Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, siyasi hayatı boyunca kendisi ve yol arkadaşlarının ulusal ve uluslararası çok sayıda saldırıya ve operasyona maruz kaldığını, 200 yıldır sorulamayan soruları sordukları için içeride ve dışarıda hedef yapıldıklarını söyledi.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın düzenlediği 5. Din Şurası’na katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 200 yıldır sorulmayan soruları sormaya başladıkları için siyasi hayatı boyunca kendisi ve yol arkadaşlarının ulusal ya da uluslararası çok sayıda saldırıya, hakarete ve operasyona maruz kaldıklarını belirtti. “Vatanına ihanet şebekesi kuran din adamı maskesi altındaki şarlatanlar, ulusal ya da uluslararası teşviklere mazhar olabilmiştir. Dini özünden, ruhundan kopartmaya çalışanlar, dini sinsice çarpıtmaya çalışanlar, dini bu noktada özel menfaatlere dönüştürmeye çalışanlar ekranlar yoluyla bu ülkede imkanlarına imkan katmışlardır” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bütün bunların karşısında samimi şekilde Allah’tan korkarak, ilim erbabı olmanın sorumluluğunu idrak ederek konuşanların, yazanların en ağır zulümlere, baskılara maruz bırakıldıklarını belirtti. Erdoğan, “Siyasi hayatımız boyunca şahsen ben de, yol arkadaşlarım da ulusal ya da uluslararası çok sayıda saldırıya, hakarete, operasyona maruz kaldık. Bugün hala ulusal ya da uluslararası ölçekte bu operasyonlar devam ediyor. Neden biliyor musunuz, çünkü biz bu millete özgüven aşılamanın mücadelesini verdik ve veriyoruz. Biz bu millete cesaret aşılamanın mücadelesini verdik ve veriyoruz. Sadece milletimize değil, komşularımıza, bölgemize, tüm insanlığa özgüven aşılamanın, cesaret aşılamanın, bazı soruları sorma yönünde teşvik etmenin mücadelesini veriyoruz. Eğer hedef yapılıyorsak boşuna yapılmıyoruz. 200 yıldır sorulmayan, sorulamayan soruları sorduğumuz için içeride ve dışarıda hedef yapılıyoruz. Dikkatinizi çekiyorum, sadece ‘dindar nesil’ dediğim için, başörtüsü yasağını kaldırdığımız, eğitimde 4+4+4 modelini getirdiğimiz, Kur’an dersini seçmeli ders yaptığımız için çok ağır eleştirilere, hakaretlere, hatta saldırılara maruz kaldık. ‘Zorunlu din dersini tartışıyorsunuz da zorunlu fizik dersini neden tartışmıyorsunuz’ dediğim için içeride ve dışarıda saldırıya maruz kaldım. ‘1. Dünya Savaşı’nı konuşalım’ dediğim için aynı şekilde saldırıya maruz kaldık. ‘Amerika Kıtası’na Müslümanlar daha önce oraya ulaşmıştır’ dediğimiz için saldırıya maruz kaldık. Ardı ardına buna yönelik kitaplar piyasada var, şimdi bunların hepsi ortaya çıkmaya başladı. Kadınlar için ‘eşit’ kavramının çeviri bir kavram olduğunu, asıl kavramın ‘eşdeğer’ olması gerektiğini söylediğimiz için saldırıya maruz kaldık. Önce Türkiye’de, ardından tüm mazlum ve mağdur milletler nezdinde yoksulun, mazlumun, mağdurun, haksızlığa uğramışın, garibin ve gurebanın, dindarın hakkını savunduğumuz için, milletin iradesini, sandığı savunduğumuz için, milletin hür iradesi ile vazife üstlendiğimiz için bizden rahatsız oluyor ve bizi hedef yapıyorlar” diye konuştu.

“İLİM SİYASETİN EMRİNDE OLMAZ, SİYASET İLMİN HİZMETKARI OLUR”

Müslüman Alimler Birliği Başkanı Yusuf El Kardavi için Interpol tarafından kırmızı bülten çıkartılmasını da eleştiren Erdoğan, “Darbe ile iş başına gelmiş bir zat çıkıyor, Interpol’e talimat veriyor. Interpol’e verdiği talimatla Müslüman Alimler Birliği Başkanı Yusuf El Kardavi kırmızı bülten ile aranmak üzere adım atılıyor. Bu nasıl bir iştir. İlim siyasetin emrinde olmaz, siyaset ilmin hizmetkarı olur. İşler tersine dönmüş vaziyette. Bütün bu gelişmeler dünyanın iyiye değil kötüye gittiğinin alametidir. Bunu süratle yeniden ele alıp, hele hele Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun, beşincisi yapılan bu Din Şurası ile alınan tüm kararların takipçisi olması ve bunu İslam dünyası ile paylaşması Türkiye’nin yapacağı en önemli görevlerden birisi olacaktır” şeklinde konuştu.

“200 YILDIR BİZE DAYATILAN EZBERLERİ BOZUYORUZ”

İslam dünyasında söylem birliği ve beklenen dayanışmanın olmadığını, Türkiye’nin bunu başarması gerektiğinin altını çizen Erdoğan, “Türkiye burada öncü bir rol oynayabilir. Din Şuramızın değerli üyelerine inanıyorum, güveniyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı’na inanıyor ve güveniyorum. Bunu bizim başarmamız lazım. Dünya ekonomi sistemine bakınız, bazı sağlam eleştiriler getirdiğimiz için bizden rahatsız olanlar var. Niye biliyor musunuz? Petrolü, elması, altınları çalıyorsunuz, kendi şaşalı medeniyetlerinizi sömürü üzerine inşa ediyorsunuz diye yüksek sesle haykırdığımız için bizden rahatsız oluyor ve hedef yapıyorlar. Afrika’da bir açıklama oldu rahatsız oldular, bütün bu petrol, elmas, bu konulara değindiğim için. Yine İslam ülkelerine hitaben dünyada sondan 50 ülke içinde 27 tanesinin İslam ülkesi olduğunu söylediğimizden dolayı rahatsız olanlar var. İslam dünyasının içinde petrol ülkeleri sadece zekatını vermiş olsa bu ülkelere, bu ülkeler dünyadaki zengin ülkeler arasındaki yerini alır. Fakat böyle bir dert yok. İçerideki taşeronlar bu saldırılara tabi neden oluyorlar, eminim ki bilmiyorlar. Dışarıdan uluslararası medyadan bizim bu sözlerimizi eleştiri konusu yapanlar neyi sorguladığımızı biliyorlar, artık nasıl doğru soruları sorduğumuzu görüyorlar ve bize itiraz ediyorlar. Biz 200 yıl sonra artık sorulmayanları soruyoruz, konuşulmayanları 200 yıldır konuşuyoruz. 200 yıldır bize dayatılan ezberleri bozuyoruz. Onlar susmamızı istiyorlar, biz ısrarla Filistin diyoruz, Mısır’da demokrasi diyoruz, Suriye’den adalet istiyoruz. BM’nin yapısını eleştiriyoruz. Diyoruz ki, tüm dünya bir ülkenin dudakları arasına mahkum edilmemeli, çünkü dünya 5’den büyük diyoruz. Bu işlerine gelmez tabi. Kaptıkları bu saltanatı asla bırakmazlar. Ellerindeki her türlü araçla üzerimize gelmeye devam edecekler. 5 ülke, Avrupa, Asya, Amerika Kıtası’nın temsilcileri ve İslam adına orada temsil edilen bir tane ülke yok. 1.5 milyarlık İslam dünyasını temsil eden bir tane ülke yok. Nerede adalet, eşitlik? Bunu kendileri ile de konuştuğumuzda cevap bile veremiyorlar. Onlar 1. Dünya Savaşı’nın şartlarıydı, artık çok geride kaldı, bunun da güncellenmesi lazım. İşlerine gelmiyor. Kaptıkları saltanatı bırakmak mümkün değil. Gerek uluslararası medya, gerekse içerideki taşeronları ile üzerimize gelecekler. Devşirdikleri, kendi topraklarına yabancı hale getirdikleri yazarlarla, sanatçılarla, ellerindeki tüm araçlarla üzerimize gelecekler. Besleyip büyüttükleri Müslüman görünümlü misyonerleriyle, ihanet şebekeleriyle üzerimize gelecekler. Sadece Lawrencelerle değil, Abdullah İbn-i Sebelerle, Hasan Sabbahlarla, Müseylemetül Kezzaplarla üzerimize gelecekler bunu biliyorum. İktisatta Karunlarla, siyasette Firavunlarla, ilimde Belamlarla oyunlar kuracaklar. Allah’ın izniyle korkmayacağız, geri adım atmayacağız. Dinin sahibine de, ‘maliki yevmüddin’ olan Allah’ımıza da inşallah mahcup olmayacağız” ifadelerini kullandı.

“KENDİLERİ YAPTILAR, KENDİLERİ TAPTILAR”

Kilise ile devlet ilişkisini taklit ederek din sanki devlete tehdit gibi bir zihniyetin dayatıldığını kaydeden Erdoğan, “Yaptığımız bir yanlışın yerine başka bir yanlışı, bir baskının yerine başka bir baskıyı, bir zulmün yerine başka bir zulmü ikame etmek değildir. Biz normalleşme istiyor, normalleşmenin mücadelesini veriyoruz. Bu mücadele hak mücadelesidir, hukuk, adalet, hakikat mücadelesidir. Bu mücadele 200 yıldır esirgenen her alandaki hakların teslimi, yani normalleşme mücadelesidir. Kilise ile devlet ilişkisini taklit ederek bize sanki din sanki devlete tehdit gibi bir zihniyeti dayattılar. Biz ise bugün sanal bir tehditten yola çıkıp devletin din üzerinde on yıllardır kurduğu baskının artık sona ermesi gerektiğini savunuyoruz. İslam dinine ve onun kamusal alandaki görünümüne karşı büyük husumet besleyenler yarın yazacaklar, saldırıya geçecekler bunu biliyorum. Söylemek durumundayız, kendi elleri ile kendi dinlerini icat etmiş olduklarının farkında değiller. Bunlar bilinçli ya da bilinçsiz, yurttaşlık dini benzeri dinler inşa ederek, İslam’ın karşısına kendi yapay dinlerini koymanın çabası içinde olduklarını bilmiyorlar veya bilmek istemiyorlar. ‘Din ve devlet işleri ayrı olsun’ diyerek dine yönelik her saldırıyı meşru görenler, kendi yapay dinlerini devlete egemen kılmanın mücadelesi verdiklerinin bilincinde değiller. Bu ülkede çıktılar ne dediler, sipariş şairleri çıktı bunların, ‘Kabe Arap’ın olsun Çankaya yeter’ dediler. Bu zihniyet bir dinin yerine, hak dinin yerine yapay bir din kurma, helvadan put yapma zihniyeti değil de nedir soruyorum size? Kendileri yaptılar, kendileri taptılar. Bunu hala ikame etmek isteyenler var. Bunun için normalleşme diyoruz, özgüven, cesaret diyoruz. Bunun için ülkemizde 100 bini aşkın sadece din adamımız var. 200 yıldır yaşadığımız kötü tecrübelerden yola çıkarak demokrasi, özgürlük diyoruz. Devlet eliyle her türlü ret, inkar ve asimilasyonu bizde reddediyoruz. Mücadelemiz asla sadece Sünni dindarlar için, hatta sadece Müslüman dindarlar için de değildir. Alevi, Sünni fark etmez, Müslüman, Hristiyan, Musevi fark etmez. Biz bütün derdimizi tüm insanlık için veriyoruz. İslam’ın zaten özelliği bu değil mi. İnsan kutsaldır, can kutsaldır, biz insan ve can için mücadele vermeyi sürdüreceğiz” dedi.