Ramazan-ı Şerif ayının manevi iklimini teneffüs etmeye devam ediyoruz, hamdolsun.

Her mü'min âzami derecede bu ayın maddi ve manevi bereketinden, istifade etme arzusu içerisinde olmalı. Özellikle manevi bereketin hissedilebilmesi için biraz iç âleme doğru yolculuk yapılmalı.  

Tefekkür ederek bu ayın verdiği mesajların idrakinde olunmalı. Olunmalı ki; orucun basit bir mide ‘doldur-boşalt’ eylemi olmadığı anlaşılmalı. Anlaşılmalı ki, oruçtan kişiye sadece ‘açlık’ kalmamalı. Orucun şuuruna varmalı.

***

Orucu sadece mideye bakan yönüyle ele alıp basit bir şekilde, belli bir zaman dilimi süresince aç ve susuz kalmak şeklinde tanımlamamalı… Aksine orucun akla, kalbe ve ruha bakan yönlerinin de farkında olabilmeli.

Oruç, akla kapı açmalı; “benim” diye sahiplendiğimiz şeylerin aslında bize ait olmadığı anlaşılmalı. Aczimizi düşünüp haddimizi bilmeli.

Oruç, kalbe yol açmalı; aç insanların hali düşünülmeli, onlarla empati yapılmalı, yardımlaşma ve dayanışma hisleri harekete geçmeli. 

Oruç, ruha kemâlât katmalı; ahlakı güzelleştirmeli. İç-disiplin kazandırmalı. Sabır ve sebâtın tolerans sınırları zorlanmalı. Hikmetindeki dinginlik ve huzur hissedilmeli.

***

Bu ayda oruç tutan, tutmayandan nasıl saygı bekliyorsa; oruç tutan da tutmayanı kınamamalı. Hatta kınamanın tutulan orucun ruhunu incittiği bilinmeli.

***

Sonuç olarak, orucun hakkı; aç kalmak değil, ruhu doyurmak olduğunun farkına varmalı.

Haydi! Şimdi idrak vakti!