Şahin, yaptığı açıklamada: Bugün ülkemizde; Çalışma çağındaki nüfusun sadece üçte biri kayıtlı ve tam zamanlı istihdamda. Her üç gencimizden biri işsiz. Açlık sınırı 7 bin lirayı, yoksulluk sınırı da 22 bin lirayı aşmıştır. Fazla çalışma saatleri ile OECD ülkeleri arasında zirvedeyiz. Ve bu şartlarda iş arayan insanımıza "Ya asgari ücrete razı ol ya da işsiz kal." deniliyor. Küresel haklar endeksinde çalışanlar için en kötü 10 ülke arasında yer alıyoruz. Özetle; milyonlarca işsizimiz var. İçlerinde nispeten şanslı olup da iş bulabilenler de en kötü koşullar altında çok çalışıp, az kazanıyorlar.

Asgari ücret açlık sınırının çok altında, hatta beyaz yakalıların çok büyük bir kısmı için de artık yoksulluk sınırı bir hayal. Hayat pahalılığının oluşturduğu sıkıntıları gideremeyen ve memnuniyetsizliği onaramayan Erdoğan iktidarı ise, kaybetme korkusuyla tüm kartlarını masaya sürüyor. Ve yaptıkları her iyileştirme birkaç şirketin sermayesini büyütürken, çalışanların payını un-ufak etmeye devam ediyorlar. Adeta, bölümü bitirmek için tüm tuşlara basan bilgisayar oyuncusu gibi davranmaya başladılar. Ne var ki iktidarın vatandaşa verdiği müjdeler, bu hayat pahalılığının yanında birer köpükten farksız… Sözde “en büyük müjde” olarak takdim edilenlerin bile ancak etkisi birkaç hafta sürüyor.

Asgari ücret zammı, ek gösterge, EYT düzenlemesi derken, yakın zamanda açıklanan TOKİ kampanyası; iktidarın, kendisinden hızla uzaklaşan seçmene yaptığı son yapay desteklerden biri oldu. Sayın Erdoğan, dar gelirlilerin ev sahibi olma umudunu seçim malzemesi olarak kullanmakta kararlı. Daha da açık bir ifadeyle; insanımızın umutlarıyla ve duygularıyla oynuyor adeta. Konut gündeme gelmişken, bu sefer 500 bin konut müjdesi veren Cumhurbaşkanı, acaba 2019 yılında müjdesini verdikleri 100 bin konutun akıbetinden haberdar mı? Biz söyleyelim, 2019’da benzer cümlelerle duyurulan 100 bin konut projesi temel aşamasından öteye geçemedi.  Maalesef, Aksaray’da gölete dönüşen bu temellerden biri 16 yaşındaki bir yavrumuzun ölümüne sebep oldu. Bir gerçeği ortaya koymak için bu örneği veriyorum.

TOKİ, vatandaşın umutları üzerine inşa edeceği bu 500 bin konuta başlamadan önce acaba 2019’daki, hatta 2018 ve 2020’de kuraya açtığı projeleri bitirebilecek mi?

Öte yandan bu konutlar bitirilse bile ödeme planları dikkate alındığında, yine dar gelirlilerin konut sorunu çözülmüş olacak mı? İstanbul’da 18 bin lira, Türkiye genelinde ise 16 bin liranın altında geliri olanların yoksul ve dar gelirli olduğu kabul edilen bu proje ile iktidar; aslında bir itirafta da bulunuyor Çalışanlarımızın tahminen yaklaşık %70’i bu gelirin altında bir ücrete mahkûm. Düşünün, bir ailede anne, baba ve hatta bir de çocuk asgari ücretle çalışsa; toplam hane geliri 16 bin 500 lira oluyor. Mesela Sn. Bakan’ın ifadeleriyle; “biraz dişini sıkarak, biraz eşinden, dostundan borç alarak, biraz ek mesai yaparak”, bu geliri kaç bin liraya çıkarabilir bir aile? El-insaf! Bunu söyleyen bir Bakan!

Muhterem arkadaşlarım; bir projenin önüne “sosyal” ibaresi eklenince; o proje, sosyal bir proje olmuyor maalesef. Bu hiç de “sosyal olmayan konut projesinin” ödeme planlarıyla, yine ancak toplumun belli bir kesimi ev sahibi olabilecek, ne kadar yapılırsa tabi…

Ben size şimdiden açıkça söyleyeyim, bu paralar başka maksatlarla ve sıkışık oldukları alanlardaki açıkları kapatmak için kullanılacak yine!

Bakınız, Merkez Bankası tarafından yayımlanan konut fiyat endeksine göre; son bir yılda konut fiyatları %173,8 oranında artış göstermiştir.

Konut fiyatlarında son bir yıldaki artış, konutu sadece küçük bir azınlığın erişebileceği bir meta haline getirmiştir.

Muhterem arkadaşlarım; ekonomi yönetimi duvara tosladı ancak Sn. Erdoğan hâlâ, “enflasyon aşılamaz bir tehlike değil” diyor ve “ekonomist” olduğu iddiasını ısrarla tekrarlıyor. Artık vatandaş ümidini kesti. Kendisinin bir vehme kapılarak “ben bu işi biliyorum” diye ısrar etmesi, Türkiye’nin en büyük problemlerinden birisi. Çünkü çare arayamıyor, müzakere edemiyor.

“Ekonomist” olan birisinin 20 yıldır yönettiği ülkemizde ise; tanesi 2-3 liraya ulaşan yumurta, litresi yirmi lirayı aşan süt, bugün pek çok çocuğun erişemediği temel ihtiyaç ürünleri kategorisine eklendi.

Makroekonomik verilere baktığımızda, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası verilerine göre; önümüzdeki bir yıl içinde Türkiye’nin sadece dış borç ödemesi için 182 milyar dolara ihtiyacı var. Ayrıca her geçen gün bozulan dış ticaret dengesi söz konusudur; endişemiz her geçen gün artıyor.

TÜİK tarafından açıklanan Dış Ticaret İstatistiklerine göre, Ocak-Temmuz döneminde dış ticaret açığı %143,7 artarak, 25 milyar 510 milyon dolardan, 62 milyar 177 milyon dolara yükseldi.

İhracatın ithalatı karşılama oranı 2021 Ocak-Temmuz döneminde %82,6 iken, 2022 yılının aynı döneminde %69,9’a geriledi. Giderek açık büyüyor. İthalat artışının, ihracat artışından daha yüksek olması nedeniyle her geçen gün daha fazla oran ve miktarda dış ticaret açığı verilmektedir.

Öncelikle gençlerimizin ve tüm işsiz vatandaşlarımızın affına sığınarak, Sayın Erdoğan'ın Kütahya programında kürsüden sarf etmiş olduğu şu sözleri aynen okuyorum:

"Bir de utanmadan sıkılmadan diyorlar ki işsizlik var. Ne işsizliği ya? Yeter ki iş istesin vatandaş. İş çok. Ama ne diyor; benim istediğim gibi iş yok!"

Evet maalesef, okurken bile hicap duyduğum bu cümleleri, 20 yıldır ülkeyi tek başına idare eden bir iktidarın Cumhurbaşkanı olarak kürsüden dile getirdi Sayın Erdoğan...

Öğrenciler artık sabah kahvaltısında zeytinli poğaça yemeye mecbur bırakılıyor. Zeytinli poğaça dediklerinin içinde de zeytini ara ki bulasın, mikroskopla bakınca ancak görülebilecek cinsten…

Gençlerimiz, dışarıda yemek yemeyi lüks olarak görüyor, yurtlarda karınlarını doyurma çalışıyordu. Ancak şimdi kaldıkları yurtlarda bile yalnızca açlıklarını bastıracak kadar yiyebilir hale geldiler.

Geleceğini emanet edeceği gençlerin karnını doyuramayan iktidar, şimdi ülkeyi 5 yıl daha yönetme yetkisi istiyor, 2053 ve 2071 hedeflerinden söz ediyor. Ne diyelim; Allah akıl, fikirsin versin!

Aynı konuşmasında vatandaşlarımızdan "biraz sabır ve daha fazla destek" de istemiş kendileri... Hakikaten inanılır gibi değil...

İşsizliğe mi sabretmek daha zor, yoksa sizin bu hoyrat iktidarınıza sabretmek mi daha zor? "İşsizim" diyen insanımızı azarlayan bu anlayışın devamı için mi daha fazla destek istiyorsunuz?

Sokaklarda geçinemediklerini anlatırken gözyaşı döken çocukların, annelerin, babaların hepsinin gözyaşları yalan mı? sanırım AKP ile halk aynı ülkede yaşamıyor. Saraydan halkı görmek mümkün olmuyor.

Bir ülke yöneticilerinde, tevazunun yerini kibir, sadeliğin yerini gösteriş aldığında; o ülkede tehlike çanları çalıyor demektir.

Nitekim bugün, Türkiye’nin en büyük sorunu; israf, şatafat ve gösteriştir. "İtibardan tasarruf olmaz" derseniz, kendi itibarınız için Türkiye’nin itibarını yok edersiniz; maalesef bugün olduğu gibi…

Ak Parti, 2002 yılında 3Y'yi ortadan kaldıracakları vaadiyle sizlerden oy almıştı., Yolsuzluğu, yoksulluğu ve yasakları ortadan kaldıracaklardı. Oysa bugün her alanda 2002 öncesinden çok daha vahim bir tablo ile karşı karşıyayız. 20 yıl sonra bugün Türkiye, rüşvet çamuruna saplanmıştır. Şantaj, tehdit, rüşvet ve yolsuzluklar her yeri bir örümcek ağı gibi sarmıştır. Ekonominin kitabını yazdıklarını iddia edenler, görülüyor ki aslında "çürümenin kitabını" yazmışlar! 20 yılın sonunda 'kolektif bir ahlaksızlık' ile karşı karşıyayız! Bir kez daha gün yüzüne çıkmıştır ki; amaçlarını yitiren siyasi hareketler, çıkar şebekelerine dönüşüyor. İktidar aynı zamanda insanları aç bırakıyor. Vatandaşlarımız temel tüketim maddelerine ulaşamıyorlar. Halkın %65,8’i, yani her üç kişiden ikisi temel gıda ürünleri alırken zorlanıyor. Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Gıda Programı’nın küresel açlık sistemine göre; 9 Haziran 2022 tarihi itibarıyla Türkiye’nin %18’i yeterli beslenemiyor. İşte bu rakamlar “yoksulluğu bitireceğiz” diye yola çıkan bir iktidarın, yoksulluğu geniş kesimlere yaydığının açık ispatıdır.

Son açıklanan TÜİK verilerine göre, tarımsal girdi maliyetleri yeni bir rekor kırarak yıllık bazda %117,31 artmış. Nisan ayı verilerine göre en yüksek artış; yılda yaklaşık %242 ile gübre fiyatlarında gerçekleşti. Tam bir yıl önce; 2021 yılının Nisan ayında yıllık artış, sadece %22,15'ti. Şimdi tarım üretiminde böylesine ciddi bir problem ortada çözülmeyi bekliyorken hükümet, gıda fiyatlarına çözüm olarak 10 ülkede tarım arazisi almayı planlıyor. Genel Başkanımızın sık-sık tekrarladığı bir cümleyi burada tekrarlayalım; Allah akıl, fikir versin bunlara. Kendi ülkemizde ekilemeyen arazinin varlığını herkes biliyor, ama on ülkede biz arazi kiralama derdine düştük, vatandaşımızın derdine derman olabilmek için… Ülkemizin bereketli toprakları, çalışkan çiftçimizin elinde mahsul vermeyi beklerken iktidar, yüzünü başka ülkelere dönmüş; güya milletin derdine çare arıyor. Güney Amerika’da, Rusya’da… Taşıma suyla değirmen bile dönmezken, taşıma toprakla milletin karnını doyurabileceğini sananlar ne çiftçinin yüzünü güldürebilir ne de çarşı pazardaki fiyatların düşmesini sağlayabilir.

Muhterem arkadaşlarım; büyük bir memnuniyetle, vatandaşlarımızın bize olan güvenini ve her geçen gün artan desteğini gittiğimiz her yerde, her programda görüyoruz.

Bizim iktidarımızda asgari ücret geçim ücreti olacak ve vergi alınmayacaktır.

Yatırımlar üretime dayalı ve ülke sathında yapılarak bütün vatandaşların alım gücü ve insanca yaşamasının ortamı sağlanacaktır.

Bizim iktidarımızda anneler çocuklarının beslenme çantalarına ne koyacaklarını düşünmeyecekler.

Tarım en temel yatırım alanı kabul edilip çiftçinin üretmesinin önünde ki engeller kaldırılarak gıda fiyatları minimuma çekilecek bunun için en elzem olan dolar Türk lirası paritesini eşitlemek olacak ilk işimiz. Özellikle gübre ilaç ve yem fabrikaları açılarak çiftçinin girdi kalemleri düşürülecektir.

Sahada çok net bir şekilde görülüyor ki; milletimizin ve özellikle Ak Parti iktidarının yanlışlarından bıkmış usanmış olan vatandaşlarımız için umudun ve güvenin adresi Saadet Partimizdir.

Milletimizin bize olan güvenini boşa çıkarmamak ve her geçen gün umudu daha da büyütmek için 7/24 çalışıyoruz, aynı kararlılıkla çalışmaya da devam edeceğiz.

Altını çizerek ifade ediyorum; ülkemizin ihtiyacı olan politikalarımızla ve tertemiz kadrolarımızla biz sadece seçimlere değil, bugün itibariyle iktidara da hazırız.

Tarihi bir dönemeçteyiz... Maalesef iktidar çevresine çöreklenenler, sadece yetimin malını, garip-gurebanın hakkını, milletin emeğini değil; Türkiye’nin de geleceğini çalıyor!

Açık söylüyorum; bu iktidar ve bu anlayış değişmedikçe, sonuç değişmeyecektir!

Ve çok net görülüyor ki bu iktidar, kendini değiştirmeye niyetli değil. O halde, vereceğiniz oylarla iktidarı sizler değiştireceksiniz.

Aynı şeyleri tekrar ederek farklı sonuç elde edilmez! Şimdi önümüzde bir fırsat var… Türkiye, artık seçim atmosferine girmiştir…

Bu seçimde; Parti kaygısıyla değil, ülke kaygısıyla hareket eden bir yönetim gelecek. Partisinin iktidarını değil, Türkiye’nin itibarını düşünen bir yönetim gelecek. Şahısların menfaatlerini değil, milletin ihtiyaçlarını merkeze alan bir iktidar gelecek. Bu yeni iktidarın en güçlü aktörlerinden birisi de Saadet Partisi olacaktır. Çünkü Saadet Partisi; yolsuzluğun, haksızlığın, rüşvetin olmadığı bir Türkiye’nin teminatıdır. Muhterem arkadaşlarım; işte biz Saadet Partisi olarak: Üniversite mezunu Ayşeler, Mehmetler, Baharlar işsiz kalmasın, 'ev genci' olarak anılmasın istiyoruz. Gençler tutuklanma korkusu yaşamadan özgürce kendilerini ifade edebilsin diyoruz. Birileri 4-5 maaş birden alırken, milyonlarca gencimizin hakkı yenmesin istiyoruz. İnsanımız açlık sınırının altında değil, "insanca bir yaşam" sürsün diyoruz. Ve söz veriyoruz, iktidara geldiğimizde; Beton ve israf odaklı yatırım anlayışına son verecek, üretim ve istihdama dayalı ekonomi politikalarını uygulayacağız. Partizanlığı ve siyasal sadakati değil, ehliyet ve liyakati esas alacağız. Hak yemeyecek, tek bir vatandaşımızın dahi hakkının yenmesine asla müsaade etmeyeceğiz. Çalışanlarımızın hem çalışma koşullarını hem de ücretlerini hızlı bir şekilde iyileştireceğiz. Asgari ücrette dahi zamanla yoksulluk sınırını yakalayacağız. Ve vatandaşa tepeden bakan, hor gören, azarlayan bu siyasi dile ve anlayışa artık son vereceğiz!

Bu sözlere basın toplantımıza son veriyor, sizleri muhabbetle selamlıyor; hayırlı günler diliyorum. Allah’a emanet olunuz…” dedi.