Türkiye’de sık görülen kanser grubu olan sindirim sistemi kanserleri ile ilgili bilimsel gelişmelerin ele alındığı 4. Uluslararası Gastrointestinal Kanserler Konferansı (4.IGICC), 12-14 Aralık 2014 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştiriliyor.

Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği Başkanı ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Şuayib Yalçın yaptığı açıklamada, son yıllarda gastrointestinal kanserler(sindirim sistemi kanserleri) konusunda önemli gelişmeler olduğunu, bu kongrede de bu tümörlere yönelik tanı, tedavi ve bakım ile ilgili gelişmelerin tartışıldığını ve tedavi standartları konusunda güncel bilgilerin yenilenmekte olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Yalçın, yanlış beslenme tarzının mide kanseri ve diğer sindirim sistemi kanserlerinde artışa neden olduğunu da belirtti.

“SİNDİRİM SİSTEMİ KANSERLERİ SIK GÖRÜLEN KANSERLERDİR”

Sindirim sistemi kanserlerinin ülkemizde sık görüldüğünü ve bu kanserlerin özellikle kalın barsak, mide, pankreas, yemek borusu, karaciğer, safra yolları kanserlerini, nöroendokrin ve GIST’leri içerdiğini ifade eden Prof. Dr. Yalçın şunları söyledi:

“Bu kanserler genellikle sinsi seyirli olup genellikle ileri evrede belirtilere yol açtıkları için çoğu kez geç aşamada tanı konur ve tedavi şansı azalır. Bu nedenle bu kanserlerden korunmak için tedbirler alınmalıdır. Bunların başında tütünden uzak durma, sağlıklı beslenme, kilo kontrolü ve egzersiz gelmektedir. Ayrıca enfeksiyonlardan korunma, Hepatit B’ ye karşı aşı olma, alkolden uzak durmak gereklidir. Kalın barsak kanserleri ülkemizde en sık görülen sindirim sistemi kanseridir. Bu kanserden hem korunmak mümkündür, hem de tarama testleri ile erken tanı ve tedavi mümkün hale gelmektedir. Bu hastalıkta esas tedavi cerrahidir, ancak birçok hastada bu mümkün olmamakta ya da daha sonra metastaz gelişmektedir. Bu amaçla uygulanan adjuvan tedavi dediğimiz yardımcı kemoterapi ile nüksetme riski azalmaktadır. İleri evrede de günümüzde uygulanan tıbbı tedavilerle yaşam süresi uzamıştır. Bu konuda son yıllarda kemoterapi dışında bevasizumab, setuksimab, panitumumab, regorafenib gibi ilaçların ortaya konması ile en az 3 sıra sistemik tedavi şansı doğmuştur. Ayrıca cerrahi dışında görüntüleme ve girişimsel radyoloji alanındaki gelişmeler sonucunda bazı hastalarda yeni bazı lokal tedavi seçenekleri ortaya çıkmıştır”

Kanserden korunmada bireylerin tedbir alması dışında toplumsal ve sosyal önlemlerin de alınması gerekli olduğunun altını çizen Prof. Dr. Yalçın şöyle devam etti:

“Bunların başında çocukluk çağından itibaren sağlıklı yaşamın desteklenmesi gereklidir. Bunun için çocukların korunması çok önemlidir. Çocuklara doğru ve sağlıklı yaşam biçimlerinin kazandırılması ve onları yanlış beslenme alışkanlıklarına sevk edecek zararlı etkilerden çocukların korunması gereklidir. Ayrıca sağlıklı çevre oluşturulması, kamusal alanlarda ve toplumsal yaşam alanlarında havalandırmanın özendirilmesi, yaşam alanlarının aktif yaşamı destekleyecek şekilde yapılandırılması, sadece çocuklar için değil genç yaşlı herkes için önemlidir”

“ÜLKEMİZDE GELENEKSEL BESLENME TARZI GÖZDEN GEÇİRİLMELİDİR”

Özellikle mide ve yemek borusu kanseri ülkemizde hala önemli sorun oluşturmaya devam etmekte olduğunu, bunun önüne geçmek için de beslenme tarzımızın bilimsel taramadan geçirilmesi ve halkın bilinçlendirmesi gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Yalçın ayrıca şu bilgileri paylaştı:

“Kanser tarama programlarına halkın dikkati çekilmeli ve bu konuda farkındalığın ve katılımın artırılması ve ülkemize özgü programların etkin uygulanması gereklidir. Kanser konusunda yanlış ve korkutucu imajlar oluşturulmamalıdır. Kanser için kullanılan amansız hastalık tanımı artık doğru değildir. Özellikle sistemik tedavilerde yaşana gelişmeler ileri evredeki hastalarda tam iyileşme sağlamasa bile yaşamın uzamasına ve daha kronik bir seyir izlemesine neden olmaktadır. Erişkin yaşta görülen tüm kanserlerin üçte ikisi başarı ile tedavi edilmektedir. Bu oran çocukluk çağında % 80’lere ulaşmaktadır. Pankreas kanserinin erken tanısı hala zordur. Bu kanserle sigaranın, beslenme ve obezitenin ilişkisi gösterilmiştir. Bu hastalıkta esas tedavi cerrahidir ancak çok az kişide cerrahi mümkündür ve cerrahi sonrası nüksler çok sık görülür. Ancak ameliyat sonrası koruyucu tedavinin etkinliği gösterilmiştir. Artık bıçak değdi, hasta daha kötü oldu fobisini yıkma zamanı gelmiştir. Bu hastalıkta ileri evrede de birçok etkin ilaç geliştirilmiştir. Bu ilaçlarla tedavi başarısında artış sağlanmıştır.”

“KARACİĞER KANSERLERİNİN NEDENİ HEPATİTLER”

Karaciğer kanserleri son yıllarda üzerinde çokça durulan bir kanser olduğunu ve çoğunlukla Kongre Başkanı ve Hepatit B ve C’ye bağlı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yalçın şunları söyledi:.

“Alkol, şişmanlık ve karaciğer yağlanmasına bağlı karaciğer hasarı da son yıllarda özellikle batı toplumlarında ön plana çıkmıştır. Ülkemizde de obezite önemli sorun olma eğilimindedir. Bu etkenlerden uzak durmak bu kansere yakalanma riskini çok azaltmaktadır. Özellikle kronik aktif hepatit hastalığı olanların uzman doktor kontrolünde kalmaları uygundur. Erken evrede cerrahi, karaciğer nakli, radyofrekans ablasyon, daha ileri evrede embolizasyon uygun tedavi seçenekleri iken eskiden ileri evrede sınırlı sayıda ilacın kısıtlı etkisi gösterilmişken, son dönemde genel durumu uygun hastalarda sorafenib tedavisinin faydası gösterilmiştir. Sonuç olarak sindirim sistemi genel olarak korunabilen, erken tanınma ve tedavi şansı olan ve ileri evrede bile yaşam süresini uzatan ilaç seçenekleri olan kanserlerdir. Bu kanserlere karşı korkuyla değil, bilinçle hareket edersek hastalık görülme riski azaltabilir ve tedavi başarısını artırabiliriz”.