Bir Karadağ köylüsü olarak, Karadağ’ın benim nazarımda ayrı bir önemi var. Annem Karadağ’da bulunan bağlarımızdan süpürge otu toplarken insan kestikleri derede beni dünyaya getirmiş. Karadağ’ın derinliklerinde doğmamdandır bilinmez ama, içerimde inanılmaz bir sevgi ve ilgi var bu dağa karşı…

Dünya ve Âlemler, Allah(c.c.) tarafından altı günde, altı evrede şeklini aldıktan sonra, yaşanan olaylar Karadağ’ın Allah katında önemini vurgulamakta. Tevrat’ta ve İncil’de hatta Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’in şifrelerinde Karadağ’dan bahsedildiği belirtilmektedir.

Karadağ’ın önemini vurgulayacak olayları şöyle bir hatırlayacak olursak…Cennetten kovulan Hz. Ademin Sri Lanka’ya, Hz. Havva’nın Cidde’ye ve yılanın Karadağ’a indirilmesi ile başlayan Karadağ’ın kutsallığı; Hz. Ademin Kâbe’nin inşaatına başladığında develerine emrederek cennetten kovulan yılanın indirildiği Karadağ’dan da taş getirmelerini istemesiyle devam etmiştir.  Develer aldıkları emir üzerine Karadağ’a gelirler. Karadağ’dan taş yükleyen develer tam yola çıkacaklarında taşlar un ufak olur. Bu birkaç kez tekrarlanır. Her seferinde taşlar ufalanır. Bunun üzerine develer elleri boş olarak Mekke’ye dönerler. Hz. Adem Karadağ’ın Kâbe’nin inşasına taş vermemesini Allah’ın bir takdiri olarak görür. Fırtına Tanrısının da dağı olma özelliğini gösteren Karadağ bütün dinlerde ve zamanlarda özelliğini hep korudu. Buranın yerli halkı hiçbir zaman asimileye uğramadı, işgalci imparatorluklar bunu başaramadı. Nitekim Hz. İsa Peygamber, havarileri aziz Paulus ve Barnabas’a özellikle Karadağ bölgesine gitmelerini ve çalışmalar yapmalarını söylemiştir. Karadağ’a gelen havariler burada kısa sürede başarılar elde etmiştir. Tamamen dışa kapalı bir hayat yaşayan bölge halkı havarilere çabuk ısınmış ve benimsemişler, İncil’e inanarak Hristiyanlığa geçmişlerdir. Tabi Roma İmparatorluğu elindeki tanrıların gücünü kaybetmemek için bunun intikamını insanlara eziyet ederek ve kılıçtan geçirerek almıştır. İşte, insanların kılıçtan geçirildiği ve akan kanlarından, aziz paulus ve Barnabas’ın yazdığı incilinde olduğu “İnsan Kestikleri Dere” de anam beni dünyaya getirmiş. Roma İmparatorluğunun yıkılmasından sonra, Karadağ Hristiyanlığın önemli merkezlerinden olmuştur. Burada Karadağ’ın tamamını kaplayan çok geniş bir alana yaygın ve bin bir kilise lakabını almasını sağlayan kiliseler, baş piskoposluk sarayları, sarnıçlar, mabetler, eğitim yuvaları, askeri yapılar vs. yüzlerce yapı bulunmaktadır. Ayrıca, Araf Suresi 4. Ayetinde belirtildiği üzere hangi zamanda yaşadığı belli olmayan Karadağ’ın eteklerinde kurulmuş Karahasan (Karabasan/Kabaasan) ören yerinde, büyük bir hortumla Allah (c.c.) helakına uğramış sihir ve büyüyle uğraşan bir topluluk bulunmaktaydı. Bölge halkının büyüklerinin anlattığı Karadağ’ın derinliklerinde yaşayan ilkel bir kabilenin hala var olduğu ve bu kabilenin Karadağ’da bilinmeyen bir şeyi de koruduğu söylenmektedir.

Nitekim, İngiltere’nin önemli ailelerinden birinin çocuğu olan İngiliz Araştırmacı Gertrude Bell dünyanın üç kıtasında (Avrupa, Asya ve Afrika’da) 1800’ lü yılların sonunda sadece kendilerinin bildiği bir nesne/madde/cisimi aramış ve en sonunda Karadağ’a gelerek araştırmalarda bulunmuş, buradaki kiliseleri didik didik etmiş bir sonuca ulaşamamıştı. En sonunda aradığına ulaşmış ve “Ben dünyanın üç kıtasında boşu boşuna kiliselerde vakit kaybetmişim” diyerek aradığının kiliselerde olmadığını dile getirmiştir. Gertruda Bell aradığını Karadağ’da bulduğunu bu cümleleriyle teyit etmiş oluyor.  Gertruda Bell Karadağ’da yaygın bir şekilde bulunan kiliseleri gezerken tesadüfen aradığını bulmuş ama, onu alamamıştır. Karadağ bunu Gertrude Bell’e vermemiştir. Tıpkı Kâbe’ye taş vermediği gibi… Kimbilir, dedelerimizin gaz lambasında bizlere anlattığı, Karadağ’ın yerin derinliklerindeki yaşayan ilkel kabilenin koruduğu Gertrude Bell’in aradığı nesne/madde/cisimdir. Uzun yıllar aradığını bulamayan ve en sonunda Karadağ’da bulan Gertruda Bell, aradığını Karadağ’dan çıkaramayacağını nasıl anladı, bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Gertrude Bell acaba dünyanın üç kıtasında arayıp ta bulamadığı, Karadağ’da bulduğu ve alamadığı neydi. Sanırım bu sırda uzunca bir süre gizemini koruyacak gibi gözüküyor…

Karadağ’ın kutsallığının; Peygamber efendimizin na’şının defnedileceği dördüncü yer olarak Karadağ’ı göstermesi, hala bulunamayan sancak var olduğu sürece Türk Devletlerinin ilelebet yaşayacağına inanılan ve seçilmiş bir aile tarafından korunduğu söylenen Karamanoğulları Devletinin Sancağında Hz. Süleyman’ın Mührünün basılı olması, Peygamber Efendimizin soyundan gelen Seyyidi Yusuf’un 1000’li yılların başında bütün Anadolu’yu gezdikten sonra Allah tarafından gelen bir işaretle (hiç bir konaklama yerinde yanmayan çakmak taşının bölgemizde yanması) Kazımkarabekir İlçemizdeki Hacı Baba Dağının (Karadağ’a 10 km) eteklerine Karadağ’ı görür vaziyette yurt kurması, Mevlana hazretlerinin bölgemize yerleşmesi, Yunus Emre’nin dedesi Şeyh Aziz İsmail Hacının müritleriyle bölgemize yerleşmesi ve bölgemizde yaşamış 70 bin evliyanın hikmetinin başka bir açıklaması olamaz.

Dünyanın oluşumundan bu yana yaşanan olayları göz önüne alacak olursak, Karadağ’ın, Cenabı Allah katında Mescidi Aksa ve Mescidi haramdan sonra üçüncü derecede önemli bir yer olduğu ve sac ayağının üçüncüsü olduğu kanaatindeyim… Üniversitelerimiz bu konu üzerinde çalışmalar yaparlarsa bir sonuca ulaşacaklarını umuyorum.

Kamu Spotumuz; Haydin gelin hep birlikte Karaman’ın sembolü olabilecek, Karaman’ımıza Karadağ ve Hacı Baba Dağının taşlarıyla; Karadağ, yılan ve 70 bin ereni temsil eden (Karaman’ın bağrından çıkan 70 eren ve devlet adamlarından oluşan) büyük devasal bir anıt yapalım.