MERSİN (İHA) – Mersin Üniversitesi (MEÜ) Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Dağ, artık her 8 kadından birinde meme kanseri görüldüğü ifade ederek, "Her yıl 10 bin yeni vaka ekleniyor. Yüzde 25 artış söz konusu. Ülkemizin batısı ve doğusunu ayırırsak bu konuda batıda görülme riski daha yüksek" dedi.

Meme kanseriyle ilgili İHA muhabirine açıklamalarda bulunan Doç. Dr. Ahmet Dağ, meme kanserinin gerek gelişmiş gerekse geri kalmış ülkelerin birçoğunda en sık görülen kadın kanseri olduğunu söyledi. Ayrıca bu kanserin kadınlarda en sık ölüme neden olan kanser türü olduğunu vurgulayan Dağ, "Önceden 12 kadında bir risk varken bu oran 8 kadında bire kadar yükseldi. Ülkemizde de giderek yükseliyor. Her yıl 10 bin yeni vaka ekleniyor. Yüzde 25 artış söz konusu. Ülkenin batısı ve doğusunu ayırırsak bu konuda batıda görülme riski daha yüksek. Bunun için batı tarzı yaşam tarzı suçlanıyor. Alkol tüketimi bir kadehten fazla tüketiliyorsa meme kanseri için risktir. Son dönem çalışmalar bir kadehi bile suçluyor ama asıl burada etkiyi yaratan obezite. Sigara ile ilgili çok çelişkili çalışmalar vardı. Yine günde bir paketten fazla sigara içiliyor olması meme kanseri riskini artırabiliyor. Önce sigara ile bağlantısı yok denildi ama sonradan meme kanserine de fazla kullanımda etkisi var açıklaması yapıldı. Çalışmalar sonucunda östrojene duyarlı olduğunu göstermiş. Muhtemelen sigaranın içindeki maddeler östrojen maruziyetini artırıp östrojene duyarlı hücreleri harekete geçirerek meme kanseri riskini artırıyor. Sigara kullananların bir avantajı da var. Östrojene duyarlı olması tedavide de östrojen ilaçlarının kullanılmasını sağlıyor. Aslında bir silah artışına neden oluyor. Genelde sigara kullananlarda östrojene duyarlı tümörler oluşuyor. Doğu ile batı arasında batıda fazla ama burada kanser daha erken aşamada saptanıyor" diye konuştu.

"ERKEN EVREDE SAPTADIĞIMIZ ZAMAN MEMEYİ ALMIYORUZ"

İnsanların doktora başvurmamasındaki en büyük etkenin memeyi kaybetme korkusu olduğunu belirten Dağ, "Yanlış bilinen birçok şey var. Mesela kalıtsal olduğu düşünülüyor. Ancak yüzde 10 ile yüzde 15 arasında kalıntı kalıyor. Yani yüzde 80 hasta ailede ilk kez karşılaşıyor ve tek vaka örneği oluyor. Burada kalıtsallık genelde genetik testlerle ortaya konulabiliyor ama ailede mutlaka birinin önceden yakalanmış olması lazım ve onla kan testlerinin karşılaştırılması gerekiyor. Doğum kontrol haplarının uzun süre kullanımı, menopoz sonrası hormon ilaçlarının yüksek dozda kullanılması, çocukluk veya gençlik döneminde memenin ışınlanması, adet yaşının erken olması, menopozun geç olması meme kanseri riskini artırıyor. Hiç doğum yapmaması bir risk faktörü. 30 yaşından önce doğum yapmak biraz daha koruyor. Burada yine yanlış anlama var. Bazen 6-7 doğum yapmış hastalarda meme kanseriyle gelebilir. Doğum yaptım diye olmayacağım anlamına gelmiyor. Emzirme koruyucu olabiliyor. Aşırı yağlı gıdalarla beslenmek kesinlikle riski artırıyor. Bunlar risk faktörü" şeklinde konuştu.

"ARTIK HASTALARI KAYBETMİYORUZ"

Meme kanserinin en büyük belirtisinin memede veya etrafında kitlenin oluşması olduğunu vurgulayan Dağ, sözlerini şöyle sürdürdü: "Genelde ağrısız, büyüyen kitleler şeklinde geliyor. Daha önce var olan bir kitle hızlı bir şekilde büyüyorsa yine şüphelenmek lazım. Meme başının rengi koyulaşabilir, pürtüklenme, meme başında çökme, kabuklanma, kızarıklık, damarlarda genişleme bunlar uyarıcı olabilir. Koltuk altı genelde uyarıcı oluyor. Deodorant koltuk altına çok kullanıyoruz. Onlar koltuk altında kitlelere neden olabiliyor. Bunlar genelde iyi huylu oluyor ama karıştırılabilir. O yüzden deodorant kullanımını önermiyoruz. O kitleler yüzünden iyi huylu olduğu halde koltuk altına müdahale edebiliyoruz. Ancak bu hastalıktan dolayı hastayı kesinlikle kaybetmiyoruz. Batıda yüzde 80’lerde iken bizde de yüzde 75’lerde. Artık çok fazla silahımız var. En büyük silahımız tabii ki cerrahi. Ardından gerekirse kemoterapi gerekirse ışın kullanıyoruz. Burada erken teşhis olursa sadece cerrahiyle bitebilecek hastalıklar. Özellikle genç yaş grubunda memeyi korumaya dikkat ediyoruz. Meme koruyucu cerrahi altın standardır. İlk yapılması gereken cerrahi bu şekilde. İleri evrede gelince hastalar memeyi almak gerekebiliyor. Eğer koltuk altına sıçramadıysa tedavi çok daha kolay. Memeyi de koruyabiliyoruz yeni meme de yapabiliyoruz. Kemoterapisiz hastaları kurtarabiliyoruz. Artık meme kanserinde tedavi mümkün."

"ERKEKLERDE DE MEME KANSERİ GÖRÜLEBİLİR"

Az oranda olsa da erkeklerde de meme kanserinin görülebileceğine dikkat çeken Dağ, "Şimdi erkek memesinde lobil olmadığı için kanaldan gelişen meme kanseri türü gelişiyor. Burada sıkıntı şu. Meme dokusu hemen kasın üstünde olduğu için damarlara yakın olduğu için çok hızlı ilerliyor. Erkek meme kanseri biraz dezavantaj. Yine kitleyle başvuruyor hastalar ama burada kitleler hızlı büyüyor hızlıca koltuk altına ardından diğer organlara sıçrayabiliyor. Tedavi basamakları yine aynı şekilde. Yine önce cerrahi. Erkekte tabi memeyi çok koruyama çalışmıyoruz. Ama koltuk altına sıçradığı için genelde koltuk altının alınması gerekiyor. Çok büyük ihtimalle ışın ve kemoterapi gerekiyor bu hastalara. Yine erken teşhis önemli. Memede kitle erkekte 18-20’li yaşlarda görülebilir. Burada bize telaşla geliyor hastalar. Genelde 20’den sonra küçülüyor bu kitleler. Aynı büyümeler 60’lı yaşlarda da görülebiliyor ama bu büyümeler iki taraflı oluyor ve tam kitle olarak gözükmüyor" ifadelerini kullandı.