Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türkiye’de anamuhalefet koltuğunun boş olduğunu söyledi.

Davutoğlu, anamuhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu’nun ’Türkiye’de koltuklar boş’ diye bir iddiada bulunduğunu belirterek, "Herkes biliyor, Türkiye’de hangi koltuğu kimin doldurduğunu. Türkiye’de anamuhalefet partisi koltuğu boş. Biz anamuhalefet partisi arıyoruz, anamuhalefet partisi. Yok" dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, AK Parti Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, "Size 3 yıldönümünü hatırlatmak ve partimizin siyaset felsefeesi üzerinde bir grişi yapmak istiyorum. Birincisi, dün Van depreminin 3. yıldönümüydü. Aslında deprem Van’da değil bütün Türkiye’de ve bütün vatandaşlarımızın kalbinde oldu. Öylesine bir milli beraberlik destanı yazdık ki herkes vana aktı, herkes Van’a döndü. Güneş doğudan doğar ilhamı gibi milli birliğimizin de doğduğu güneş olarak Van’a doğru aktı Türkiye. Edirne’den, Muğla’dan, İzmir’den, Kayseri’den. Depremin gecesi hem dualarla hem de acaba yarın ne yaparım düşüncesiyle bütün millet Van’a yöneldi. Daha önce yaşanan depremlerde aciz kalan devlet, bütün birimleriyle Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı liderliğinde tek bir vücut gibi çalışarak Van’a döndü. Van’a dönmek Van’ı inşa etmek içindi. Bir depremden bir büyük rahmet rüzgarı doğdu. Öylesine bir başarı hikayesiydi ki bu, bir taraftan ruhumuzu imar ettik Van’da bir taraftan şehrimizi yeniden imar ettik. 300 günde dünyada çok az devletin yapabileceği şekilde 17 bin 849 konut inşa ettik ve bir yıl geçmeden Van’da yepyeni bir şehirde yepyeni bir hayata doğdular. İşte partimizin imar ve inşa felsefesi budur. Hem şehirleri yıkıldığı yerden inşa ederiz hem ruhları birbirine yakınlaştırarak bir milli birliği ihya ederiz. Ruhları kardeş kılarız. İşte AK Parti’nin felsefesi bu. Bunu yaparken birileri geçen ay içinde sizinle son buluşmamızda ve Kurban Bayramı kutlamalarında mutluluk içinde herkes evine, yurduna döndüğü günlerde bir başkaları da Van’ı ve Van’ın komşusu olan bütün o güzel vilayetleri yıkmak, talan etmek için planlar yaptılar. İşte iki farklı siyasi akım. Bir siyaset felsefesi diyor ki ’Bir şehir yıkıldığında ister doğal afetle ister başka şekilde bizim görevimiz o şehri inşa etmektir. o şehrin insanlarıyla diğer şehrin insanlarını kardeş kılacak hamleler yapmaktır’. Diğeri ise şunu diyor, ’Depremin yıkamadığı yerler varsa gelir biz yıkarız’ diyor. Aramızdaki siyaset felsefesi anlayışı bu. HDP bunu diyor, CHP bu yıkıma destek oluyor. işte iki siyaset felsefesi. Türkiye’de çok siyasi parti oldu ama iki siyasi akım vardır inşa edenler ve tahrip edenler. Yapanlar ve yıkanlar. Biz ihya edenlerin, inşa edenlerin, yapanların yanında olduk, bundan sonra da öyle olacağız. Yıkanların, tahrip edenlerin, sadece şehirleri değil kardeşi kardeşe düşman ederek milli birliği tahrip edenlerin karşısında olduk, karşısında kale gibi durduk, kale gibi durmaya devam edeceğiz" dedi.

Dün Doğu ve güneydoğu il başkanları ile yapılan toplantıyı hatırlatan Davutoğlu, "O yiğit, mert insanlarla. Sizlerin aranızda oturan şuanda demokrasi kahramanlarıyla. O yıkımlar sonrasında belediye başkanlarımızla biraraya geldik, Yıkımların hemen akabininde onlara şu sözü vermiştik aynen Van depreminden sonra verdiğimiz söz gibi yıkılan her yerde yepyeni bir şehir kuracağız gibi. Biz de söz verdik ’Yangın yerinde gül yetiştireceğiz’ diye. O günden bugüne 41 milyon TL’lik yardım yerlerine ulaştı. Hepsini tek tek ekisinden daha güzel inşa edeceğiz. Taki Vanlılara, Diyarbakırlılar, Şırnaklılar, Bingöllüler, Karslılar görsünler ki yıkılan yerde gül yetiştiren bir iktidar ve siyaset felsefesi var ama bunun yanında yeni bir kanuni düzenlemeyle tespit ettiğimiz her vandaldan yıktıkları yerin tazminatını alacağız. İşte Van depreminin yıl dönümünde her birimiz bu iki siyaset felsefesinin farkını halkımıza anlatmak durumundayız. Yeni Türkiye inşa edenlerin Türkiye’si olacak" ifadelerini kullandı.

İkinci önemli yıl dönümünün yarınki Hicri Yılbaşı olduğunu anlatan Davutoğlu, "Yeni Hicri Yılbaşı bütün milletimize ve İslam dünyasına hayırlı ve mübarek olsun. Acılarla giriyoruz ama tam da bizim siyaset felsefemiz ve takip ettiğimiz dış siyaseti anlamak için hicreti anlamak lazım. Hicret bir insanlık sınavıydı. Bir grup garip, başlarında bir ulu peygamber yurtlarından yerlerinden sürüldüler. Yerine herşeylerini bıraktılar. Bir tek imanlarını yüreğinde taşıyarak bir bilinmeze Medine’ye doğru yürüdüler. Onurları, özgürlükleri için ve sonradan gelecek nesillere bir vahiy emaneti bırakmak için yürüdüler. Selam olsun onlara ki bize o özgürlük ve onur davasını tebliğ ettiler ve bir grup insan ilahilerle büyük bir rahmet ve merhamet duasıyla yollarda gözleri onları beklediler. Hicret edenler gidenlerin ulaşacakları yerdeki kardeşlerinden emindiler. Onları karşılayan ensar yapacakları vazifenin bilincindeydiler ve tarihin gördüğü en kutsal buluşma gerçekleşti. Mekke ile Medine’nin bulaşması, iki şehrin buluşması değil hicretle muhacirlerle Ensarın buluşması iki grup insanın buluşması değil, insanlık vicdanının buluşmasıydı. Hepimize örnek olan insanlık vicdanın, onun için yılbaşı Hicri Yılbaşı olarak kabul edildi ve ulu peygamber bir eve misafir oldu. Ebu Eyüp El Ensari’nin evine ki o İstanbul’un manevi fatihi ve bütün diyarların ruhi mimarıdır. Şimdi biz, bu topraklarda yaşayanlar bütün İstanbullular ama bütün İstanbul’u kendisine tarihi bir yön olarak gören bütün vatandaşlarımız için bizim felsefemiz Ebu Eyüp El Ensari’nin felsefesine dönüktür. Eğer bir garip bize doğru yürür, eğer eşi öldürülmüş mazlum kadın bize doğru yürürse, bütün dünya karşımızda dursa, herkes bize düşman kesilse Allah ve millet şahit olsun biz o kapıyı kapatmayız. Aynen Ensar’ın muhacire kapıyı kapatmadığı gibi. Ama onlar bunu anlayamazlar. Yine iki insanlık felsefesi var, hicreti anlayanlar, Ensar’ı bilenler, muhaciri bilenler yani sizler yani bizler, bizim siyasetimiz farklı olur. Bizim siyasetimizde Ahi Evran’dan gelen evini, kapını ve yüreğini herkese açık tut felsefesiyle ilgilidir ve açık tuttuk. 1,5 milyon Suriyeli kardeşimizi bağrımıza bastık. Hiçbirşey beklemeden bunu bir emanet sayarak açık tuttuk. Yetimlerin gittik başlarını okşadık. Gazianteplileri, Kahramanmaraşlıları, bağrında bu kardeşlerimizin kamplarını barındıran bütün insanları Ebu Eyül El Ensari adına selamlıyorum. Allah sizden razı olsun" diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu, "Diğerleri şöyle diyenler, hani birisi. Bu bilince sahip olmayan, anamuhalefet partisi lideri geçen hafta ne dedi, ’1,5 milyon Suriyeli’ye kapımızı açmak Türkiye’ye ihanettir’ dedi. Ensar bilincine sahip olanlara soruyorum, bu kardeşlerimize soruyorum, bu kardeşlerimize kapımızı açmak Ensar’ın emanetine sahip çıkmak mı Türkiye’ye ihanet etmek mi? Kapımızı kapatmış olsaydık Ey Kılıçdaroğlu, Ebu Eyül El Ensari’nin huzuruna varamazdık, insanlığa ihanet etmiş olurduk. Onlar anlamazlar, onlar bilmezler çünkü kağıthaneye gidip kağıt tepeleyen Kılıçdaroğlu Eyüp semtini bilmez. Eyüp semtine sinmiş olan yetimlere mazlumlara sahip çıkma bilincini bilmez. Anlamaz, kalbi de merhameti de mühürlenmiştir ama biz biliriz. Yine bu sefer bir başka parti HDP, biz Esad’ın zulmünden kaçan Araplara, Türkmenlere, Kürtlere, IŞİD’in zülmünden kaçan Araplara, Kürtlere, Türkmenlere hiçbir ayrım yapmadan kapılarımızı açarken 3 yıldır bizi eleştiren HDP’liler. Hani hep barış ve demokrasiden bahseden ama bunlardan nasibi olmamış olanlar da şunu diyorlar, kapımızı açalım ama sadece bizimkilere açalım, diğerlere kapatalım. 3 yıldır ölüyor insanlar. Size tabi olmayan Türkmenler, Araplar ölüyordu. Neredeydiniz? Onlar şunu diyorlar, ’Eğer bize tabi olanlar gelecekse sakın ha bunu Kürtler olarak anlamasın kimse çünkü bize gelen ilk Kürt mülteci grubu Suriye’den geçen sene PYD’den zulmünden kaçarak geldi. onların da dediği şu, benim partimden benim ideoljimdense yardım edelim kapıları açalım. Yok ama benim ideolojim, örgütümden değilse ne olursa olsun. İşte aramızdaki fark bu, hicreti bilenlerle bilmeyenler arasındaki fark bu. Bunu anlatacağız Türkiye’nin ve dünyanın her yerinde ve bazıları şunu tartışma konusu yaptılar, ’Niye 4,5 milyar lira bunlara harcadık’. Onlara da şunu demek isterim. Muhacir Medine’ye yürüdüğünde Medine Yesrip küçük bir şehirdi ama sonra bütün İslam şehirlerine adına veren bir şehir oldu. Hala milyonlarca insan Medine’nin kokusunu almak için oraya yürüyor.Eğer Yesrib milyonlarca insana kapısını açmasaydı Medine olamazdı. Milyonlarca insan oraya yürüyüyemezdi. Küçük hesaplar yapsalardı, benim odam sadece bana yeter deselerdi Yesrib sadece Yesrib kalırdı. Medine olduysa merhameti sebebiyle, merhametin getirdiği bereketle oldu. Türkiye bölgesel güç olmaktan küresel bir güç olmaya yürüyecekse bu merhamet ve vicdanla yürüyecek. O merhamet ve vicdan olmadan ekonomik güç olursa o ekonomik güç Karunlaşır ama biz aşımızı paylaşırsak Rabbimiz de sofrayı bereketlendirir. Biz, hep merhametin yolcuları olacağız. Hicri Yılbaşında bir kez daha diyoruz ki hür bir sesle diyoruz ki Hicret nasıl bir ahlak gerektiriyorsa ne gerekiyorsa ne pahasına olursa bu ahlakı, Medine’nin ruhunu ebediyete kadar koruyacağız" şeklinde konuştu.

"Üçüncü yıldönümü, 10 Muharrem geliyor. Kerbela" diyen Davutoğlu, "Yine insanlık onuru için bu kez Medine’den Kerbela’ya doğru yürüyen bir ulu yiğit, önder Hz. Hüseyin. O gün birileri Hz. Hüseyin’e baksaydı şunu derdi, hakka adalete değil de güçlü olana bakalım diyenler Hz. Hüseyin’e herhalde şöyle bakardı. Ya ne kadar realist olmayan bir iş yapıyor. Küçük bir insan topluluğuyla büyük bir orduya karşı yürüyor. Hiç mi hesap etmiyor. Şimdi birileri bize diyor ya hak ve adalet söz konusu olduğunda susun güçlülerin yanıda olun diyenler var ya onlar Hz. Hüseyin’in dahi aklını ölçmeye kalkarlardı. Ama Hz. Hüseyin vicdanı, merhameti onuruyla yürüdü. Aynen bizim şimdi dünyanın her yerinde mazlumlara sahip çıkmamız gibi. Hz. Hüseyin hesap yapmadan zalime karşı yürüdü. Sonunda şahadet olduğunu bildiği. insanlığa verilecek mesaj adına yürüdü. Biz, Hz. Hüseyin yolcusu olmaya devam edeceğiz. Zalime zalim, mazluma mazlum demeye devam edeceğiz. Orada da iki tavır var, bir bizim tavrımız Hüseyni tavır, biri de diğerlerinin tavrı ’hesapçı tavır’. Zalimle mazlum söz konusu olduğunda zalimin zülmüne, mazlumun çektiği ıstaraba bakmadan acaba zalim bizim yanımızda mı, bizden biri mi diye bakıp ona göre zalime zalim diyenler ya da demeyenler" ifadelerine yer verdi.

"TÜRKİYE’DE ANAMUHALEFET PARTİSİ KOLTUĞU BOŞ"

CHP’nin, üç buçuk yıldır Esad’ın yanında yer aldığını anlatan Davutoğlu, "O Esad ki aynen Kerbela’da olduğu gibi insanları aç ve susuz bırakarak insanları hapishanelerde bir deri bir kemik ölüme terk ettiler. 50 bin fotoğraf. Bizzat o fotoğrafları çeken fotoğrafçı kaçtı. Dünya basınında yer aldı. Gördünüz bir deri bir kemik kalmış, aç ve susuz öldürülmüşler aynı Kerbela gibi. Ama CHP, HDP sessiz kaldı o resimlere. Hatta bugün Suriye karşı harekete geçmek için dünyayı çağıranlar o resimler karşısında sessiz kaldı. Televizyonlara neredeyse talimat verdiler, bunları göstermeyin çünkü dünya kamuoyu bize neden harekete geçmediniz diye seslenir diye. O resimlerin ilk gösterildiği Dışişleri Bakanlığı toplantısında ben vardım. 11-12 Dışişleri Bakanına o resimler gösterildi. Herkes bunlar kabul edilemez dedi ama Başkentlerine gittiklerinde sustular. Biz hariç. O zalim Esad aynen Kerbela’da olduğu gibi insanların üzerlerine kimyasal silahlarla saldırıp binlerce insanı gazla öldürdü. 300 bin kişi öldü. Ki o Esad halkına zulm etmediği dönemlerde iyi ilişkileri olan biriydi. Şimdi soruyorlar eskiden görüşüyordunuz sonra nasıl düşman oldunuz çünkü bilmiyorlar zalimin farkını bilmiyorlar. O halkına zulmetmezken komşumuzdu ama bir kez Yezid’leşmişse biz Hz. Hüseyin adına en yakın dostumuzun bile karşısında dururuz, sessiz kalmayız. Ama chp ne yaptı zalim karşısında, Esad’ın karsında sustu. Niye sustu biliyor musunuz, çünkü ideolojik mahallesinin bir parçası. Türkiye’nin baas partisi CHP’dir. Bugün haddini bilmeden yaptığı açıklamalarda ’Türkiye’de partiyle devlet içiçe geçiyor’ diyor. Bizim AK Parti dönemini kastederek. Tarih bilmediği için. CHP, insanlık, Kerbela tarihini bilmiyorsun. Bari CHP tarihini bil. 1936’da İçişleri Bakanı CHP Genel Sekreteri oldu bu memleketti. Devletle partiyi özleştiren tek parti var o da CHP. Tek parti dönemini bari oku, Şükrü Kaya’yı oku. Hem İçişleri Bakanı 1936’da hem de CHP Genel Sekreteri. Kendi tarihini oku Kılıçdaroğlu, ondan sonra çık konuş karşımızda, cahillerle konuşmak zor oluyor arkadaşlar. Önce öğretmek gerek, önce karşısına alıp ders vermek gerekiyor. İnsan rakibinin de bir denk olmasını ister. Kobani nerede dersin, Suriye’de bir şehir der. Yine de şaşırdım, Alaska’da ya da Pasifiklerde bir adada diyebilirdi. Suriye’de bir şehir olduğunu canlı yayında keşfediyor. Neresinde deseniz, emin olun biraz daha düşünür. Akşehire gidip Kırşehir demesi gibi bir yer bulurdu. Yazık bize diyor ya, Türkiye’de koltuklar boş diye bir iddiada bulunuyor. Herkes biliyor, Türkiye’de hangi koltuğu kimin doldurduğunu. Türkiye’de anamuhalefet partisi koltuğu boş. Biz anamuhalefet partisi arıyoruz, anamuhalefet partisi. Yok" dedi.

Başbakan Davutoğlu, "Kerbela’yı anlamak için emekli müftü ile bir başka Kerbela’yı bildiğini düşündüğü bir siyasetçiyle ama olmadı onlar da öğretemiyorlar. Gün geldi siyasi rant var, Kobani’ye askeri gönderelim diye tezkere talep edeyim demek coğrafya tarih bilgisinden yoksun olmak demektir. HDP, hani iki kelimede bir barış diyen her türlü saldırıyı, baskıyı yapıp HDP ve arkasındaki örgüt diyen, onlar da şunu diyor ’Eğer zalim bana dokunmuyorsa bin yaşasın’. Emin olun eğer IŞİD Kobani’ye saldırmasaydı, IŞİD’le yanyana güzel güzel yaşamaya devam ederdi bunlar. Esad’la içiçe geçtiler. Hangi vicdanlar Esad’la işbirliği yaptınız siz, şimdi insanlık vicdanından bahsediyorsunuz" ifadelerini kullandı.

"BİZİM ÇAKMA GANDİ, ’GANDİ NEREDE’ DESENİZ ONU DA BİLMEZ"

Davutoğlu, konuşmasında şunları kaydetti: "Siz Suriye rejimi o insanları etnik ve mezhebi kimliğine bakmadan tüm insanları katlederken ona susarsanız, dönüp bize Kobani konusunda ders veremez konuşamazsınız ama biz Bayırbucak’tan kaçan Türkmenleri Yayladağı’nda karşıladığımız gibi Kobani’den kaçanlara da Suruç’ta kucak açtık. Sizin hatırınıza değil. İşte bizim farkımız bu. Biz zalim ve mazlum söz konusu olduğunda dinine, kimliğine bakmayız. Herkes şahit. Garip, mazlum söz konusu olduğunda bakmayız. Arakan, Somali, Suriye, Libya şahittir, her yer şahittir. Hatta deprem sonrasında ilk uçağın THY’nin gönderdiği uçak olduğu Filipinler şahittir. Biz, insanlık adına yardım ederiz. İster mağdur olsun bir deprem sonrasında isterse mazlum olsun bir zalim karşısında. Bu tür liderler öne çıkarlar. Mandela, başka bir dine mensup olmakla birlikte Hz. Hüseyin’in felsefesiyle hareket etti, onlarca yıl beyaz ırkçılığa karşı. Gandi sömürgeciliğe karşı aynı bilinçle hareket etti. Hüseyni tavrı gerektiğinde o tavrı gösterenler de o tavra muhatap olanlar da insanlık vicdanıyla hareket ederler ama bizim çakma Gandi, Gandi nerede deseniz onu da bilmez. Nerede ne zaman yaşadı’ deseniz bilmez. Van’da inşa edenlerle yıkanlar, hicretin mantığını benimseyenlerle bundan uzak olanlar, Kerbela’yı yaşayanlarla onun en temel ahlaki felsefesini anlamamış olanlar. Onun için AK Parti, eğer bu yıldönümlerle anılacaksa hicretin ruhunu temsil eden partidir. Muharremin Kerbela’nın ruhuna temsil eden partidir."