Cumhuriyet Halk Partisi Karaman İl Başkanı İsmail Atakan Ünver, referandum süreci hakkında açıklama yaptı.

İl Başkanı Ünver yaptığı açıklamada, şunları aktardı;

“Verilen bilginin doğruluğu gözetilmeden, anayasanın içeriğinden bağımsız, bir takım sloganlarla ve içi boş vaatlerle seçmenin oyunu almaya endekslenmiş bir yöntemin, propaganda yöntemi olarak kullanılması doğru değildir. Maalesef ki iktidar partisi, anayasa değişikliğini madde madde inceleme olanağı olmayan vatandaşlarımıza yanlış ya da gerçeğin sadece bir tarafını gösteren bilgiler vererek oylarını almaya çalışıyor.

Belediyelere ve vatandaşa eşit davranmadılar:

İktidarın, son 15 yılda benden olan olmayan diye belediyeleri, hatta vatandaşı ayırdığını ülkede bilmeyen var mı? Cumhurbaşkanının tarafsızlığa uygun davrandığını iddia edebilecek olan var mı? Hal böyle iken partili başkanın tarafsız olabileceğini, herkesi kucaklayacağını iddia etmek, öngörüsüzlükten kaynaklanmıyorsa olsa olsa halkı aldatma çabasıdır.

Cumhurbaşkanına, yardımcılarına ve bakanlara soruşturma açılması için 360 kabul oyu şart:

Getirilen düzenleme ile soruşturma açılması için 301 imza yeterli değil. 301 imza, “soruşturma açılmasını teklif edebilmek” için yeterli, soruşturma açılması içinse 360 kabul oyu şart. Ancak 360 bulunduktan sonra cumhurbaşkanı meclisi feshedemez. 301 imza bulunup teklif yapıldıktan sonra, 360 kabul oyunun arandığı oylama yapılıncaya kadar cumhurbaşkanı meclisi feshedebilir. Yüce Divan'a sevk için de 400 milletvekilinin oyu şart. Oysa anayasanın şimdiki halinde bu sayılar, yürütme adına icra yetkisini elinde bulunduran başbakan ve bakanlara soruşturma açılmasının teklif edilebilmesi için 55, soruşturma açılmasının kabulü için 139, Yüce Divan’a sevk kararı alınabilmesi için ise 276’dır.

Milletvekili sayısının 600’e çıkarılmasında Avrupa’yı örnek gösterip, kişi başına düşen milli gelirde Afrika standardında olmak kaderimiz değil:

Milletten o kadar kopmuşlar ki milletin derdinin, 550 vekile ilave 50 vekili daha 5 yılda yaklaşık 188 milyon TL maliyet ödeyerek sırtında taşımak değil, geçimini ve çocuklarına iyi bir gelecek temin etmek olduğunu göremiyorlar. Milletvekili başına düşen seçmen sayısına Avrupa’dan örnek gösterirken, Avrupa’da kişi başına düşen milli gelirin yaklaşık 40-50.000 dolar olduğunu ve milletin gelirini de bu seviyelere çıkartmak gerektiğini görmüyorlar, görmek istemiyorlar. Vatandaşımızı 10.000 dolarlık, TÜİK tarafından oynanmış, orta gelir tuzağına mahkum ve layık görüyorlar. Aynı getirdikleri modele karşı eleştiri olunca ABD’nin demokratik başkanlık sistemini örnek gösterip Latin Amerika’dakilere, Afrika’dakilere benzer hükümleri anayasaya sokmaya çalıştıkları gibi, milletvekili sayısında da AB’yi örnek gösterip milli gelir söz konusu olunca Afrika’yı örnek alıyorlar.

Yasama güçlenmeyecek, işlevsizleştirilecek:

Yasama, meclisteki muhtemel çoğunluğu vasıtasıyla partili başkana bağlanıyor. T.B.M.M.’yi partili başkanın rızası olmadan kanun yapamaz, denetim yapamaz, hatta erken seçim kararı dahi alamaz hale getirmek, meclisin güçlendirilmesi değil işlevsizleştirilmesidir. Başkana verilen kanun kuvvetinde kararname çıkarma yetkisiyle eğer başkan, ülkeyi kararnamelerle yönetmek isterse ya da OHAL dönemlerinde, mecliste çoğunluğu da varsa, meclis artık başkanın rızası olmadan kanun bile yapamayacak. Başkanın partisinin mecliste çoğunluğu bulunursa, partisinin milletvekillerine vereceği talimatla kanunları şimdi olduğu gibi yine mecliste çoğunluk olan parti yapacak. Bu noktada milletvekillerinin güçlendirilmesi değil, artık Bakanlar Kurulu olmayacağı için, meclise hükümet tarafından kanun tasarısı sunulması yönteminin kaldırılmasıyla zaruret halini alan, kanun tekliflerinin milletvekillerince sunulması yönündeki şekli bir farklılık sözkonusudur. Bunun yanında bakanlar, meclise karşı sorumlulukları kaldırıldığı için, milletvekillerinin telefonuna bile çıkmak ihtiyacı hissetmeyeceklerdir. Bugüne kadar hangi vatandaş, milletvekilinden kendisi için kanun çıkarılmasını istemiştir ki milletvekilleri artık vatandaşın isteklerini kanunlara yansıtacak diyebiliyorlar anlamak mümkün değil. Anayasaya, kararnamelerin kapsamı ile ilgili bir takım sınırlamalar konulduğunu söylemek de bu noktada anlamsız. Çünkü anayasaya bugün uymayanın yarın uyacağının garantisi yok…

18 yaşındaki gençlere milletvekilliği yolunun açılması bu paketin en önemli değişikliği değil, önemli olan yasama ve yargının, yürütmenin başındaki tek adama bağlanmasının sakıncaları:

Türkiye’de 18 yaş ile 25 yaş arasında yaklaşık 9 milyon genç var. Milletvekili olma bahtiyarlığına (!) ulaşacak bir kaçı dışında kalan gençlerimizin öncelikli isteği, sanıyorum milletvekili olmak değildir. Gençlerimizin talebi, kaliteli bir yükseköğrenim ve iş olanaklarının artmasıdır. Tüm iş arayanlarda %12,7, gençlerde %24 olan işsizlik oranlarına çare üretmenin yollarını aramak varken, gençlerin 18 yaşında milletvekili olup olamayacaklarını tartışmak, çok da anlamlı değil. Esas tartışılması gereken bu anayasa değişikliği ile kurulacak tek adam yönetimi altında, tüm yurttaşlarımızın özgürce ve demokrasi içerisinde güzel bir geleceğe sahip olup olamayacakları ve tabii ki çocuklarımızın ve gençlerimizin kaliteli bir eğitim ve yükseköğrenim alıp alamayacakları, en sonunda da yeterli iş olanaklarına eşit şartlarda ulaşıp ulaşamayacaklarıdır.

Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekillerinin bu anayasa değişiklik teklifini, içeriğini bilmeden boş kâğıt imzalayarak Meclise getirdiklerini hepimiz biliyoruz. Anlaşılıyor ki teklif, meclisten geçerken veya geçtikten sonra da okuyan olmamış. Halkımıza verilen yanlış ya da gerçeğin sadece bir tarafını gösteren bilgiler karşısında doğruları tüm boyutlarıyla anlatmak, bizim siyaseten boynumuzun borcu olduğu kadar, vatanımıza ve milletimize karşı sorumluluğumuzun da bir gereğidir.”