CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, sağlık hizmeti sunumundaki kötüleşmenin TBMM tarafından ele alınarak sorunların saptanması ve çözüm önerilerinin geliştirilmesi için Meclis Araştırması açılmasını istedi.

Sağlık hizmetlerinin her geçen gün kötüleştiğini ve bu durumun sağlık istatistiklerine de yansıdığını belirten CHP’li Atıcı, sağlık hizmeti sunumundaki kötüleşmenin TBMM tarafından ele alınarak sorunların saptanması ve çözüm önerilerinin geliştirilmesi için Meclis araştırma önergesi verdi. Atıcı, TBMM Başkanlığına sunduğu araştırma önergesinde, Anayasa’ya göre devletin her bireyin sağlıklı doğması, sağlıklı büyümesi ve sağlıklı kalmasını sağlamakla yükümlü olduğunu kaydetti. Hükümetin, sosyal devlet anlayışından uzak politikalarla halkın sağlık hakkını karşılayamadığını öne süren Atıcı, “Ayrıca katkı ve katılım payları nedeniyle yoksul vatandaşın sağlık hizmetlerine erişim hakkı da engellenmiştir. Devletin bütçesinden ve halkın cebinden giderek artan harcamalara, tıbbi ve teknolojik gelişmelere rağmen sağlık hizmetlerinde halkın beklentilerinin karşılanmaması, bir yönetim zaafı olduğunu göstermektedir. Sağlık hizmetleri her geçen gün kötüleşmekte ve bu durum sağlık istatistiklerine de yansımaktadır. Sağlık hizmeti sunumundaki kötüleşmenin TBMM tarafından ele alınarak sorunların saptanması ve çözüm önerilerinin geliştirilmesi gerekli olmuştur. Bu amaçla Meclis Araştırması açılmasını teklif ediyoruz” dedi.

Önergenin gerekçesinde, sağlık hizmetlerinin doğrudan yaşam hakkı ile ilgili olması nedeniyle diğer kamu hizmetlerinden farklı olduğunu vurgulayan Atıcı, “Sağlık hizmeti ertelenemez ve devredilemez özelliklere sahiptir. Bu özellikler, sağlığı en önemli insan hakkı haline getirir. Bugünkü siyasi iktidar 12 yıl önce Sağlıkta Dönüşüm Programı adı altında ithal bir projeyi uygulamaya koymuştur. Sağlıkta yapılan dönüşüm yıllar içinde Anayasa’ya, insan haklarına, ahlak ve vicdana aykırı biçimde, sağlık hizmetlerini sadece para ile ulaşılabilir bir hizmet alanı haline getirmiştir” ifadelerini kullandı.

Atıcı, AK Parti hükumetinin uyguladığı Sağlıkta Dönüşüm Programı öncesinde hastalardan sadece ilaç katılım payı (emekliye yüzde 10, çalışana yüzde 20) alınırken, şimdi hastaların her kademede ödemesi gereken katkı paylarını ise şöyle sıraladı: “Randevu için ödenecek telefon ücreti. Devlet hastanesinde muayene katılım payı (5 TL). Aile sağlığı merkezinde yazılsa bile reçete ücreti (3 TL). Üç kalemden fazla ilaç gerekirse kutu başına 1 TL ek ücret. İlaç katılım payı (emekliye yüzde 10, çalışana yüzde 20). Eşdeğer ilaç fiyat farkı (yazılan ilaç ile aynı içerikteki en ucuz ilacın fiyat farkı). Özel hastane fark ücreti (son düzenleme ile yüzde 200’e kadar). Tetkik fark ücretleri. Erken muayene/ameliyat fark ücreti. Öncelikli tetkik ücreti. İstisnai sağlık hizmeti (ağrısız doğum, laparoskopik işlemler gibi). Otelcilik hizmetleri adı altında alınan farklar.”

“VATANDAŞIN CEBİNDEN ÖDEDİĞİ PARA ÜÇ MİSLİ ARTTI”

Katkı ve katılım miktarlarının yoksullar dışında orta direk diye tanımlanan kesimi de sarsmaya başladığını öne süren Atıcı, “Nitekim özel sigorta şirketleri, katkı katılım paylarına karşı vatandaşı korumak için ‘tamamlayıcı sigorta’ adı altında özel sigorta poliçeleri satmaya başlamıştır. Böylece SGK’nın karşıladığı sağlık hizmetlerinin eksik olduğu itiraf edilmiştir. TÜİK rakamlarına göre, vatandaşın cebinden harcadığı para üç misli artmıştır (kişi başına cepten harcama 2002’de 56 TL, 2012’de 157 TL). Vatandaşın cepten sağlık harcaması Amerikan Doları bazında da 2,3 kat artmıştır (2002’de cepten harcama 37 Dolar, 2012’de 87 Dolar)” dedi.

Bütçeden sağlık hizmetlerine ayrılan miktarın giderek arttığına, ancak gayri safi yurt içi hasıladan ayrılan payın değişmediğine dikkat çeken Atıcı, 2013’te sağlık harcamalarının TÜİK rakamlarına göre 84 milyar 390 milyon TL olduğunu, SGK’nın bunun yaklaşık 54 milyar TL’sini tedavi edici sağlık gideri olarak harcadığını bildirdi. Atıcı, gerekçesinde şu ifadelere yer verdi:

“Bu kadar yüksek rakamlara rağmen Sağlık Bakanlığı sağlık hizmetlerinin sürdürülebilirliği için yatırım yapamadığını itiraf etmiştir. Halkın gelecekteki sağlık hakkı, Kamu-Özel İşbirliği modeliyle hastane yapmak ve işletmek üzere uluslararası sermayeli inşaat şirketlerine hazine garantisi ile satılmıştır. Kötü yönetim sağlık hizmetlerini paralı hale getirilirken ayrıca, 12 yılda bitmeyen yasa-yönetmelik değişiklikleri ve ideolojik kadrolaşma çabaları, yönetimsel kargaşa yaratmıştır. Hükümetin politik dili ve yaratılan hayali beklentilerin karşılanamaması sonrasında sağlık çalışanlarına karşı şiddet önemli ölçüde artmıştır. Sağlık hizmetlerinde, toplum sağlığı hedeflendiğinde yöntem, evrensel altın standart, koruyucu sağlık hizmetleridir. Hükümet bugüne kadar uyguladığı politikalarla tedavi edici hizmetlerini pazarlayanların esiri olduğunu göstermiştir. Bunun sonucu olarak kaybolmaya yüz tutan hastalıklar yeniden hortlamış, kronik hastalıklar artmış, kanser vakaları artmış, anne-bebek ölümleri 1945 yılından sonra ilk kez 2013 yılında artmıştır. Sonuçta, Sağlıkta Dönüşüm Programı, özel hastaneye gidebilen ve fark ödeyebilen toplum kesimi için beklentileri karşılamış izlenimi vermektedir. Ancak, bu program mutlu azınlık ile mutsuz çoğunluğun arasındaki uçurumu da derinleştirmiştir. Bu derinlik arttıkça, sağlık hizmetleri sunumu, giderek artan bir başka toplumsal çatışma alanı haline gelmektedir.”