Birçoğumuz, tutkularımızı izlemekten ve istediğimiz işleri yapmaktan korkarız. Çünkü bu, risk almayı ve olumsuzluklara karşı dayanabilmeyi gerektirir. Ama tüm kalbinizle tutkunuzun izinden gitmek, aslında kendi başına bir başarıdır… En büyük yanlış ise; Hiç Denememektir…

Bu yazımda, biraz kendimden bahsetmek ve sizlerle tanışmak istiyorum… Bu yüzden, hakkımdaki bilgileri kısa bir biyografi ile sizlere sunmayı tercih ettim… Öncelikle, gazetemiz bünyesinde bana yer açan Sayın Önder Demirkollu Bey’e ve diğer tüm arkadaşlarımıza tek tek teşekkür ederim. Sizlere de, şimdiden beni zihinlerinizde misafir ettiğiniz – edeceğiniz için teşekkür ediyorum. İsmim Yasin ULU…1983 Yılında Aksaray ilinde doğdum. İlköğrenimimi Zafer İlköğretim Okulu`nda tamamladım. Daha sonra 1 yıl Niğde`de kalarak, Özel Sungur Bey Koleji`nde İngilizce hazırlık eğitimi aldım. Tekrar Aksaray`a gelerek, Aksaray Lisesi`nde eğitimime devam ettim. Lise son sınıfta girdiğim ÖSS sınavından, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi ve Arkeoloji Bölümü`nü (4 yıllık) kazansam da, babamın ölene kadar aklımdan çıkmayacak olan ve aklıma geldikçe gülümsediğim J ; ‘Kazma kürek sallamayla ne işin var! Hazır bir işyerimiz varken burada kal!’ sözleriyle hayallerime veda etmek zorunda kaldım... Bu süreçte en büyük darbeyi de farkında olmasalar da esasen ailemden yedim. Beni elbette bir evlat olarak seviyorlardı fakat beni anlamıyorlardı. İnsanlar okumak adına İstanbul’dan gelip 2 yıllık Meslek Yüksek Okullarına kayıt yaptırırken, ben 4 yıllık bir fakülteyi ‘Kazanmış Olmama Rağmen’ gidememiştim. Bunun adı da ‘Kazma Kürek Sallamak’ konmuştu. J Kimileri için Üniversiteye gidip okumak ve başka illerde özgürce ailesinden ayrı yaşamak - takılmak belki de bir ‘Kaçış’ olarak gözükse de gerçekte benim açımdan aslında durum hiç de öyle değildi… Toplumdan ve yakın arkadaşlarımdan araştırdığım – duyduğum kadarıyla, aşağı yukarı aynı sebeplerle kazandığı üniversiteye gidememiş insanların ortak noktası genelde; üniversite okumamış insanların, okuyacak olanları istemeden yanlış yönlendirmesiydi. Hatta bir arkadaşımın şu tespiti de çok enteresandı; ‘her hangi bir üniversitenin bırakın içinde ders görmeyi, kapısından bile girmemiş insanlar tarafından eleştirilmek, hiç de adil olmayan bir durum’demişti... Bu sözü de hatırladıkça gülüyorum. J Ben ise kendimi, 28 Şubat sürecini yaşıyor gibi hissediyordum. Aklıma, başörtüsü taktığı için 28 Şubat’ta okuluna alınmayan ve okuma hayatına ‘Son Verilen’ ablalarımız ve kardeşlerimiz geliyordu kimselere diyemesem de…28 Şubat, elbette benimle alakası olmayan bir süreçti fakat altında ufak tefek benzerliklerimiz de var gibiydi. Bu durumu detaylı manada kimseyle paylaşmadım. Sonuçta iş hayatındaydım ve bu konuları dillendirmek de sanki çalışma hayatına ihanet etmekle eş değer tutuluyordu. Yaşadığımız hayatta geçmiş kesinlikle unutulmalıydı. Öyle ya, çoğu insan zaten günü birlik düşünüp yaşıyordu günümüz toplumunda. İnsanlar, bir gölde boğulacakmışçasına çırpınıyordu sanki hayatta. Herkes kendi derdine düşmüştü. Bu yüzden hep içimde yaşadım. Televizyonda ve gazetelerde bazı şeyleri görüyor ve bunları benim de yapabileceğimi biliyordum fakat bunları artık resmi olarak örgün eğitim sisteminde yapabilmem imkânsız hale gelmişti. Çünkü artık evliydim de…

 

Tarih 2007 Yılına geldiğinde, ‘Hayallerimin’ peşinde koşarak tekrar ÖSS sınavına girdim. Bu kez tercihim, evli olmamdan dolayı Açık Öğretim Fakültesi oldu. Böylece, Sosyal Bilimler Bölümü’nde okumaya başladım. Bir yıl devam ettikten sonra, bu kez de kendimden kaynaklanan çeşitli sebeplerle vazgeçmek zorunda kaldım... Kaybetmek zor fakat ‘Vazgeçmek’ daha da zor oldu… Bu duyguları, yaşayanların daha iyi anlayabileceğini tahmin edebiliyor ve biliyorum… Sonraki yıllarda, kazandığım bölümü tekrar okumak gibi düşüncelerim olsa da, yaptığımız işin yoğun temposu dolayısıyla bunda başarılı olamadım. Artık yorulmuştum... Hayallerimi, direkleri kırılarak yıkılmış bir çadır gibi tekrar doğrultmaya bir türlü gücüm yetmiyordu... Yapılmış bir çadır ortada duruyor olmasına rağmen, kırılmış direklerini bir türlü sağlam zeminlere oturtup tek başıma düzeltemiyordum. Bunun, beşeri veya ilahi sebeplerini birçok kez düşünmeme rağmen bir türlü anlayamadım. Adını da koyamadım... Kendimi, ‘Yenilmiş Orduların Komutanları’ gibi hissetmeye başlamıştım…

 

Bundan böyle ‘Üniversite Hayallerim’ bir hayalden farksız bir hal almaya başlamıştı. Herkesin, illaki bir Üniversite okuması gerekmediğini de ‘Yaşayarak’ öğrenmiştim. Zaten öyle bir kural olsaydı, herkes ama herkes okuyabilirdi. Hele bir de Üniversite mezunlarının birçoğunun, okuduğu bölümlerin aksine kötü şartlarda çalışıp iş aradıklarını görüp duyduktan sonra, düşüncelerimde birazcık da olsa doğruluk payının olduğunu anladım. Kendi halime şükreder olmuştum...

 

Yıllar geçtikçe, her insanda olduğu kadar bende de bakış açıları farklılaşmaya başladı. Takip ettiğim kadarıyla insanların birçoğu; çeşitli diplomalarla, belki de hayat boyu işine yaramayacak sertifikalarla, topladığı materyallerle kendisine uygun işler aramak ve kendi düzenini oturtup evlenmekle ömrünün yarısını tüketmiş oluyordu. Toplumda, ‘Farklı’ diyebildiğim ve ‘Farklı’ olarak görebildiğim insanların birçoğunun birbirinden farksız olduklarını görmeye başlamıştım. Herkes, kendisini rüzgâra kaptırmışçasına nereden bir yel eserse oraya doğru yelkenlerini açıyor gibi geliyordu...

 

Edindiğim tecrübelerle, insanlar arasındaki farklılıkların mezuniyet derecelerine göre değerlendirilmemesi gerektiğini de öğrenmiştim… Fakat mezuniyetsiz de olmuyordu. İçimde hep bir şeyler kıvılcımlanıyor fakat nereye kıvılcım saçacağımı bilmez halde, etrafa enerji saçan patlamış bir elektrik trafosu gibi hissediyordum kendimi. Bu kaçak elektriği, doğru hatlara bağlayarak değerlendirmem ve o tarafa doğru yönelmem gerektiğini kafamı duvarlara vurarak da olsa anladım. Gözümde büyüttüğüm bazı insanların geldikleri noktalara baktığımda, bana o noktalar kolay ulaşılır gibi geliyor, ben ise o noktalara ulaşmak için hiçbir çaba sarf etmiyor gibiydim. Bir şeyler yapmalıydım. Tekrar Açık Öğretimden eğitimime devam etmeye karar verdim. Bu kez pişmanlıklar yaşamayacaktım… Kötü şarkılardan öcümü almak için yeterince dinlenmiştim. Gücümü topladığımı ve son kez ‘Ya İstiklal Ya Ölüm !’ demem gerektiğini hissettim. Aynı çakıllı yola tekrar girmiştim… Kendi açımdan, futbol tabiri ile 90+ ları oynamaya başlıyordum. Tren gitmişti fakat hala son vagonlara yetişebilme ihtimalim her an vardı. ‘Klasik Bir Kadere Teslim Olmak’ asla kabul edeceğim bir şey değildi. Çünkü teslim olursam kendime karşı ‘Yalan Bir Hayat’ yaşayacağımı hep kulağıma fısıldayan bir ses duyuyordum bazı zamanlarda. Bu kararlılıkla Açık Öğretime kayıt yaptırdım ve Sosyal Bilimler Bölümü’nü hanımımın da desteği ile, akşam işten çoğu zaman saat 22:00 de gelmeme rağmen, gece 02:00 lere – 03:00 lere kadar çalışarak 4.00 üzerinden 3.18 diploma ortalaması yapmış şekilde tam 2 Onur Belgesi ile ve Üniversitenin ‘Onur Öğrencileri’ arasına girerek bitirdim… Sonrasında, Açık Öğretim Fakültesi Karaman Büro Şefimiz Aynur Hanım ve Mehmet Bey’in tavsiyesi ile de Sosyoloji Bölümü’ne dikey geçiş yaptım. Sosyoloji Bölümü’nden de 2 Onur Belgesi alarak, toplamda 4 Onur Belgesi ve 2 diploma ile Lisans tamamladım. Şu an Psikoloji Bölümü’nden Yüksek Lisans yapmaya ve bu uğurda evimden 2 veya 2,5 yıl ayrı kalmaya razı olarak gitmeye hazırlanıyorum. Kısmetse hedefimizde Doktora da var… Buradan, bazı insanların hakkımda ; ‘Bir şey yaptığını - yapacağını sanan ahmağın birisi’ veya daha farklı türden! bir şeyler dediğini de duyar gibi oluyorum… Varsın desinler doğru da söylemiş sayılırlar. Haklısınız arkadaşlar çok da ahmaklık yapmışımdır. Fakat kim ne derse desin, bildiğiniz yollarda zor olsa da ilerlemeyi ve başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüklerini de takmamayı kendim dâhil herkese tavsiye ediyorum… İnsanoğlunun attığı her adımın, başkaları için küçük fakat kendisi için büyük olduğunu da unutmamak gerekir arkadaşlar. Kim ne derse desin. Zaten siz iyi bir şey de yapmış olsanız, bazı insanların çıkarlarına ters düşeceği için hep dışlanır ve sevilmezsiniz. Dünya iyi ve kötünün mücadele alanıdır. Fakat unutmayın ki, iyiler ne kadar ‘Yenilen’ gibi görünse de bu filmlerin sonunda kötüler hiç kazanmazlar, kazanmadılar da... Bunun örnekleri kendi tarihimizde de hayli fazladır. Kurtuluş Savaşı’nda bizi 7 düşman millete karşı başarıya götüren ‘İMAN GÜCÜ’ ise, o 7 milleti de başarısızlığa götüren sebep İMANSIZLIKLARI OLMUŞTUR… Dünya hayatı böyle olduğu gibi Ahiret Hayatı da böyle olacaktır eğer birazcık imanınız var ise tabi. Neyse… Fazla derinlere dalıp felsefe yapmayalım şu an J Ben şimdiden, sizlerle olacak ilk çalışmamın heyecanı içindeyim. Bu yazı, bir tanışma yazısı olduğu için esas konulara diğer çalışmamdan itibaren gireceğim. Yazabildiğim kadar yazmayı, gideceğim yerde de siz Karamanlı Arkadaşlarıma ulaşmayı istiyorum. Trafodan çıkan kaçak elektriği,  sizlere de ulaştırma gayreti içinde olacağım J…Bu duygularla sizlere şimdilik veda ediyor, haftaya tekrar buluşmak dileği ile ‘Allah’a Ismarladık’ diyorum. Kendinize çok iyi bakın… Şimdilik bu kadar.