. Ressam çok kudretli, çizmeden doğrudan fırça ile yapılmış. İrticalen, sanat tarafı burada. Boydan boya 20,5cm, kalınlığı 2.2. Çok ince gümüş sır röfle yaptığından fark edilmiyor. Üzerinden zorlukla aldım ve buraya naklettim.” Belkide bu çini Karaman Oğulları sembolü olan kuştur, kim bilir? Yukarıda verilen Karaman Oğulları dönemi parasındaki kuşa ne kadar da benzemektedir.
Karaman tarihinin bilinmezliğinin çokluğu ve belirsizliği gibi eserlerinin de bilinmezliği bu gibi çalışmalarla açıklanmaya çalışılmış aslında. Elbette araştırılması, ortaya çıkarılması gereken pek çok husus vardır. Bir gün Karaman Beyliği Sarayı’nın da bulunmasını ümit etmekteyiz. Belki başka bir yazı da kalan bölümlere de değiniriz.
KAYNAKLAR:
1-Aşıkpaşazade Tarihi, Kemal Yavuz, İstanbul, 2003
2- Süheyl Ünver’in KONYA DEFTERLERİ, Gülbün Mesara, Mine Esiner Özen, Kubbealtı Yayınları, İstanbul, 2013
3-Cüneyt Ölçer, Karaman Oğulları Beyliği Madeni Paraları, sayfa 60, 112, İstanbul, 1982
RESİMLER: Süheyl Ünver’in Konya Defterlerinden alınmadır.
1.Resim, Hatuniye Medresesi kapısı. Süheyl Ünver 733 nolu defter.
2.Resim, Hatuniye Medresesi arka taraftan çizimi, 15.09.1966 tarihli, Gülbün Mesara Koleksiyonundandır.
3.Resim, İlisra Camiinde bulunan çini. 15.12.1963 tarihli Süheyl Ünver çizizmi, 36 nolu defter.
4. ve 5. Resimler, Cüneyt Ölçer’in kitabından alınmadır.
 
NOT: Kaynak gösterilerek, yazarın ismi verilerek kullanılmalıdır.