Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Madem ki bu topraklarda o kadar deruni bir şekilde Gazze’yi hisseden vardır, bu topraklarla Gazze, şiir ve söz üzerinden ezeli ve ebedi kardeştir” dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Keçiören Neşet Ertaş Sanat ve Gösteri Merkezi’nde Yunus Emre Enstitüsü’nün düzenlediği ‘Yaşayan Gazze’ programına katıldı. Davutoğlu, edebiyat dünyasının önde gelen isimlerinden Cahit Koytak’ın Başbakan Ahmet Davutoğlu’na ithafen yazdığı ‘Gazze Risalesi’ şiir kitabının İngilizce ve Arapça tercümesinin tanıtımının yapıldığı programda konuşma gerçekleştirdi.

Cahit Koytak’ın kendisine ithafen yazdığı şiirin hikayesini ve Gazze’de ateşkesin sağlandığı için yapılan diplomatik temasları anlatan Davutoğlu, “Cahit Koytak çok aziz bir dosttur. Bütün şairler gibi gerçek anlamda dosttur. Ve bütün dostlar gibi konuştuğu zaman şiir okuyarak konuşan bir dosttur. Ben, bu şiirin hikayesini biraz arka planda anlatmak isterim. 26 Ocak 2009… Ondan bir müddet önce, Gazze’de yakın zamanda yaşanan katliamlara benzer bir katliam yaşanmıştı. Gazze’nin üzerinde acımasız bombalar, Gazze’de yaşayan çocukların, sivillerinin hayatını alt üst etmişti. Hepimiz tepki vermiştik. O zaman sayın Başbakanımız, iki taraftan da gelen taleplerle, yapılan temaslar sonrasında benim Mısır ve Suriye’ye gitmemi söylemişti. Yaklaşık 7 veya 8 gün, Şam ile Kahire arasında mekik dokuduk. Gerçek bir mekik diplomasisiydi. Bir an önce ateşkesin temin edilmesi için yoğun bir diplomasi yürüttük. Öyle ki, uçağımız Türkiye’den havalandığında akşama dönmeyi planlıyorduk, uçağımızın görevlileri dahi 1 günlük kıyafetle yola çıkmışlardı ve her gün soruyorlardı, ‘Ne zaman döneceğiz’ diye. Ben de kendilerine, ‘Gazze’de çocuk ölümleri durduğu zaman döneceğiz’ demiştim. O diplomasi esnasında, otelden çoğu zaman sabah namazından sonra Nil’e doğru baktığımda, tabi daha yazılmamış bir şiir ama Gazzeli Yusuflar’ın ama Gazzeli Yusuflara ismini vermiş olan Hz. Yusuf’u hayal ederek, her an gecikmemizin kaç çocuğun canına mal olacağını düşünerek dua ediyordum. Şam’a geldiğimizde, İsrail saldırılarından, muhtemel saldırılarından kaçınabilmek için, Emrullah bey de bizimle birlikteydi, birkaç araba değiştirerek gece karanlıklarında Hamas Lideri Halid Meşal ile değişik yerlerde buluşarak, acaba nasıl ateşkes sağlayabiliriz diye müzakere yürütüyorduk. Son gece, yatsı namazından sonra başlayan müzakereler sabaha kadar sürdü. Sabah ateşkes ilan edilmişti. En azından Gazze’deki Yusuflar’ın ölümleri durmuştu. O ateşkesi temin ettikten sonra Türkiye’ye döndüğümde 2 mesaj okudum. Birisi, sayın Cahit Koytak’tan Gazze Risalesi. O çabalarımıza hürmeten ve o çabalarımızı tam bir kadirşinaslıkla taktir ederek Gazze Risalesi’ni bendenize ithaf etmişti. Risale’yi okuduğumda, ‘Madem ki bu topraklarda o kadar deruni bir şekilde Gazze’yi hisseden vardır, bu topraklarla Gazze, şiir ve söz üzerinden ezeli ve ebedi kardeştir’ diye düşünmüştüm” dedi.

Şiir ve musikinin anlam ve önemine değinen Davutoğlu, “Bugün de söz ile ses buluştu. Şiir, sözün musikisidir. Musiki ise sesin ahenkli dansıdır. Şair, size öyle bir his verir ki, şiirini dinlediğinizde yada okuduğunuzda sanki havada uçuşan gizemli kelimeler o şairin nefes alışında doğrudan gönlüne, yüreğine, ciğerine iner ve sonra kelam olarak diline dökülür. Sanki doğanın içinde bir ruh, bir hava, bir an o hislerin şairle birlikte kelimelere dökülmesini sağlayacak ortak ruh haline dönüşür. Musiki de bu anlamda doğadaki her tür sesin, Rabbimin bir lütuf olarak kulaklarımıza ahenkli bir şekilde yansıttığı sesin bir ahenkli dans şeklinde ifade, tını şekline gelmiş halidir. Bugün ikisini birden dinledik. Bir taraftan, Cahit beyin, bu derin şairimizin sözlerini şiir şeklinde, gönlünden dökülen kelimelerle duyarken, diğer taraftan Tuluyhan Uğurlu beyin tınılarını ahenkli bir şekilde bu kederli Gazzeli Yusuf mesajının içerisinde hissettik. Her ikisine de teşekkür borçluyuz” ifadelerini kullandı.