SARIKAMIŞTAN KALAN

Sarıkamış’ta! 
Nice yetim yavrular
Nice bağrı yanık analar
Ağıtlarını yüreğine gergef gergef işleyen bacılar
Sarıkamış’ta !
Gidip de dönmeyen nice koç yiğitler kaldı.


    Sarıkamış’a doğru adam boyu yağan karlara aldırmadan bata çıka ilerliyordu Mehmetler. Zifiri gece; soğuk, karlı ve de ölüm olup yağmakta.  Kar fırtınasına tutulan asker önünü dahi görmeden ilerlemekte. Ayaklar postalsız, sırtlarda yazlık kaput korumasız ve aslanlar iliklerine kadar işleyen soğukta yürürken, üstüne birde açlık ve hastalık.  Günlerce yol yürümekten bitap düşmüş bedenler, kardelenler misali tek tek düşüyor karlar üstüne. Şehit düşen her Mehmet kar fırtınası içinde kayboluyor. Beyaz ölüm beraberinde Mehmetleri de bağrına basıyor. Kumandan: ”Dayanın aslanlarım Sarıkamış şu tepenin ardı, orda sobada var, ekmekte.” Diye seslense de, Mehmet’ in,  yürüyüp o tepeyi aşmaya ayaklarında derman yok.
 
Sarıkamış’ta! 
Ayaz vurmuş dağlarda,
Ayağında postalsız, sırtında kaputsuz yürüyen,
Binlerce yürekli yiğit Mehmedimin,
 Karlar arasındaki donuk gözlerinde saklı, 
Sarıkamış’ta !
Nice muratsız yitik sevdaları kaldı.
   
     11 Aralık 1914 yılında Rusların ve de işbirlikçisi Ermeni çetelerinin Doğu Anadolu’yu işgal için hazırlık yaptığının duyulması üzerine Osmanlı ordusu gücünü bu bölgeye sevk etme kararı alır. Balkan Savaşından yorgun çıkan Osmanlı devleti bu toprakların elden çıkmaması için, çetin kış şartlarının yaşandığı Sarıkamış’a doğru askerlerimiz dönüşü olmayan zorlu bir şehadet yolculuğuna başlar. Doksan bin şehit!  Kardelenler misali düşerken karlı toprağın bağrına, Mehmetçikler bu vatan sevdasıyla milletin kalbinden hiçbir zaman silinmeyecek derin izler bırakırlar.

Sarıkamış’ta! 
Her baharın boy atan otlar arasında biten,
Nazlı dağ çiçeklerinin kokusunda,
Bir dikili taşı dahi olmayan mezarlarında,
Sarıkamış’ta!
Binlerce yiğit can kaldı.

      Tarihimize “Sarıkamış Harekatı “olarak geçen ve içinde sayısız dramları sahneleyen bu savaş Türk milletini derinden etkilemiştir. Bu savaş; belki de çoğumuzun Sarıkamış’a gidip de dönmediği dedesinin anlatıldığı unutulmaz bir dramın yaşandığı kahramanlık destanıdır.. Bu dramın başrollerinde vatansever Türk insanı vardır. Sarıkamış’ın her karış toprağına, vatanı için eksi otuz altı derece soğuğa sırf vatanın geleceği için direnen nice adsız Mehmetlerin adları kazılmıştır. Allahu Ekber Dağlarının eteklerindeki mezar taşlarında vatan sevgisinin yüceleştiğini duyar gibi oluruz. Baharın açan nice gelincikte, sümbülde, menekşede sanki o günlerin esintisini alırız. Burası rüzgârın o günlerin uğultularına karışarak estiği manevi bir atmosferin bugün bile hissettirdiği bir milletin var olma mücadelesi verdiği yerdir.. Bazen üzerinde kıymetini bilmeden geçtiğimiz bu toprakların ne kadar değerli olduğunu ancak bu dramı hissettikçe anlarız. Ve o zaman vatanımıza, bayrağımıza sıkıca sarılır bize bu günleri kanlarıyla armağan eden aziz şehitlerimizin ruhlarına yürekten bir Fatiha yollarız. 
     

        Sarıkamış ayağında postalı, sırtında giyecek kaputu olmadan soğuğa, hastalığa direnen nice sevdalı gönüllerin kefensiz toprağa düştüğü unutulmaz bir destandır. Sarıkamış dualı ellerin, hasretle bekleyen gözlerin, umuda yolculuk yaptığı bir savaştır.

Sarıkamış’ta!
Allah u Ekber Dağlarında,
Amber çiçeklerinde, gelinciklerde,
Dağ çiçeklerinde yaşayan,
Sarıkamış’ta!
Mehmetçiğin kanıyla yazdığı,
Koca bir vatan kaldı.

    Bu savaş Mehmetçiğin ölümle vuslatı, sevgiliye olan hasretidir. Nice Mehmetçiğin kanıyla yazdığı vatana olan büyük sevdasıdır. Sarıkamış;  şerefli Türk milletinde bütünleştiği vatan sevdasının anadan, yardan ve candan aziz tutulduğunun en büyük delilidir. Bugün Sarıkamış’ta gidenlerin arkasından şu ağıt söylenir dilden dile.
  Cenabı Allah; bu sevda uğruna kefensiz toprağa düşen dedelerimizin ruhlarını şad, mekânlarını cennet eylesin.
Sarıkamış’ta var maşin 
Urus yığmış ağır koşun 
Bizim asker açık, çıplak 
Dağlarda büyüdü kışın, (döndü),
Sarıkamış alkan oldu 
Zalim Urus murat aldı 
Kimsesiz kul, kız gelinler 
Kara giyip saçın yoldu
Soğanlı'nın göktaşları 
Kızardı hep haşhaşları 
Kar, boranda dondular hep. 
Erzurum’un dadaşları 
 Bardız deresi kan çağlar
Analar ciğerin dağlar 
Çil Horoz dağı ardında 
Nice duvaklılar ağlar. 
ERDAL DEMİR