Koz, yayınladığı basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

“2022-2023 Eğitim öğretim yılının öğretmenlerimize, öğrencilerimize ve velilerimize hayırlı olmasını diliyoruz. Her kurumun temel bir ana gayesi, varoluş misyonu vardır. Kurumlar bu ana gayeye bağlı kalarak görevlerini, fonksiyonlarını yerine getirirler. Kurumların da başarısı yine bu ana gayeye uygun belirlenen, planlanan, hedeflenen rakamlara ne kadar yaklaştıkları ile ölçülür. Ordunun amacı yurdu savunmak, Üniversitenin amacı bilim üretmek, yargının amacı adalet dağıtmak, Milli eğitimin amacı ise vatan evlatlarını bilgi donanımı (öğretim) anlamında çağın gerektirdiği bilgi ve yetenek anlamında techiz etmek, milli manevi ahlaki değerler anlamında ise anne babasına, memleketine faydalı insan olarak eğitmektir. Kısaca eğitmek ve öğretmektir. Mevcut hükümet son yıllarda "dindar nesil yetiştirmek" sloganı ile de hedefini her platformda vurgulamış bulunuyor.

Peki son 20 yıldır ülkeyi yöneten mevcut hükümet ve Millî Eğitim Bakanlığı, eğitim-öğretim alanında bu ana gayeye ne kadar ulaşabildi. Gerçekten çağın gereklerine uygun bir eğitim ve öğretim, talim ve terbiye verebildi mi gençlerimize?  Hep birlikte analiz edelim. Fiziki altyapı ve FATİH projesi gibi donanımsal altyapı anlamında, ücretsiz kitap dağıtımı anlamında, İmam Hatip Liselerinin çoğaltılması, her ile üniversite açılması, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması gibi adımları olumlu ya da olumlu gibi görünen aslında neticeye varmayan hizmetleri görmemezlikten gelemeyiz. Hakkını teslim etmek gerekir. Lakin bunca yatırıma harcamaya rağmen asıl hedefe ulaşabildik mi?  Konusuna odaklanmamız gerekiyor. Dediğimiz gibi başarının ölçütü bazen fiili durumun hedefe veya benzer dünya ülkelerine kıyaslanması ile olur. Hadiseye bu açıdan bakmak gerektiğini ısrarla vurguluyoruz.

Eğitim sisteminin defalarca değişmesi, müfredatta hala müstemleke ülkeler gibi dış güçlerin çerçevesinden çıkılamaması, 12 yıl sonunda üniversite sınavlarında sıfır çeken binlerin varlığı, ilk beş yüzde bir tane bile üniversitemizin olmaması, kanayan yaramız olmaya devam ediyor. Üniversitelerimiz adeta gizli işsizlerin barınağı yığınağı durumunda. Üniversite mezunları iş bulamıyor, hükümet ise bu konuda kendisini sorumsuz hissediyor. Sanayici vasıflı hatta vasıfsız ara eleman işçi bulamıyor. Gençlerimizin gözü hep dışarda. Üniversitelerin ve İmam Hatiplerin olur olmaz her yere açılması niceliği kemmiyeti artırdı lakin kaliteyi ve keyfiyeti sıfırladı.  Üniversiteler 80'li yılların lise seviyesinde bir eğitim öğretim veriyor çocuklarımıza. Öğretmenlik mesleğinin ise itibarı kalmadı. ETCEP gibi lgbt gibi konuların, emperyal güçlerin etkisinde bir şekilde okul müfredatlarına subliminal mesajlar olarak sokulması, dinler arası diyalogcuların dokuz doğru arasına sızdırdığı zehirler ve AB müktesebatının kıyısından köşesinden eğitim sistemine sokulması ise ayrı bir facia.

Bütün sorunların müsebbibi Hükümettir gibi toptancı bir suçlama değil derdimiz. Çocuklarımız, yavrularımız, canlarımız avucumuzun içinden kayıp gidiyor. Başörtüsü yasağının okullarda artık bir sorun olmamasını hükümetin başarı hanesine yazarken, İmam Hatiplerde bile kız çocuklarımızın malesef haya edep duygusunu kaybetmiş şuursuz idealsiz bireyler haline dönüştüğünü de üzülerek söylememiz gerekiyor. Dost acı söylermiş. Bir taraftan bir sanatçı bozuntusuna topluca haddini bildiriyoruz ama biz bu çocuklarımızı niye kaybediyoruz diye de sorgulamıyoruz. 1970’li 80’li yıllarda İmam-Hatipli dendiği zaman; halkımızın ifadesiyle yerini yatağını bilen, hem dünyasını hem ahiretini kurtamak için hayırlı bir tahsil hayatına talip olan, topluma örnek gençler olarak görülürdü. Bu millete bu vatana faydalı olma İslam’ın mesajını herkese duyurma gibi büyük idealleri olurdu İmam-Hatiplilerin. İmam-Hatip ruhu diye bir ifade vardı. Memleket idaresinde söz sahibi olmak ve bulunduğu her yerde bu vatana borcunu ödemek gibi bir ideali vardı. O yıllarda İmam-Hatip Okullarımız ülkemizdeki hayırsever insanların nasırlı elleri ile kazandığı helal paradan verdiği teberru ve infaklarla yapıldığından olsa gerek hayalı mahcup güzel ahlak misali tüm toplumun adeta bir imam hoca gibi saygı gösterdiği bir nesil vardı. Şimdilerde en büyük İHALE’ler  rantler İHL’yi dilinden düşürmeyen halkın inancını sömüren bezirganlar eliyle götürülüyor. Hal böyle olunca bu zamanın İmam-Hatiplileri de nasıl köşe dönülür, en konforlu nasıl yaşarım,  modaya nasıl ayak uydururum derdinde. Kısaca kimse şu kadar imam-hatip açtım diye övünmesin artık. İmam-Hatipler sıradanlaştı. Diğer okullardan hiçbir farkı kalmadı.  Sonuç; vasıfsız donanımsız üniversiteli işsizler ordusu ve sosyal medyanın ve internetin şekil verdiği güzel ahlaktan insani değerden uzak başıboş bireyler. Madden ve manen sınıfta kaldık. Derhal bir şeyler yapmalı, ama nasıl? Nereden başlanmalı?  nasıl bir yol haritası çizilmeli? Sadece hükümet değil, hepimiz görev bilelim. Çünkü kaybedilen bir nesil elimizden alınmış bir gelecek demektir.”