Eser, yapmış olduğu konuşmada:

“Sayın Başkan, değerli milletvekilleri VATANIMIZ TÜRKÇE hakkında gündem dışı konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel kurulu ve Aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerimizin başında saygıyla selamladığımız genel kurula konuşmamızın devamında da saygıyla hitap etmemiz gerektiğini, milletin kürsüsüne muhabbet, sevgi ve birlik dilinin yakıştığını ifade ederek başlamak istiyorum.

Bu kürsüde dile getirilen ayrıştırıcı söylemlerin varacağı yerin, etnik kimlik kavgaları, inanç ve değerler düşmanlığı olacağını hatırlatarak, bu derin nifakların doğuracağı gerginlikle güçlü bir millet olamayacağımızı, her şeyi elde etsek bile huzura kavuşamayacağımızı bilmenizi isterim.

Değerli Milletvekilleri

Son zamanlarda Türkiye’de olmayan ve tutması da mümkün görünmeyen suni gündemler oluşturuldu. Ülkede bazı dillere yasak varmış ve bazı sanatçılara ambargo varmış gibi propagandalar yapıldı. Ülkenin resmi kurumunun TRT Kürdî adlı bir kanalı varken, Kürtçe kitap yayınları her yerde serbest iken yine de “Kürtçe yasağı, sanat düşmanlığı” gibi bayatlamış propagandalar halka karşı kullanıldı. Bu ülkenin eski karanlık günlerini özleyen insanlar eskimiş ve halkın gündeminden çıkmış gerginlikleri yeniden piyasaya sürme derdindeler. Bu gibi propaganda ve tezvirat neticesinde oluşan fitne karşısında da maalesef oluşan tepkiler sürekli yeni ayrışmalara sebep oluyor. Fitnenin cinayetten beter olması da buradadır. Yani ortaya atılan yalan ve iftira, birçok fitneye de gebe olarak yayılıp büyüyor. Ona karşı üretilen argümanlar da aynı zeminden üretilince bu sefer işler Türkiye düşmanlarının lehine oluyor.

Ayrıca Türkiye’de bazı dillere, yöresel kültürlere sanki baskı ve asimilasyon politikası yapılıyormuş, Yine, Türkiye’de sanki Türkçenin konuşulduğu ve toplumsal olarak geçerli olduğu yerler ile Türkçenin konuşulmadığı ve sanki geçerliliğinin de sadece devlet zoruyla mümkün olduğu yerler varmış gibi algı oluşturuluyor. Halbuki Türkçenin sınırlarını bugün bile Kerkük’ten, Halep’ten, Selanik’ten, Üsküp’ten Tebriz’den başlatabiliyoruz.

Değerli milletvekilleri

Cemal Süreya’nın tabiriyle “Türkçenin süt dişleriyle gök ekinini biçen Yunus Emre’den” başlayarak Türkçenin vatanını tespit edersek daha nerelere uzanırız. Türkçeyi ufak bir kaba sıkıştırmak isteyenler ve Türk vatanını tarihi bir arıza telakki eden zihniyet bilsin ki Türkçe Mekke’den Bosna’ya, Kırım’dan Bağdat’a, Tunus’tan Kaşgar’a ve Ulanbatur’a kadar üstünlüğünü şiirle kabul ettirmiş bir dildir.

Karamanlı Yunus Emre ve Bursalı Süleyman Çelebi’nin yanında Urfalı Nâbi’yi ve Bağdatlı Ruhi’yi saymamızın sebebi budur. Bağdat yöresinden Fuzuli’yi, Diyarbakırlı Nesimi’yi, Sivaslı Aşık Veysel’i, Bayburtlu Zihni’yi, Mısırlı Şâhidi’yi Üsküp’ten Yahya Kemal ile buluşturan dil Türkçedir. Yüzlerce yıl boyunca Kaşgar’dan yola çıkanın Bosna’ya güvenle ve muhabbetle varmasını sağlayan dil Türkçedir. Bu dilin erenleri, dostları, yarenleri, şehitleri vardır; zira Türkçenin sınırları vatanımızın sınırlarıdır… Bu farklı coğrafyalardan Türkçe’nin şairleri Türkçenin sanatçıları çıkmıştır. İnsanlar “Kürt’üm, Arap’ım, Moğol’um, Boşnak’ım, Arnavut’um, Çerkez’im vs.” dememiştir. Toroslardan Karacaoğlan ve Dadaloğlu Türkçe kavga vermiştir, Köroğlu Türkçe isyan etmiştir; ama gel gör ki Sultan da Bey de Türkçe şiirden başka yol bulamamıştır sığınacak.

Bağdat’ta doğan Ahmet Haşim, Türk dilinin en güzel şiirlerini yazıp Kadıköy’de ruhunu teslim etmiştir.

Değerli Milletvekilleri

Yahya kemal "Türkçenin çekilmediği yerler vatandır, ancak çekildiği yerler vatanlıktan çıkar, vatanın kendi gövde ve ruhu Türkçedir.” dediğinde Erzurum’u Urfa’yı, Halep’i, Kerkük’ü, Medine’yi ve kendisinin doğduğu Üsküp’ü kastediyordu.

Evet bu ülkenin bir güzide milleti ki bizler; bu topraklarda Türkçe doğduk Türkçe yaşayacağız ve Türkçe öleceğiz. Bu bütünlüğü ve birliği anlayan insanlar 100 sene önce bu vatanı kurtardı. Türkçenin sesine gürlük veren bütün halklar Türkçenin vatanında yaşamak için savaştılar. Kürtçe türküler söylendi Çanakkale cephesinde, Türküler yazıldı Kerkük için… Ancak anlaşılıyor ki İstiklal Harbi’nin mağlup milletleri Türkçenin sesinden hala rahatsız.  Milletimizin ne olduğunu anlamamız lazım. Benim eşim Elazığlı.. Ben eşimin Kürtçe konuşulan köyünde ağaçtan elma toplarken Kürtçe şarkılar da söyleyeceğim. Çünkü Türkçenin sesi, Kürtçe konuşan o insanların hayatlarında görünebilir şekilde vücut bulmuştur. Umarım bu son söylediğim cümle anlaşılabilir.

Genel kurulu saygıyla selamlıyorum” ifadelerine yer verdi.