Değerli okurlar merhabalar. Bu hafta özellikle genç yazarların aklındaki soruları cevaplayacak bir konuğum var. Uyanış Yayınevi sahibi Ahmet Bilgehan Arıkan.

Uyanış Yayınevi’ni ve kendinizi kısaca anlatır mısınız? Kimdir Ahmet Bilgehan Arıkan?

Ben Ahmet Bilgehan Arıkan. 1980 doğumluyum. Lise mezunuyum. Memleketim Manisa Salihli. Babam, mütercim yazar Yaman Arıkan; 1968 yılında Uyanış Yayınevi'ni ilk kuran kişi. Şu anda evde okuyor, yazıyor, kendine göre bir şeyler ile meşgul. 1999 yılından bu yana elimden geldiğince yayınevinin devamlılığını sağlamaya gayret ediyorum. Kitap ve tasarım işleri ile meşgulüm.

İlk markamız Uyanış Yayınevi. Yayıncılıkta 52. yılımız. Millî, dinî, edebî, fikrî, içtimaî mevzularda neşrettiğimiz veya neşredeceğimiz telif veya tercüme eserlerimiz yuvanızı bir edebî mektep hâline getirecektir.

Yayın Kategorilerimiz: Çocuk, deneme, fikri eser, gezi, hatıra, kişisel gelişim, öykü, roman, sözlük, şiir, tarih, tasavvuf. İkinci markamız Tasarım Konağı. Üçüncü markamız Kitap Konağı

Neden yayınevi açmayı tercih ettiniz? Tercih etmenize neden olan faktörlerden bahseder misiniz?

Babam, mütercim yazar Yaman Arıkan; 1968 yılında Uyanış Yayınevi'ni ilk kuran kişi. Nesillerin ruhunu besleyecek olan dini - millî kitap neşriyatı bir hayli arttı. Fakat bu artış, maalesef sadece asgari bakımından oldu. Kalite ve değerlilik bakımından aynı artışın varlığını söylemek mümkün değil. Çünkü yeni çıkan birçok eserin belki ancak üçte biri kaliteli, değerli ve ilmî zihniyete sahip. Buna göre, yeni çıkmış üç ayrı eserden ancak bir tanesi okuyucuya bir şeyler verebilecek demektir. Yayınevimiz, uzun bir fikrî hazırlıktan sonra, siz değerli okuyucularımızın ruh cephesini devamlı besleyip geliştirmeğe vesile olabilecek vasıftaki eserleri neşretmek gayesiyle kuruldu.

Yayın politikanızdan bahseder misiniz? En çok hangi tür eser basmayı tercih ediyorsunuz?

Cinsel içerikli eserler, argo içerikli eserler, siyasi içerikli eserler, bölücülüğe ve ayrımcılığa sebep olacak eserler, alkol içerikli eserler dışında her türlü kitap yayın politikamıza uygundur. Deneme, kişisel gelişim, öykü, roman kategorilerinde yayınlanan eserler dikkat çekiyor.

Yeni yazarlara ve gençlere kapınız açık mı? Onlara neler tavsiye edersiniz?

Yayın politikamıza uygun olduktan sonra yeni yazarlara ve gençlere kapımız her zaman açık. Faydalı eserleri okumaları lazım. Gezmeleri, araştırmaları birikimlerini arttıracaktır. Kullandıkları kelime sayısını arttırmaları şart. Başkalarından kes-kopyala-yapıştır şeklinde yapmamalı özgün eserler ortaya çıkarmalılar. “Bin bilsen de bir bilene danış.” sözünü dikkate almalılar.

Ülkemizde kitap yayınlatmak zor mudur? Bir kitabı yayınlama süreci nasıl işler? Ne kadar zaman alır?

Kitap satılsın satılmasın kitap ücretleri peşin olarak veriliyor. Matbaa ben işimi yaptım gerisine karışmam diyor. Yayınevleri de faaliyete devam edebilmek için ücreti mukabilinde baskı yapıyor. Ücreti mukabilinde kitap yayınlandığı için bir kısım yazarlarımız maddi imkânları yeterli olmadığı için kitaplarını bastıramıyorlar.

Çok fazla yazar ve yayınevi var. Her yayınevinin belirli şartları var. Öncelikle dosya yayınevine gönderilir. (Popüler yayınevleri 5-9 ay arasında yazara geri dönüş garantisi verir. 5-9 ay sonra cevap gelir. Bize gelen dosyayı en kısa zamanda okuyup cevabını veriyoruz.) İlk önce editöre gider dosya. Sonra sayfa tasarımı ve kapak tasarımı yapılır. Yazar onayı sonrasında matbaa süreci başlar. Her bir işlem sıra ile yapılmaktadır. Farklı yazarlar ile muhatap olunduğu için bizim sözleşmemize göre en fazla 3 ay içinde kitap basılmış olur.

Sizce neden kitap?

Bir yazıda okumuştum:

“Kitap bir kılavuzdur, bazen bir yol arkadaşı, bazen bir sırdaş, bazen bir dert ortağı, bazen öğretmendir, bazense senin öğrencin.

Her kitap bir kapı açar bilmediğin başka bir mezraya; ister bakar çıkarsın bir kaç sayfada, ister sonuna kadar gidersin.” Sadettin Turhan

Gençler kitap okuma alışkanlığını nasıl kazanabilirler?

Okuma alışkanlığı ailemizden, arkadaşlarımızdan kazanılır. Gençler ailede gördüklerini uygularlar. Anne-baba kitap okuduğu zaman gençler de okumaya hevesleneceklerdir.

Hak eden kitaplar mı çok satanlarda yer alıyor yoksa yazarın şöhreti ve ismi sayesinde mi?

Bazı yazarlarımız emek veriyor, kimsenin yardımı olmadan kitabını çok satanlara sokuyor. Bazıları da ücreti mukabilinde çok satanlara giriyor.

Sosyal sorumluluk projelerinde sık sık yer aldığınızı biliyoruz. Bahseder misiniz?

Harflerime Sevgi Ektim: Yasemin Avanoğlu Aydoğan. Yazarımızın babası ALS hastalığından vefat etmiş. Yazarımız kitabın tüm gelirini ALS Derneği’ne bağışladı.

Yüreğimdeki Saklambaç: Şule Özçakıcı. Yazarımız doğuştan görme engelli. Hayata dair hissettiklerini kaleme almış. Yazarımız kitabın tüm gelirini görme engellilere bağışladı.

Salıncak ve Salıncak Beklenen Yolcu: Pınar Çağlıner. Yazarımız iki kitabın gelirini Ege Lösemili Çocuklar ve Onkoloji Derneği’ne bağışladı.

Yârla Bir: Çağrı Doğan. Yazarımızın ilk hayali kitap yazmaktı. İkinci hayali ise kitabın gelirini ihtiyaç sahiplerine bağışlamaktı. Yazarımızın ilk hayali gerçekleşince kitabın gelirini Ege Lösemili Çocuklar ve Onkoloji Derneği’ne bağışladı.

Umut Adına Martı Olmak: Hazırlayan Ahmet Bilgehan Arıkan.

Bu sene yayınevimizin 52. yılı. Yayınevi dışındaki yazarlar ile görüşerek onlardan konu sınırı olmaksızın bir deneme veya öykü yollamalarını istedim. 52. yıla özel bir armağan kitap olmasını düşünmüştüm. Yazarlarımızdan yazılar geldi. Yazılar toplandıktan sonra; “Bu kitap sosyal sorumluluk projesi kapsamında olsun, geliri de Ömer Faruk Morkoç'un tedavisine aktarılsın.” diye düşündüm. Yazarlarımız ile tek tek yeniden görüştüm. Kitabın sosyal sorumluluk projesi kapsamında olacağını, gelirini Ömer Faruk Morkoç'un tedavisine aktarmak istediğimi söyledim. Herkes çok memnun oldu. "Elimizden geleni yaparız hayırlısı olsun." dediler. Sonrasında bu durumu Ömer Faruk Morkoç ile paylaştım. "Hiç satmasa bile böyle bir proje yapmanız beni çok mutlu etti. Var olun, var olsun tüm iyi insanlar!" diyerek cevabını verdi.

İsim konusunda Ömer Faruk Morkoç ile istişare yaptık. Kendisine sorduğumda aklıma ilk gelen Nazım Hikmet'in “İnsan; denizin olmadığı yerde, umut adına martı olmalı.” sözü oldu diye cevapladı. Ben de bu istişare sonucunda kitaba "Umut Adına Martı Olmak" ismini verdim.

Merak edenler için Ömer Faruk Morkoç hakkında bilgi vermek istiyorum.

"Hastane Hayatım

Merhabalar, öncelikle iyi günler dilerim. Ben Ömer Faruk Morkoç. 20 yaşında bir lise talebesiyim. 2007 yılında 7 yaşında iken geçirmiş olduğum trafik kazası nedeniyle tekerlekli sandalyeye mahkûm kalan birisiyim. 13 yıldır bu hayatta yaşam mücadelesi veriyor ve nice zorluklarla karşılaşıyorum. Ben bir engelliyim çocukluğu elinden alınan. Ben bir çocuktum oyuncakları kırılan.”

Blog Sorum: Zaman Yönetimi hakkında ne düşünüyorsunuz? Zamanınızı nasıl yönetip değerlendiriyorsunuz?

Bir yerde okumuştum.

“Bir yılın değerini; final sınavını geçememiş bir öğrenciye sor.

Bir ayın değerini; erken doğum yapmış bir anneye sor.

Bir haftanın değerini; haftalık bir gazetenin editörüne sor.

Bir saatin değerini; buluşmak için bekleyen âşıklara sor.

Bir dakikanın değerini; treni, otobüsü ya da uçağı kaçıran birine sor.

Bir saniyenin değerini; bir kazadan sağ çıkan birine sor.”

Gelen dosyaları sıraya koyuyorum. Sıra ile hepsini işleme alıyorum. Dışarıda takip etmem gereken işler oluyor. Onları da aciliyet durumuna göre sınıflandırıp işleme alıyorum. İş dışında okuma etkinlikleri ile ailem ve sevdiklerimle vakit geçiriyorum.

Korona virüsünden sonraki hayatta sosyal, kültürel ve eğitim durumunu nasıl görüyorsunuz?

Genel olarak herkes tedirgin. Bir şeyler yapmak istiyoruz ama önümüzü göremiyoruz. Olduğu kadarıyla elimizden geleni yapmaya gayret ediyoruz.

Gençlerin karantina sürecini nasıl değerlendirmesini önerirsiniz?

Öğrenci olanların eksiklerini tamamlaması için güzel bir fırsat. Araştırma yapmalarını tavsiye ederim. Faydalı olabilecek yeni projeler geliştirmelerini tavsiye ederim. Zihin geliştirici oyunlar oynamalarını tavsiye ederim.