ŞECAAT KOKAN BELDE, ŞÜHEDANIN DİYARI ÇANAKKALE

Bu kelimeleri duyduğunuzda aklımıza gelen ilk şey; 18 Mart 1915,  Çanakkale Geçilmez! Sadece bunlar geliyor. Neden geçilmedi, ne engel oldu da geçilmedi. İslam’a düşman olan bütün devlet ve milletlerin istedikleri fırsat ayaklarına gelmişti. Son demlerini yaşayan Osmanlı’nın işini bitirmek, Ay yıldızı gökten indirmenin tam fırsatıydı. Bu emellerle 7 düvel Çanakkale’ye gelmişti. Bu geliş öyle böyle değildi, türlü türlü oyunlar, hilelerle gelmişlerdi.
Viyana’yı kuşatan, çağ açıp çağ kapatan, Batı Roma’yı,  Doğu Roma’yı yıkan,1453 yılında Konstantiniye’yi fetheden Türk milletine o zamandan beri biriktirdiği nefreti kusmak için gelmişti. Entrikalarla dolu bir savaş stratejisi hazırlandı. Hindistan’daki, Kuzey Afrika’daki Müslümanların kanına girip onları cepheye sürdüler. Müslüman’ı Müslüman’ a kırdırmanın hazzını (!) yaşayacaklardı. Kardeşin kardeşe silah doğrulttuğu yerdi Çanakkale…
Hz. Peygamber Bedirde rabbine dua etmişti.”Ya Rabb bu kadarcık Müslüman da zayi olursa yeryüzünde sana ibadet edecek kim kalacak?”Eğer Çanakkale geçilseydi İslam’ın sancağını kim taşıyacaktı? Allahın adını kim koruyacaktı şirkin küfrün dilinden. Allah tabi ki de zayi etmezdi Habib’inin ümmetini, hele de Çanakkale de çarpışan yiğitleri. Öyle bir kuvvet verdi ki kanında ruhunda kahramanlık olan bu milletin aziz evlatlarına, bu gücün önünde bu imanın önünde hangi teknoloji hangi entrika siyaset durabilirdi…
Çanakkale İslam’ın savaşıydı. Tevhit dini İslam’a Yüce Yaradan’a söz ettirmemenin, küfürle zikrin savaşıydı. Bunun için verildi sayısızca şehit Türk bayrağını namusunu çiğnetmemek için. Allah(c.c) ne vakit bizi İslam’la müşerref kıldı işte o vakit bileğimize kuvvet gücümüze güç geldi. Artık yeni bir Türk vardı Türk-İslam vardı. Bu, büyük bir vuslattı, iman yamanla buluşmuş yalnız tek bir hedef vardı Allah adının geçmediği hiçbir diyar bırakmamak, işte kızıl elma buydu. Bu uğurda geçirmemek,
Çanakkale’yi…
                                                                                                                                 
                                                                                                                                   HAKAN  TAŞPINAR