Verir her gün yeni yeni gelir hon (sofra)

Yeni gelenlere yeni gelir ton (elbise)

Yeni dirlik yeni nasip yeni gün

Yeni tertip yeni iş yeni düğün

Yeni sabah yeni zaman yeni hâl

Yeni devran yeni dem yeni visâl

                                              (Risâletü’n-Nushiyye, 336-338)

Bugün, ülkemiz ve dünyamız açısından acılarla, yıkımlarla geçen bir takvim yılının son günü. İnsanlık yarın, Hz. Yunus’un ifade ettiği gibi, bir kez daha yeni bir sabaha uyanacak. Kuşkusuz, geride kalan senenin bakiyesi olan sorunlar yeni yılda hemen çözülmeyecek. Endişeli bekleyişler belki bir süre daha devam edecek. İzleri tamamen silinmese de unutkanlıkla malul olan insan hafızasının bunları unutması biraz zaman alacak. Bugüne kadar deprem, salgın, savaş gibi büyük imtihanlardan başarıyla geçen insanlık, Yunus’un asırlar önce muştuladığı gibi, bu badireyi de atlatacak. İnancımız o ki yeni günler, yeni demler bir zaman sonra yeni bir hâle, yeni bir visale dönecek.

Türk tarihi, kültür ve medeniyet dairelerinde köklü, aynı zamanda kapsamlı değişikliklerin yaşandığı bir tarih. Kültür ve medeniyetimizde makas değişikliği şeklinde değerlendirilebilecek değişikliklerin başında göçebe hayat tarzından yerleşik düzene geçiş, Manihaizm ve İslamiyet dinlerini benimseme ve Batılılaşma geliyor. Ahmet Hamdi Tanpınar’da “bir medeniyet dairesinden başka bir medeniyet dairesine geçiş” şeklinde ifadesini bulan bu değişmelerin hayatın her alanına yansımalarının olması kaçınılmaz. Bunlardan biri de zamanı tayin etmek için yararlandığımız takvimlerdir. Türk tarihinde bugüne kadar kullanılan takvimlerden medeniyet dairesinde yaşanan geçişleri izlemek mümkündür.

Ülkemizde takvim olarak 1 Ocak 1926 tarihinden itibaren miladi takvim kullanılıyor. Bundan önce hayat uzunca bir süre, Celali takvimi hesaba katılmazsa, Hicri takvime göre aktı. Tanzimat’tan sonra bunun yanına Rumi takvim de eklendi. Bir süre ikisi birlikte yürürlükte kaldı. Tarihimizdeki ilk takvim ise bazı hayvanların adıyla meydana getirilen 12 Hayvanlı Takvim’dir.

Birçok vasfının yanında kadim medeniyetimizin ilk kültür tarihçisi unvanına da sahip olan Kâşgarlı Mahmut, Dîvânu Lugâti’t-Türk’te bu takvimin ortaya çıkışı hakkında kıymetli bilgiler aktarır. Kâşgarlı, takvime adını veren hayvanlara göre yılların sırasını şöyle sayar: sıçgan (fare) yılı, ud (sığır) yılı, pars yılı, tawışgan (tavşan) yılı, neg (timsah) yılı, yılan yılı, yund (at) yılı, koy (koyun) yılı, biçin (maymun) yılı, takagu (tavuk) yılı, it yılı, tonguz (domuz) yılı. Bu takvim Türkler başta olmak üzere Çin, Hint, Tibet gibi Doğu toplumlarınca hayli zaman kullanılmıştır. Hâlen Türk dünyasının bazı bölgelerinde insanlar hayatını buna göre tanzim ettiği, birtakım ritüellerin buna göre düzenlendiği biliniyor. Kökeninde göçebe hayat, avcılık, inanç gibi dinamiklerin yer aldığı bu takvimde yılın ilk günü 21 Mart’tır. Zaman, bu takvimde 12 senelik dilimlere ayrılır. Her 12 yıldan sonra ise tekrar başa dönülür. Bu bilgilere göre, 21 Mart 2020’de başlayan sıçan yılının dörtte üçü artık geride kalmıştır. 2021 nevruzundan sonra sığır yılına geçilecektir. (Takvimle ilgili daha fazla bilgi almak isteyenlere Osman Turan’ın Oniki Hayvanlı Türk Takvimi isimli eserini tavsiye ederiz.)

İşte bugün, “genel salgın”ın, deprem, sel gibi doğal afetlerin kuşattığı bir yılı geride bırakıyor; Yunus Emre’yi, Hünkâr Hacı Bektaş Veli’yi, Ahi Evren’i ağırlayacağımız, İstiklal Marşı’nı daha gür sesle okuyacağımız bir seneye giriyoruz. Kaynakların “Karışıklık çok yaşanır. Bu yılda daima sıcaklık ve kuraklık olur.” diye tarif ettiği sıçan yılına veda ediyor, Hz. Yunus’un gönüllere şifa olacağı bir seneye adım atıyoruz.

Hoş geldin Ey Bizim Yunus!

Bereket getirdin Ya Ahi Evren!

Safalar getirdin Ya Hünkâr!

Ruhun şad olsun Ey Akif!